Mehtap Aktas - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

NE HASTA BEKLER SABAHI
NA TAZE ÖLÜYÜ MEZAR
NE DE ŞEYTAN BİR GÜNAHI
SENİ BEKLEDİĞİM KADAR

GEÇTİ İSTEMEM GELMENİ
YOKLUĞUNDA BULDUM SENİ
BIRAK VEHMİMDE GÖLGENİ
GELME ARTIK NEYE YARAR
NECİP FAZIL KSIAKÜREK

SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

(1949)

Necip Fazıl Kısakürek


İşim Acele

Gökte zamansızlık hangi noktada?
Elindeyse yıldız yıldız hecele!
Hüküm yazılıyken kara tahtada
İnsan yine çare arar ecele!

Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Eser darmadağın, emek yüzüstü;
Toplayın eşyamı, işim acele!

(1972)

Necip Fazıl Kısakürek



gurbet gurbet öten tren sesi
ve son kapanan ayla baslayan özlemin
unutacaksın bu sehrin garip gecelerini
yıldızlarına uzanamayacak ellerin
yollar sana sevinç bana hüzün verecek
ve boynu bükü döneceğim odama
unut diyordun ya ayrılırken beni
unutmak kolay değil ama
düşün bu sehrin garip gecelerin
düşün yanlızlar içinde beni
hani resmim kalmıştıya sende
onu olsun yanlız bırakma emi
dünya hali bu
zamanla değişebilir insan
belki dönersin bir aksam üstü
bulutlarla uzak diyarlardan


KORKU
Bir lahza uzaktan seni görmem,
Hasretle yanan bağrıma bir damla su oldu.

Sensiz geçerek ruhu karartan koca bir yıl,
Hissiz ve hayatsız bir ölüm uykusu oldu.

Ömrümdeki en korkulu endişe ve duygu,
Sensiz yaşamak korkusu oldu.


UNUT BENİ CAN
bu kaçıncı gece
hasretinle yandığım
kaçıncı gece
yıldızları yıkadığım,göz yaşlarımla
mesafeler yırtıldı hıçkırıklarımla
bosnalı kadınlar duydu feryadımı
sen,sen duymadın mı can....

ne vardı bu kadar uzak yerlerde açacak
benden uzak o iklimlerin
benden uzak o şehrin
kahrolası o kalabalıkların
benim kadar ihtiyacı mı vardı sana
benim kadar hasret çekti mi..
kahrolası o şehrin semaları
benim kadar yandı mı..
ne var dı can....ne vardı
uzak iklimlerde açacak.....

ne vardı
kendimizi bu kadar kahredecek
kara trenler umut olmamalıydı
uzayan yollarda kalmamalıydı bakışlar
dünya bir tek nokta olmalıydı can
bir tek noktada doğmalıydık
dönüp dönüp sana varmalıydı yollar
ben hep hasret türküleri söylememeliydim
sen hep hasret şiirleri okumamalı
hasret diye bir söz olmamalıydı lügatlerde
geceler boyu hergün
göz yaşlarımla ıslanmamalıydı yıldızlar.
Gönlüm bu sevdaya dar gelir oldu
boğuyor karanlıklar can
mesafeler kurşun oldu amansız
feryadıma şahit oldu yıldızlar
can.....can......
hasretin ağır bir yük omuzlarımda
ben çekmekten usandım
sen usanmadın mı?

bildim
bitmeyecek bu hasret
uzak iklimlerde açmış iki çiçeğiz
hangimiz gelsek diğerinin yanına
kuruyup,kaybolacağız..
ben kıraç topraklara döndüm can
ben kurumuş dereler gibiyim
ıssız mağaralarda kaldı umudum
belli bu sevda kahredecek bizi
unut be can
unut bu sonu gelmez sevdamızı..
bırak yeni güneşler doğsun semalarında
bulutlar gizlemesin yıldızlarını
yeniden başlasın herşey
yeniden doğ,bensiz şafaklarda.
Unut can
unut senin için yazdığım sevda şiirlerini
de ki; bir rüya idi bitti
de ki; bir hayaldi
solgun aynalarda yansıyan
de ki; bir romandı
sonu koskoca bir hiçle biten
unut beni can
unut vakit varken....

Bırak hasretin bana kalsın
varsın cehenneminde kavrulsun gönlüm
ben yine her gece
saçlarını koklayayım uzak yıldızlarda
gözlerimde takılı kalsın hayalin
sen unut can
sen unut
kahredersem,milyon kere kahrolayım....