Ayşe Dikici - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

'' aynaya yansıyan kendi yüzümüzdür...''


‘Kimse kendi içine inmeye çalışmaz’, diyen Persius’a ‘Bense kendi içimde yuvarlanıp gidiyorum’, diye cevap verir Montaigne denemelerinde.
Ben de âcizane, dik bir dağın zirvesine asırlarca tutunmuş da bir heyelan sonrası kopuveren keskin bir kayanın küçük bir parçasına benzetirim kendimi. Yuvarlandıkça bir bıçak kadar keskin coğrafyada acıyan kendi canımdır, büyümem toza bulanmamdır, zenginliğim dokunduğum, değdiğim her şeyin yer etmesidir bedenimde. Sürtündükçe taşa, toprağa, çiçeğe, böceğe ve cümle canlıya, rengim değişir, güzelleşirim. Çarptıkça daha büyük taşlara, kayalara, acısa da canım incinse de ruhum, sertleşir, heykelleşirim..
Yoluma çıkarsa bir dost, onca acıyı unutur, sevince dönüştürürüm hüznümü. Kuraklıktan çıkıp Nisan yağmuruna yakalanmış bir ağaç gibi yeşillenir içim, baharlaşırım. Yediveren gülleri gibi tomurcuklanır içimde iyimserlik. Taşlaşmış bedenim erir pirinç bir şamdandaki mum gibi. Kalbim sırça bir köşktür, cumbalarında menekşeler açar küçük bir gülümsemeyle ve bir o kadar kırılgandır, kötü bir bakışla kırılır bütün dalları menekşelerimin…
Kendi içimde yuvarlanır giderim Montaigne misali. Dokunmam hiç kimseye. Konuşmayı sevmem sırf konuşmuş olmak için konuşmam gerekiyorsa eğer. Bazen uzun suskunlukların çok anlamlı olduğunu düşünür de susarım uzun uzun… Susmak, çok şey anlatan bir eylem şeklidir, bence. Baş kaldırmanın adıdır bazen haksızlığa. Yalnızlıktır bazen; okyanusa girip suya dokunamama halidir. Aynı dili konuştuğun insanlarla aynı kelimelerde buluşamama ikilemidir… Bir rüyada imdat isteyememe kâbusudur. Susmak, her bir kelimeyi gözlerinde sözlüklemek ve sessiz kelimelerle konuşmaktır sadece bu dili çözebilenlerle…
Susmak, içinden konuşmaktır, kimse dinlemiyorsa, kendi kendinle…