Beyza Toprak - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Beyza Toprak

????

Yine uykusuz gecelerimden biri, sabahı sabah yaptığım gündeyim
bugün... Bugün doğan güneşin ışıklarını gözlerimde, sıcaklığını
kalbimde hissetmek için uyumadım. Bazen böyle zamanlara ihtiyacım
oluyor. Yaşadığım o günleri hatırlatmak için kendime... Yârim gidişine
değil bu isyanım gidiş şekline...

Düşünüyorum da ey sevgili nereden nereye geldik.

..................


Fakat her şey silinmeye başladı zamanla ama benliğimden nasıl
silinecekti bilmiyorum... En savunmasız anlarımda sevgini yüreğimden
alıp yarınlarımın kâbusa dönmesini sağladın.  Bizi biz yapmaya seni
aslında ben yapmaya engel olan neydi. Sen gönlümün sahibiydin,
kiracısı değil, ama öyle bir kaçtın ki gönül evimden... Yaşadıklarımı
inkâr etmek bana yakışmaz, sevgimi hiçe saymak bana hiç uymaz. Ne
anlamı kalırdı o zaman sevmelerimin. Gönlüme eş olduğun zamanları
hatırladım... Acıktığımda karnımı doyuran, üşüdüğümde yorgan,
yorulduğumda yastık, korktuğumda ışık ve geceyken şimdi ki gibi seni
düşündüğümde gündüzüm olurdun...  Ne çok şey yaşadık... Şimdi bunları
nasıl inkâr edebilirim...

Anlamsız, acıtan bir boşluk vardı yüreğimde. Acıdı bir şeyler yaralı
yüreğimde. Döküldü billur taneleri gözlerimden dışarı. Bulutlar koyu
siyah bulutlar sardı birden yüreğimi. . Bu şekilde uykusuz kaç gece
geçirdim kim bilebilir ki? Bilinemezdi... Tam da bu satırları yazarken
gözüm daldı masamdaki takvime. Ve bir dilek tuttum olmayacağını bile
bile. Zamanı geri almak mümkün mü? Sonra kafamı çevirdim ve gökyüzüne
baktım. Güneş her yeri aydınlatmaya çalışıyordu ve yaşamın
kıpırtılarına şahit oldum. Güneşin sessiz yükselişine ve çevresini
aydınlatmasına şahit oldu gözlerim. Daha sonra sessizce kolaçan ettim
etrafımı. Yalnızdım yarısı yıkılmış gönül duvarımın dibinde. Usulca
düzelttim yüreğimdeki yamalı sevgi izlerini.

Merak ediyorum ben neden böyleyim ya da sadece ben mi böyleyim?
Üzülünce veya kırılınca dalıyorum şarkıların dünyasına. Ben susuyorum
onlar anlatıyor. Her ne kadar ifade etmeye yetmese de bazen
yaşananları anlamlı kılabiliyor...

Bir şarkı sözü takıldı dudaklarıma. 'Gücün var mı sevgili / Derin
sularda inci tanesi aramaya / Cesaretin kaldıysa hala benle aşktan
konuşmaya / Söyle canım sevgilim / Hayat bize oyun oynuyor olabilir
mi? / Yorgun gibi bir halin var / Duyguların karışık olabilir mi? /
Sil baştan başlamak gerek bazen / Hayatı sıfırlamak / Sil baştan
sevmek gerek bazen / Her şeyi unutmak...

Hiçbir şey yarım kalmayacaktı aşkımızda. Kaldıramazdı yüreğimiz bu
ağır yıkımı, taşıyamazdı bedenimiz ayrılığın acısını. Ve tut elimi bir
kez daha dedim. Yorgun bedenim artık aşamaz engelleri, geçemez hayatın
dikenli yollarından. Ne olur kal yanımda sonsuza dek! Aşkımıza
kaldığımız yerden devam edelim. Son durağın neresi olduğunu bilmeden
geliyorum sana. Ya sen ya da sonsuzluk...

Bu aşkı yaşamak için çok uğraştık daha doğrusu çok uğraştım. Ama
kaldıramadık sınırlarımızı. Bütün değerlerimizi tepe taklak ettik.
Biliyor musun? Ben çok özledim... Kollarında olmayı, teninin kokusuyla
düşlere dalmayı, sana takılmayı, sevdiğin sevmediğin ne varsa
sıralamayı, yanaklarına öpücükler kondurmayı, kısık gözlerini, sesini,
konuşmanı... Her şeyi yapardım o tatlı gülüşünü defalarca seyretmek
için. Ve yaşananlar ne olursa olsun ben seni çok ama çok özledim bana
aşkım demeni çok özledim. Biliyorum zamanın ortasındayım. Ne bir adım
geri ne de bir adım ileri atabilirim. İlk olmanın verdiği cesaretle
sarılmış öylece kalmışım. Ama aşkın içine geldi oturdu hüzün...

Yine de sevmesini beceremedik işte sen bana fazla ben sana az geldim.
Gidiyor işte gelip geçiyor olanların hepsi. Aşkın içimde büyüyor,
hüzünlerin içerisinde boğuluyor acı çekiyor. Gözyaşlarım akıyor
durdurmak imkânsız. Yaklaşan hüzün vaktimi yaklaşan hüsran mı? Oysa
aslında en güzel zamanlardı senin ve benim olduğum zamanların ortası.
Zamanın ortasındayım demiştim sen de sormuştun ne demek diye
söylüyorum işte ömrümün ortasında yaşamaya çalıştığım aşkın tam
ortasındayım acısıyla tatlısıyla büyüterek. Ve diyorum işte yaşlar
dökülüyor. Yaklaşan hüzün mü yoksa ayrılık mı?

Artık aşk eziliyor sevgi bitiyor işte. Ben bağıramıyorum oysa boğazım
düğüm düğüm. Biliyorum içim bu defa çok kötü. Dakikalar geçtikçe
yüreğim acıyor, gözyaşlarım hızlanıyor hatta büyüyor. Şimdi zamanın
ortasındayım. Defalarca söyledim sana kendimi yalnız hissediyorum diye
oysa sen yalnızım diye hep sırtını döndün. Evet, işte oluyor bu defa
çok farklı şeyler oluyor. Artık bize yaklaşan hüzün...

Evet, zor oldu hem de çok zor oldu. Sana sarılmadan öylece arkana
bakmadan çekip gitmen. Ya ben seninle dolu yüreğimi sana kapatıp
giderken neler hissettim nelerden vazgeçtim bilemezsin. Şehrin senle
olan her yeri büyük acılarla dolu, yüreğimin en büyük düşmanı anılar...
Ama bir de yapılan yanlışlar var.  Karşılıklı yapılan hatalar...
Sevginin aşkın bittiği yerler... Bunları da düşünüyorum. Sevginin yerini
nefrete saygının ise yerini ihanete bıraktığı zamanlar... Artık sen
kendine mavi kendine beyaz dünyanda teksin... Yalnızız şimdi nerede
nasıl ne halde olduğunu bilmek istemiyorum. Belki de acıların
içerisinde boğulmaktan korkuyorum. Yakıyorum senle olan her şeyi,
yakıyorum yüreğimi yakıyorum içimi ama her şeye rağmen seni çok...
Yolun açık olsun geçmişimin ışığı, yolun açık olsun yüreğimin
bekçisi...  Aşkımız gururun biz ise kelimelerin altında ezilmeye mahkum
olduk...

Kırıklarla dolu şu yüreğim, senden gelecek bir sözü bir kelimeyi daha
kaldıramıyor artık. Aramıza neler girdi neler oldu da biz bu hale
geldik bilmiyorum bilemeyeceğim de... Kal diyemedim sana çünkü kaldığın
yerde hep acı hep hayal kırıklıkları... Biliyorsun beni içindeki kadar
sevemedin. İçini hiçbir zaman açamadın. Ben sevdim sen kaçtın...
Sevdirmediler işte seni bana... Bir bilsen kırıklarla dolu şu kalbimdeki
yerini ve çaresiz çırpınışlarını... Keşke demek istemiyorum bilirsin hiç
sevmem ama giderken güzel sözlerle sarıp sarmalamak isterdim seni...

Ama olmadı olmuyor işte... Sessizce hayatımdan çıkıp giderken sen,
gururu bir kenara bırakmıyoruz bırakamıyoruz... Yüreğimin kırgınlıkları
olsa gerek nedeni... Bir anlam taşır mı taşan gözyaşlarım bilmiyorum ama
ağır geliyor be ömrümü adadığım aşkın sevginin acımasızca bitmesi...
Bir bilsen kırıklarla dolu yüreğimin çektiği acıları, yaşadıklarımı,
çırpınışlarımı bir bilsen... Zamanı unutup senin için verdiğim
mücadeleyi ama nerden bileceksin ki... Hep ben dedin... Ah bir bilsen
yüreğimdeki kırgınlıklarımı, bir bilsen neler çektiğimi. Ama bir şeyi
iyi bil giderken önce güzel sözlerle sana sarılıp daha sonra gitmeni
isterdim

Sen dünyasın, sen eşi benzeri olmayansın sen daha sayamadığım birçok
şeysin ama bir tek yârim değilsin... Benim değilsin... Seni öyle çok
sevdim ki ama sen... Sevdirtmediler sana sevemedin beni uçup giderken
yüreğimden...



http://www.youtube.com/watch?v=fCrxuboGJs8


Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki ' söz ver kendine '
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundandı
Anladım...

Nietzsche

bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
KAYBETMEK İÇİN ERKEN,SEVMEK İÇİN ÇOK GEÇ....!

Ahmet Hamdi Tanpınar


BANA GÖRE SEVGİ

Beni neden seviyorsun diye sordum?

Sen benim parçamsın,evladımsın,yaşama sebebimsin.Senin canın acısa benim canım acır,sen mutluysan ben de mutluyum.Sen benim bütün dünyamsın,dedi.

Gülümsedim

Beni neden seviyorsun diye sordum?

Beni bu dünyaya getiren sensin,iyi ve kötü günde hep yanımda oldun ve bundan sonrada olacağını biliyorum.Sorgusuz sualsiz kahrımı çekensin,sen bu dünyada huzur bulduğum yegane sığınağımsın, dedi

Gülümsedim

Beni neden seviyorsun diye sordum?

Sen benim acı,tatlı bir çok şey paylaştığım kardeşimsin.dünyaya saldığım köklerin bir parçasısın kanımdansın,ailesin.Sana yapılmış kötülük bana demektir.Bütün dünya bana kapılarını kapasa,sen kapatmazsın bilirim,dedi

Gülümsedim

Beni neden seviyorsun diye sordum?

Sen benim ruhumun ömür yarısısın,aşkı yaşadığımsın,yaşamı benim için anlamlı kılansın.Sensiz geçirdiğim her an kayıp bana.Sen benim herşeyimsin,sensiz bir hayat ölümle bir benim için,dedi

Gülümsedim

Beni neden seviyorsun diye sordum?

Dert ortağımsın,kahkahamsın,neşemsin.Başıma ne gelirse gelsin,dünyanın neresinde olursan ol,her zaman yanımda olacağını biliyorum.Karanlıkta el fenerim,çöl sıcağında şemsiyemsin.Dostluğunu hiçbirşeye değişemediğimsin,dedi

Gülümsedim

Beni neden seviyorsun diye sordum?

Çok acayip bir şey sormuşum gibi şaşırdı önce,sonra başını öne eğip düşündü bir süre.

Sonra gözlerimin içine bakıp gülümsedi.’Seni sevmemek elimden gelmediğini için, herhalde’ dedi.

Beni sevdiğini anladım.

Bana göre sevginin tek bir türü var.

Sevgi ne yaşananlar,nede yaşanacaklardır.Sevgi işte şu an içine dolandır.

Neden,ne zaman,nerde,nasıl olduğunu açıklayamadığındır.Başlangıcı yoktur ki sonu olsun.

Kaybetmekten korkmadığındır.İnsan sahip olduğu bir şeyi kaybedebilir ancak.Sahiplenmede bencillik vardır.Seven sahiplenmez,özgür bırakır.

Sevgi fedakarlık gerektirmez.fedakarlıkta senin için değerli bir şeyi bir başkasına vermek vardır.Oysa sevdin mi sen yoksundur artık ve hiç bir şey dudağında bir gülümseme kadar değerli değildir ve ona verebileceğin her şey çoktan onundur zaten.

Sevgi,emek istemez.Emek,bir amaç için bilinçli yaptığın hareketlerdir.Sevgi de amaç yoktur ve sevilen için yaptığın her şey bir reflekstir,tıpkı nefes alışın gibi,doğaldır.

Sevdiğin seni acıtamaz.Ancak beklediğin gibi hareket etmediklerinde incitir insanlar seni,hayal kırıklığına uğratır.Oysa sevgi olduğu gibi kabullenmektir.Hiç bir şey beklemediğin bir insan seni nasıl incitebilir?

Sevilenin yokluğu eksiklik yaratmaz.Seven,varlığında da yokluğu kadar özlemeye devam eder sevdiğini.Sevginin tamı,azı,çoğu yoktur.Sevdin mi her daim birşeyler eksiktir zaten,çünkü sevgi sınır tanımaz,hep daha fazlası mümkündür.Sevdin mi bir kez bir hiçsindir.seni evrenden başkası tamamlayamaz.sevdin mi bir kez evrensindir,seni bir hiç bile tamamlayamaz.

Seven sevilmek ister,arkadaş.fakat bu bir beklenti değil, daha çok bir dilektir.Sevilmezse de sevebilir insan,çünkü bu önüne geçemediği ir duygudur.ama sevilmediğinde,kanatları koparılmış,kafeste bir kuş gibidir seven.Havalanıp uçamaz sevgi o zaman güneş taptaze umutlara doğar her bir sabah ve bir daha doğmayacakmış gibi batar her bir akşam demir parmaklıkların arkasından.

Sevgi basittir arkadaş,komplike olan ilişkilerdir.İşin içine,beklentiler,fedakarlıklar,harcanan emekler girince işler strateji oyununa dönüşür.Bir bahar günü parmağına konan bir kelebeğin kanatlarındaki renklerine hayranlıkla bakarken,havalanıp gökyüzüne,senden uzaklaşmasını seyrederken dudağına takılan gülümseme kadar basittir oysa sevgi.Neden? ,Nasıl? ,Nereye kadar? , Doğrumu? ,Gerçek mi? Soruları almaz.Gülümsersin,sevgi içine doğar.Tarifsiz bir şeyler havalanır yüreğinden.Birden hayata dair bütün cevapları bildiğini fark edersin, çünkü sorulabilecek bütün sorular anlamsızlaşmıştır.Anlamsızlığında yakalarsın,hayatın en derin anlamını ve o an sevdiğini anlarsın.

Sevgi sıfat almaz.Anne,Baba sevgisi gibi evlat sevgisi gibi,aşk gibi,dostluk gibi ‘Sevginin tek bir türü vardır,o da yüreğini sıcak tutanı.Sıfatlar,sevgiyi kalıba sokar,görev yükler.Oysa sevgi kural tanımaz,görev almaz.Sevdin mi kanından olduğu için değil,canından olduğu için seversin.Sevdin mi,sana verdikleri için değil,ona verebileceklerin için seversin.Sevgini beklentisiz,emeksiz ve sınırsız oluşu bu sıfatsızlıktan gelir.Sıfatlar,olsa olsa ilişkiye şekil verir.Kimini yanaklarından kimini dudaklarından,kimini alnından öpersin.Fakat sevdin mi neresinden olursa olsun öpüşün yüreğine değer.Sevgi sevgi sıfat almaz işte bu yüzden,tek bir türdür.Sıfatlarla bezediklerimiz,sevgi yolunda yaşadığımız güzel duygulardır.Gün gelir bir gün sevgiye dönüştüğünde bu güzel duygular,’Sen benim neyimsin? ’ sorusu düşer diğer bütün sorular gibi.

Sevgi bir başarısızlıktır.Uğraşla,azimle,çalışmayla gelmez insana.Analiz etsen parçalara bölsen,adım adım ilerlesen,hiçbir şey değişmez.Sevmeye çalışma,sevdirmeye çalışma kendini boşuna.Sevmeyi öğrenemezsin,seviyorsan öğretemezsin.Irmak,denizi bulup okyanus olamıyorsa ne yağmur suyunu artırır, ne rüzgar yolunu gösterir.Elinden hiçbir şey gelmez, oluruna bırak her şeyi.Sevgi bir başarısızlıktır,ne zamanki sevmemeyi başaramazsın,bir hendeğe birikemeyecek kadar çağlayan ırmak gibi o an ırmak okyanus olur,okyanus içine akan ırmak ve sen bir damla okyanusa meydan okuyamayacak,işte o an SEVDİĞİNİ anlarsın.

Yazar: Bilinmiyor












KURTULUŞ

bu gece
nedense
önceden bilmediğim
hiç görmediğim
bir yabancı huzur kapısı
yavaşça aralandı yüreğimde
yumuşacık asude bir ses
beni yanına çağırıyordu

nasıl desem
umutsuzluğun kabullenişi
çaresizliğin tevekkülü
sepepsizliğin bitişi
sanki o kapıda birleşerek
bir büyük avluya açılıyordu

çekinerek
yavaşça girdim o aralıktan
adımlarım
beni loş bir bahçeye sürüklüyordu

sarmaşıklar dolanmıştı
yaşlı akasyalara
gülleri dökülmüş bir çardakta
harap bir masanın etrafında
üç kadın oturuyordu

giysileri simsiyah
dudakları kıpkırmızı
ve sanki
bu dünyada yaşamıyorlardı

yaklaştım
biraz daha
biraz daha
ve donup kaldım
çardaktaki üç kadın da bendim
her birinde ayrı bir ben
beni çağırıyordu

yaşlar vardı gözlerinde
yüzlerinde hüzün aydınlığı
o üç kadın da beni bekliyordu

boş olan koltuğu gösterip
oturmamı beklediler
bir uçurumdan düşüyormuş gibi
bıraktım kendimi
ayaklarım beni taşımıyordu

önce en genç olan ben başladı konusmaya
ben umutsuzluğunum dedi
merhaba dedim
sen beni çok eskiden bilirsin
hep bana gelirdin
seni hiç yalnız bırakmadım
ne zaman
biri kalbini kırsa
ne zaman beni ansan yanındaydım
evet
doğru söylüyordu

direnirdim ben sana dedim
hemen çağırmazdım ki
gülümsedi
evet dedi
kendinle nasıl savaştığına şahidim
en güzel yılların kendinle benim aramda
git gellerle geçti
çoğu zaman yendin beni
onun için ben yaşlanmadım
diğer sen ler gibi

gözlerimiz ve ellerimiz
masanın üstünde
kurutulmuş bir çicek vazosu benzeri
sitemli duruyordu

sonra ikinci ve
biraz daha büyük ben
üzgün ela gözlerini gözlerime kilitledi
dalıp gittik birlikte
günlerce
ve senelerce uzaklara

ben çaresizliğinim dedi
sadece gülümsedik birbirimize
nasıl yorgundu
ve ne halde olduğumu görüyordu

seni ben büyüttüm dedi
ilk yürek yangınından
ilk aldanışından
ilk gözyaşından beri
hep benim göğsüme yaslandın sen
saçlarını ben okşadım
ben avuttum seni
sus dedim hep, sus ağlama
keşke bulabileydik yolunu

bu ayrılıklardan
bu vedalardan
bu kötülüklerden kaçmanın
bir mümkünü yok muydu
kaçamadın
kaçamadık
hep yakalandık
zindanlarda sürgünlerde yaşadık
ne sen beni
ne ben seni bırakamadık
birlikte yaşlandık
kabullendik çaresizlik oyununu

gözlerimizde
yılların macerası
boz bulanık bir yol oluyordu

en sonra konuştu
en yaşlı olan
ben kadar aynı
bu halim bu duruşum
ikizim olan
bakışında
sükünetin güz yaprakları uçuşuyordu

evet dedi
ben mi anlatayım
sen mi diyeceksin diye sordu
bilinmedik ne var ki dedim
sen sebeplerim değilmisin
bilmiyormusun
sen taşımadın mı bana
yılların getirdiği tortuyu
sanki utanıyordu

haklısın dedi
bu oyunu beraber hazırladık seninle
sen her seferinde
yeniden yaratmadın mı beni

her kırılışında
seni bin parçaya bölenleri affetmek için
beni çağırmadın mı

ya da aklının sesini susturup
yüreğinin peşine giderken
beni de hep sürüklemedin mi yanında
beraber yazdık sığındığın cümle sebepleri
unuttun mu

nasıl haklıydı nasıl
ne kadar doğru söylüyordu

bir ömür geçti su gibi değil mi dediler
evet dedim
evet....
ve ben hala bilemedim ne olduğumu
iyi mi kötü mü
çirkin mi güzel mi
bir yeşil orman büyütmek istemiştim yüreğimde
her seferinde
fidanlarıma baltalarla saldıranların
hiç suçu yok muydu
kimse bana bir şey sordu mu

vicdanım da
öz verim de
yüreğimi açtığım her güzellik
niye her seferinde gelip başıma bela oldu
ne yapmak istedimdi
ne yapmalıydım da yok etmeliydim
bu uğursuzluğu

üçü de sustular
cevabı yoktu ki
onlar da bilmiyordu

beni azad edin dedim
ne olur
yüreğimde kalan
tutunan tek sevgiye
Yaratanın sevdasına yollayın beni
ben ancak o sevgide unuturum
bunca yokluğumu

peki deyip kalktılar masadan
bahçenin koyu gölgeli dikenler bürümüş
gözden uzak bir köşesine getirdiler beni
paslı bir demir kapı gizlenmişti
adam boyu otların arasında

işte dediler
aç bu kapıyı
bu huzurunun, sevdanın, güzelliğin
var olmasını istediğin her şeyin olduğu
senin sevdiğinin seni bulduğu
o eşsiz bahçenin kapısıdır bu

artık acıların bitecek,
umutsuzluk
çaresizlik
ve sebepler olmayacak
geri alacaksın zalimlere sunduğunu
hadi git şimdi dediler
git ve unut bizle konuştuğunu...

Ceyda Görk 6 Ağustos 2006 17.