Ansızın bir gece kalksam ve diz çöksem toprağa, Ve kaldırsam semaya başımı, aksa göz yaşımdan yıldızlar, Ve haykırsam tüm arzularımla ve uzatsam avuçlarımı yaradanıma, Desem ki, Ya Rabbi! Ben istemiyorum senden başkasını. Aşık olsam Ayşe'nin aşkıyla Resulallah'a. Ve sevdalansam Resulallah'ın sevdasıyla SANA. Ve tutsan Sen de Resul'e olan şefkatinle ellerimi... Ya Rabb! Özlüyorum seni, beyaz bir sayfanın kaleme olan özlemi gibi, Ve özlüyorum Sen'i çölde kalmış bir mecnunun suya hasret kalışı gibi, Özledim Ya Rabb! Özledim Sen'i, Sen'in Resulallah'ı özlediğin gibi. Ya Rabb! Prangalar vurulmuş ayaklarıma ve kollarıma kurtar beni özledim seni senin Resulallah'ı özlediğin gibi... ________________________ ___________________________
Kokun gelsin...
A$k ehli ta$i gedigine koymu$: Muhabbetten Muhammed oldu hasil Muhabbetsiz Muhammed'den ne hasil?
Cölde acan bir güldü O. Rengi solmaz, kokusu tükenmez bir gül. Sevginin bedelini ödeyen Yakub gibi, uzaktaki Yusuf'u koklayan bir yürekle gözlerini takas edenler alabilirdi o gülün kokusunu.
A$ki ve aciyi Ondan ögrendik. Ya$amanin ve ölmenin, ölmeden önce ölüp öldükten sonra ya$amanin sirrini O ögretti bize. Göklerin sofrasini O acti önümüze. Onun sayesinde tenezzül buyurdu ALLAH yüreklerimize.
Evet, a$ki Ondan ögrendik: Sevdi ama sevdaya 'kara' calmadi. Sevdanin yüzünü karartmadan sevmeyi beceremeyenlere, 'ak sevda'yi ögretti. A$ka istikamet acisi verdi. Sadece o aciyi takip edenler a$kin sirrina erdi.
Ba$kalarinin ögrettigi a$k sahibini tutuklayan bir tutkuya dönü$üyordu. Onun a$k ögretisi ise sahibini özgür kildi. O a$k cizgisini izleyenler sevdikce özgürle$tiler, özgürle$tikce sevdiler ve sonunda hayati bir demet muhabbete dönü$türdüler; muhabbete, yani insanin harcadikca cogalan tek sermayesine...
Iman etmedikce cennete giremezsiniz' diyordu; fakat daha müthi$, insani iliklerine kadar sarsan bir $ey daha söylüyordu: 'Birbirinizi sevmedikce de gercekten iman etmi$ sayilmazsiniz! ' Bu, imani yeti$tiren topragin sevgi oldugunu ifade etmekti. Muhabbetin yürekte istikrar bulmu$ hali olan iman, ancak sevgi topraginda boy verebilirdi.
Dahasi 'Mü'min, seven ve sevilen dost olan ve dostluk kurulandir, sevmeyen ve sevilmeyende, dost olmayan ve dostluk kurulmayanda hayir yoktur! ' diyordu. Sadece demekle kalmiyor, bu sözün nasil hayata dönü$türüleceginin en güzel örneklerini de veriyordu.
Onun sevgisi, canlilari a$ip cansizlari dahi ku$atiyordu. Uhud icin diyordu ki; 'Uhud, o bir dag; ama o bizi sever, biz de onu severiz! '
Dagi seven ve dag tarafindan sevildigini farkeden bir yürek nasil bir yürektir? Bu insani yürekten sarsan muhabbet dersinin, bizim özlemeyen, sizlamayan, yanmayan, inlemeyen, sevmeyen, duyarsiz, ta$la$mi$ ve hatta ta$tan daha da katila$mi$ yüreklerimizde yaptigi yanki nedir?
Aciyi da 'Ben hüzünlerin Peygamberiyim! ' itirafinda bulunan o Ufuk Insan'dan ögrendik: Saclari sevdiklerinin ölümüyle degil, ALLAH'la ili$kisini örselememek ugruna gösterdigi cabayla agaran Yüce Önder, Kutlu Rehber'den. Caglarin günahini yikamak icin gece yarilari saldigi gözya$lari, yattigi $ilteyi islatip Ai$e'yi uyandiracak kadar sel olup caglayan Ayakli Kur'an'dan.
O Insan güzeline bir maruzatim var:
Seni cok özledik, bizi bu Caga kar$i dik tutan senin kokundur:
Selam, sevgi ve duanın en güzeline, en halisine, en samimisine layık olan zat için yazılan bu satırlar; O'nu anlamanın, O'nu görmenin ve O'na ümmet olmanın aşkıyla yanan gönüllerden bir ürperti, gözlerden bir yaş, dillerden bir ah, kalblerden bir hu olsun diye ruh mürekkebiyle ıslanmış beden kalemi tarafından O'nun nurunun timsali katresi olan bu beyaz kağıda işlenmiştir.
Seni anlamakta aciz kalan akıllar, Seni tarif etmekte aciz kalan diller, Seni görmeye layık olmayan gözler, Senin aşkınla yanmayan kalpler ve Senin nurundan mahrum kalan ruhlar, yine Senden medet ister, yine Seni görmek aşkınla yanmak ister ya Rasul!
Senin için neler yazılmadı, neler söylenmedi ki... Uğruna kimler canlar vermedi, kimler bedenler bağışlamadı ki... Aşkınla kimler göz pınarlarını kurutmadı ki... Seni görmek için nelere katlanılmadi ki... Sana ümmet olmak için nelerden vazgeçilmedi ki... Ama hepsi de az geldi ya Rasul! Kimse Seni layıkıyla anlatamadı. Ve en son Rabbimiz yetişti imdadımıza. Ve O, Seni en güzel bir şekilde tanıyan ve tanıtan O anlattı Seni bize. O en güzel kitapta tarif etti Seni bize...
Rasul dedi sana... Habibim dedi sana... Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım dedi... Beni seven Sana tabi olsun dedi... Kullarıma rehber ol, onlara önder ol dedi...
Ve Sen güzelliklerin hepsiyle donanmış olarak, faziletlerin hepsiyle faziletlenmiş olarak, kulluğun en güzelini yaparak, ihlasın en mükemmeline nail olarak ve O'nu yani Rabbimizi en iyi tanıyan ve tanıtan olarak ve O'nu en çok seven ve O'nun tarafından en çok sevilen olarak ve O'nu en iyi anlayan ve anlatan olarak bize geldin, bizi şereflendirdin ya RASUL!
Aşığız Sana ya Rasul, Seni yaratana olan aşkımızdan dolayı... Emrindeyiz ya Rasul, Seni yaratanın emrinde olduğumuzdan dolayı...
muhtacız nuruna muhtacız dualarına muhtacız sevgine ve şefkatine muhtacız şefaatine...
Ne olur mahrum etme bizi şefaatinden ve dualarından...
Ey Rabbimiz! bizi o en güzel, o en şerefli, o en mükemmel insana ümmet olarak ölmeyi ve rızana ermeyi ve cemalini görmeyi nasip et....
Duaya muhtaç, biçare, günahkar her daim Allah'a kul olmaya çalışan ümmetinin en günahkarlarından olan bu kişinin mektubunu kabul et ya Rasul...
Rabbe sonsuz hamd ve sena Sana sonsuz salat ve selam...!
Sen göçeli 1400 yıl oldu ya Rasul...
Dünya bu göçüşe hazır değil di... dayanamazdı dünya bu gidişe... kendisinin hürmetine yaratıldığı bir nur göçtükten sonra, o nurun hürmetine yaratılan dünya ne yapacaktı o nur olmadan...
Ama dünya Ebu Bekir olmayı bildi Senin göçüşün için... Senin gidişin için... Senin sevgiliyle buluşman için...
Ve dünya Ebu Bekir iken biz geldik dünyaya ey Rasul...
Ve belki de nimetlerin en büyüğü olan ümmet olmak için bir fırsat doğdu bize..
Ve ey Rasul her dem biz ümmet olmaya çalıştık Sana.. Çünkü Sana ümmet olan Seni yaratana da kul oluyordu...
Ne olur ey Rasul kabul et şu acizleri ümmetliğe
Ya RAB...! Kabul et bizleri kulluğuna...
Rasule sonsuz salat ve selam... RABBE sonsuz hamd ve sena... ____________________________ __________________________ _________________________
Allah’ı (celle celâluhû) zikretmek ve anmak Hem Kur’an’da hem de hadislerde oldukça fazla övülmüştür. İlahî tecellîlerin binini birden bir anda duysak bile, milyonunu bir anda duyabilme ve tırnağımızın ucundan bütün hücrelerimize kadar bunu hissedebilme gayreti içinde olmalıyız. Allah (celle celâluhû) bizleri şekilcilikten, görüntüden halâs eylesin ve mânâyı hakîkîye ulaştırsın. Mümin bir “Lâ ilâhe illallah” derken, o kadar arzu etmelidir ki; o anda Allah Teâlâ’nın bütün isimlerini, bütün tecellilerini bir anda duyabilmelidir, bir anda onlarla dolabilmelidir. Fakat, maalesef, Cenâb-ı Hakk’ın bu kadar lütufları karşısında bizler hâlâ suretle uğraşıyoruz, şekile takılıp kalıyoruz. O’nu anarken kendimize göre değil, O’nun büyüklüğüne, enginliğine göre anmak için kendimizi zorlamalıyız.
Sultanın kızına bir gariban âşık olmuştu. Sultan bunu duyunca âşığı huzura getirtip,
'Ya ülkemi terk eder gidersin, dedi, ya da kelleni vurdurtacağım, kararını hemen ver.'
Zavallı adam, düşündü, taşındı ve gitmeye karar verdi. Sultan ise adamın cevabını duyunca cellatları çağırttı. Vezir dedi ki:
'Hünkarım, neden suçsuz birinin kellesini vurdurttunuz? '
'Çünkü gerçek bir âşık değildi o, sahtekardı. Eğer gerçekten âşık olsaydı, başının kesilmesini seçerdi. Eğer başının kesilmesini seçseydi, tahtımdan kalkıp onu yerime oturtacaktım.'
Hayatını sevgilisinden daha çok seven kişi aşk davasına kalkışmamalı. Bir an durup düşünelim; Sevgili’yi hayatımızdan daha çok sevebiliyor muyuz?
Düsünelim bakalım Allah (c.c) için nelerden vazgeçebiliyoruz? eğer O'nun için canınızdan vazgeçmeyi göze alamiyorsaniz bilin ki; sizinki dilde sevgidir yürekte değil....
Ansızın bir gece kalksam ve diz çöksem toprağa,
Ve kaldırsam semaya başımı, aksa göz yaşımdan
yıldızlar,
Ve haykırsam tüm arzularımla ve uzatsam avuçlarımı
yaradanıma,
Desem ki, Ya Rabbi! Ben istemiyorum senden başkasını.
Aşık olsam Ayşe'nin aşkıyla Resulallah'a.
Ve sevdalansam Resulallah'ın sevdasıyla SANA.
Ve tutsan Sen de Resul'e olan şefkatinle
ellerimi...
Ya Rabb! Özlüyorum seni, beyaz bir sayfanın kaleme
olan özlemi gibi,
Ve özlüyorum Sen'i çölde kalmış bir mecnunun suya
hasret kalışı gibi,
Özledim Ya Rabb! Özledim Sen'i, Sen'in
Resulallah'ı özlediğin gibi.
Ya Rabb! Prangalar vurulmuş ayaklarıma ve
kollarıma kurtar beni özledim seni senin
Resulallah'ı özlediğin gibi...
________________________
___________________________
Kokun gelsin...
A$k ehli ta$i gedigine koymu$:
Muhabbetten Muhammed oldu hasil
Muhabbetsiz Muhammed'den ne hasil?
Cölde acan bir güldü O. Rengi solmaz, kokusu tükenmez bir gül. Sevginin bedelini ödeyen Yakub gibi, uzaktaki Yusuf'u koklayan bir yürekle gözlerini takas edenler alabilirdi o gülün kokusunu.
A$ki ve aciyi Ondan ögrendik. Ya$amanin ve ölmenin, ölmeden önce ölüp öldükten sonra ya$amanin sirrini O ögretti bize. Göklerin sofrasini O acti önümüze. Onun sayesinde tenezzül buyurdu ALLAH yüreklerimize.
Evet, a$ki Ondan ögrendik: Sevdi ama sevdaya 'kara' calmadi. Sevdanin yüzünü karartmadan sevmeyi beceremeyenlere, 'ak sevda'yi ögretti. A$ka istikamet acisi verdi. Sadece o aciyi takip edenler a$kin sirrina erdi.
Ba$kalarinin ögrettigi a$k sahibini tutuklayan bir tutkuya dönü$üyordu. Onun a$k ögretisi ise sahibini özgür kildi. O a$k cizgisini izleyenler sevdikce özgürle$tiler, özgürle$tikce sevdiler ve sonunda hayati bir demet muhabbete dönü$türdüler; muhabbete, yani insanin harcadikca cogalan tek sermayesine...
Iman etmedikce cennete giremezsiniz' diyordu; fakat daha müthi$, insani iliklerine kadar sarsan bir $ey daha söylüyordu: 'Birbirinizi sevmedikce de gercekten iman etmi$ sayilmazsiniz! ' Bu, imani yeti$tiren topragin sevgi oldugunu ifade etmekti. Muhabbetin yürekte istikrar bulmu$ hali olan iman, ancak sevgi topraginda boy verebilirdi.
Dahasi 'Mü'min, seven ve sevilen dost olan ve dostluk kurulandir, sevmeyen ve sevilmeyende, dost olmayan ve dostluk kurulmayanda hayir yoktur! ' diyordu. Sadece demekle kalmiyor, bu sözün nasil hayata dönü$türüleceginin en güzel örneklerini de veriyordu.
Onun sevgisi, canlilari a$ip cansizlari dahi ku$atiyordu. Uhud icin diyordu ki; 'Uhud, o bir dag; ama o bizi sever, biz de onu severiz! '
Dagi seven ve dag tarafindan sevildigini farkeden bir yürek nasil bir yürektir? Bu insani yürekten sarsan muhabbet dersinin, bizim özlemeyen, sizlamayan, yanmayan, inlemeyen, sevmeyen, duyarsiz, ta$la$mi$ ve hatta ta$tan daha da katila$mi$ yüreklerimizde yaptigi yanki nedir?
Aciyi da 'Ben hüzünlerin Peygamberiyim! ' itirafinda bulunan o Ufuk Insan'dan ögrendik: Saclari sevdiklerinin ölümüyle degil, ALLAH'la ili$kisini örselememek ugruna gösterdigi cabayla agaran Yüce Önder, Kutlu Rehber'den. Caglarin günahini yikamak icin gece yarilari saldigi gözya$lari, yattigi $ilteyi islatip Ai$e'yi uyandiracak kadar sel olup caglayan Ayakli Kur'an'dan.
O Insan güzeline bir maruzatim var:
Seni cok özledik, bizi bu Caga kar$i dik tutan senin kokundur:
Yel essin Ya RasullALLAH s.a.v.
Kokun gelsin!
_____________________________
___________________________
_____________________________
Selam, sevgi ve duanın en güzeline, en halisine, en samimisine layık olan
zat için yazılan bu satırlar; O'nu anlamanın, O'nu görmenin ve O'na ümmet
olmanın aşkıyla yanan gönüllerden bir ürperti, gözlerden bir yaş, dillerden
bir ah, kalblerden bir hu olsun diye ruh mürekkebiyle ıslanmış beden kalemi
tarafından O'nun nurunun timsali katresi olan bu beyaz kağıda işlenmiştir.
Seni anlamakta aciz kalan akıllar,
Seni tarif etmekte aciz kalan diller,
Seni görmeye layık olmayan gözler,
Senin aşkınla yanmayan kalpler
ve Senin nurundan mahrum kalan ruhlar, yine Senden medet ister, yine Seni
görmek aşkınla yanmak ister ya Rasul!
Senin için neler yazılmadı, neler söylenmedi ki...
Uğruna kimler canlar vermedi, kimler bedenler bağışlamadı ki...
Aşkınla kimler göz pınarlarını kurutmadı ki...
Seni görmek için nelere katlanılmadi ki...
Sana ümmet olmak için nelerden vazgeçilmedi ki...
Ama hepsi de az geldi ya Rasul! Kimse Seni layıkıyla anlatamadı. Ve en son
Rabbimiz yetişti imdadımıza. Ve O, Seni en güzel bir şekilde tanıyan ve
tanıtan O anlattı Seni bize. O en güzel kitapta tarif etti Seni bize...
Rasul dedi sana...
Habibim dedi sana...
Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım dedi...
Beni seven Sana tabi olsun dedi...
Kullarıma rehber ol, onlara önder ol dedi...
Ve Sen güzelliklerin hepsiyle donanmış olarak, faziletlerin hepsiyle
faziletlenmiş olarak, kulluğun en güzelini yaparak, ihlasın en mükemmeline
nail olarak ve O'nu yani Rabbimizi en iyi tanıyan ve tanıtan olarak ve O'nu
en çok seven ve O'nun tarafından en çok sevilen olarak ve O'nu en iyi
anlayan ve anlatan olarak bize geldin, bizi şereflendirdin
ya RASUL!
Aşığız Sana ya Rasul, Seni yaratana olan aşkımızdan dolayı...
Emrindeyiz ya Rasul, Seni yaratanın emrinde olduğumuzdan dolayı...
muhtacız nuruna
muhtacız dualarına
muhtacız sevgine ve şefkatine
muhtacız şefaatine...
Ne olur mahrum etme bizi şefaatinden ve dualarından...
Ey Rabbimiz!
bizi o en güzel, o en şerefli, o en mükemmel insana ümmet olarak ölmeyi ve
rızana ermeyi ve cemalini görmeyi nasip et....
Duaya muhtaç, biçare, günahkar her daim Allah'a kul olmaya çalışan ümmetinin
en günahkarlarından olan bu kişinin mektubunu kabul et
ya Rasul...
Rabbe sonsuz hamd ve sena
Sana sonsuz salat ve selam...!
Sen göçeli 1400 yıl oldu ya Rasul...
Dünya bu göçüşe hazır değil di... dayanamazdı dünya bu gidişe... kendisinin
hürmetine yaratıldığı bir nur göçtükten sonra, o nurun hürmetine yaratılan
dünya ne yapacaktı o nur olmadan...
Ama dünya Ebu Bekir olmayı bildi Senin göçüşün için... Senin gidişin için...
Senin sevgiliyle buluşman için...
Ve dünya Ebu Bekir iken biz geldik dünyaya ey Rasul...
Ve belki de nimetlerin en büyüğü olan ümmet olmak için bir fırsat doğdu
bize..
Ve ey Rasul her dem biz ümmet olmaya çalıştık Sana.. Çünkü Sana ümmet olan
Seni yaratana da kul oluyordu...
Ne olur ey Rasul kabul et şu acizleri ümmetliğe
Ya RAB...! Kabul et bizleri kulluğuna...
Rasule sonsuz salat ve selam...
RABBE sonsuz hamd ve sena...
____________________________
__________________________
_________________________
Allah’ı (celle celâluhû) zikretmek ve anmak Hem Kur’an’da hem de hadislerde oldukça fazla övülmüştür. İlahî tecellîlerin binini birden bir anda duysak bile, milyonunu bir anda duyabilme ve tırnağımızın ucundan bütün hücrelerimize kadar bunu hissedebilme gayreti içinde olmalıyız.
Allah (celle celâluhû) bizleri şekilcilikten, görüntüden halâs eylesin ve mânâyı hakîkîye ulaştırsın.
Mümin bir “Lâ ilâhe illallah” derken, o kadar arzu etmelidir ki; o anda Allah Teâlâ’nın bütün isimlerini, bütün tecellilerini bir anda duyabilmelidir, bir anda onlarla dolabilmelidir. Fakat, maalesef, Cenâb-ı Hakk’ın bu kadar lütufları karşısında bizler hâlâ suretle uğraşıyoruz, şekile takılıp kalıyoruz. O’nu anarken kendimize göre değil, O’nun büyüklüğüne, enginliğine göre anmak için kendimizi zorlamalıyız.
________________________
________________________
_______________________
Sevginiz dilde mi, yürekte mi? ? ?
Feridüddin Attar Aşknâme’de anlatıyor:
Sultanın kızına bir gariban âşık olmuştu. Sultan bunu duyunca âşığı huzura getirtip,
'Ya ülkemi terk eder gidersin, dedi, ya da kelleni vurdurtacağım, kararını hemen ver.'
Zavallı adam, düşündü, taşındı ve gitmeye karar verdi. Sultan ise adamın cevabını duyunca cellatları çağırttı. Vezir dedi ki:
'Hünkarım, neden suçsuz birinin kellesini vurdurttunuz? '
'Çünkü gerçek bir âşık değildi o, sahtekardı. Eğer gerçekten âşık olsaydı, başının kesilmesini seçerdi. Eğer başının kesilmesini seçseydi, tahtımdan kalkıp onu yerime oturtacaktım.'
Hayatını sevgilisinden daha çok seven kişi aşk davasına kalkışmamalı. Bir an durup düşünelim; Sevgili’yi hayatımızdan daha çok sevebiliyor muyuz?
Düsünelim bakalım Allah (c.c) için nelerden vazgeçebiliyoruz? eğer O'nun için canınızdan vazgeçmeyi göze alamiyorsaniz bilin ki; sizinki dilde sevgidir yürekte değil....