Mustafa Türker - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Sıcak bir yaz günü (24 Temmuz)dünyaya gelmişim. Adım Mustafa konmuş. Ben doğduktan iki yıl sonra eylül ayı çok sert geçmiş, millet perişan olmuş. Çocukluğumda çok oyuncağım olmamış. Zaten çok oyuncak oynayan bir çocuk değilmişim. Her çocuk kedi sevmek isterken ben at binmeyi istermişim.

İlkokula başlamadan öğrenmiştim andımızı ve daha 7 yaşındayken ezberlemiştim Milli Marşımızı.Tüylerim diken diken olurdu her sabah “ne mutlu Türküm diyene “derken.

Ortaokul yıllarında merak salmıştım tarihe. Kendimden geçiyordum Tarih derslerinde. Dalıp gidiyordum şanlı tarihimizin derinliklerinde. Bir Atilla oluyordum bir Mete, bazen Malazgirt’te at üstünde Alparslan olurdum, bazen Kudüs’te Selahaddin, Ulubatlı ile birlikte Fatih'le Konstantin’de.

Ve lise yılları. Daha bi olgun,daha meraklı daha asi. Vatan,millet Sakarya kökten milliyetçi. Devamsızlık yapmadığım tek ders tarih dersi.

Hiç kız arkadaşım olmadı benim lisede. Daha ilk buluşmada “ne olacak bu Kıbrıs sorunu, Karabağ’da Ermenilere kim dur diyecek, Doğu Türkistan zulm altında”diyen biriyle kim çıkmak isterdi ki zaten.. Hiç doğum günü partim olmadı; hiç eğlenmedim disco’da barda. Şişe çevirmece oynayan arkadaşlarım olmadı benim hiç. Ve ben 'çoktan eritmiştim ülkü denen sevdanın duvağında sülün gibi kızların gözbebeğini'..
Lisede anket yapmışlardı. Bir soru vardı “tarihte hangi lider olmak istersiniz diye?” Ve ben Atatürk olmayı isterim demiştim çoğunluğun aksine.

Ve üniversite.Elbette tarih okuyordum. Kampüsün içinde sanki Türkiye.Çok değişik insanlar tanıdım ayrı bölgelerden ayrı görüşlerden her çeşit. İnançsız insanlar gördüm ölümüne vatansever,inançlı insanlar vardı vatansız..gerçek kahramanlar vardı, bir de sahteleri..haksızlığa dayanamayan gözü karalar vardı ayrı ayrı fikirden ayrı görüşten .bir de bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılar, bir de üniversiteli markası taşıyan boş insanlar vardı ki bunlar en beteri..

Namazdan eve dönerken arkadaşımı dövdüler.Ve sopayı sırtına her vuruşlarında “vurun kafir ülkücüye” dediler. Bir çocuğu dövdüler çok sağlam bir Türkçüydü ama saçı uzunmuş böyle Türk olmazmış.Dövenler ülkücü dediler. İmza topluyorlardı bir gün fakültede ülkücüler türban yasağı kalksın diye.İmza atan biri vardı yedi sülalesi açık, hatta inancı da yok sayılırdı ama imza atıyordu özgürlükler kısıtlanmasın diye ve bir kız vardı ben imzalamam mimlenirim diyordu başındaki türbaniyle..

Üniversite yıllarım başlı başlına bir roman…. geçtik

Sonra çocukluk hayalim olan öğretmen oldum hem de tarih öğretmeni..O okul yıllarında dalıp gittiğim tarih sahnesinde artık yalnız değildim.Bütün öğrencilerimle savaşıyordum tekrar Malazgirt’te, Kosova’da, İstanbul önlerinde, Çanakkale’de, Anafartalar’da,Yemen’de.Şehit oluyorduk sonra buluşuyorduk tüm şehitlerle peygamberin yanında cennette.

Öğrencilerime hep doğru olmayı, dürüst olmayı, değerlerimize sahip çıkmayı öğrettim. Yalandan riyadan uzak durmalarını söyledim. Kahraman olmayı hiç düşünmeden canlarını mallarını hayatlarını ideallerini yitiren kahramanlarımızı öğrettim. İnsanları yaşantıları ile değil geriye bıraktıkları hizmetleri ile anmayı öğrettim. Bayrağı, dini, vatanı, insanı sevmeyi öğrettim ve uğrunda ölünecek değerleri..

Şimdi yanımda çok sevdiğim hayat arkadaşımla daha sakin bir hayat sürüyorum. Gençliğimde olduğu gibi bazen şiir yazmaya devam ediyorum.Çok sevdiğim karım, kızım,oğlum ve ben: tüm varlığımız Türk varlığına armağan olsun.