Düşünün KÜLKEDİSİ olduğunuzu; gecenin büyüsü bozulmasın diye saat on ikiyi gösterdiğinde prensin kollarından ayrılıyorsunuz istemeseniz de, onun sizi bulması için bir hatıra, bir yol gösterici olarak ayakkabınızı bırakıyorsunuz ve sonunda prens, üvey anne ve üvey kardeşlerinizin tüm yalanlarına rağmen sizi buluyor. O eşsiz güzelin siz olduğunu anlıyor ve düğününüz yapılıyor. Sonsuza kadar mutlu yaşıyorsunuz, hem de prenses olmuşsunuz... Harika...
Ya da ÜÇ KÜÇÜK DOMUZCUKlardan en iyi evi yapan kardeş olsanız harika olurdu değil mi? Hem aklınızı hem de gücünüzü kardeşlerinize ve kötü kalpli kurda gösterirdiniz. Ayrıca öyle sağlam bir evde kardeşlerinle mutluluk içinde sonsuza kadar yaşamak harika bir şey olsa gerek... Yanlış anlaşılmasın diğer kardeşler de olsanız bir şey değişmezdi böyle iyi kalpli bir kardeşe sahip olduktan sonra...
Peki PAMUK PRENSES olsanız. Üvey annenizin baskıları yüzünden bir hizmetçiden farksız olduğunuz sarayda karşılaştığınız prensin yolunu sürekli gözlediğinizi düşünün... Daha sonra üvey annenizin sizi öldürmeye çalışması fakat iyi ile kötü olmak arasında gidip gelen avcının bunu yapamaması ve sizin yedi minik adamın evine gitmeniz; kendinizi onlara kabul ettirmeniz... Yalnız olmadığınızı hissettiğiniz anda o kötü kalpli kraliçe sizi zehirlemek isteyecek ve başaracak. Bu olay yedi şirin adamı üzecek ve dünyada ilk olarak siz camdan bir tabutta tüm güzelliğinizle muhafaza edileceksiniz ta ki aklınızdan çıkmayan, hayalinizden silinmeyen, rüyalarınızdan gitmeyen yakışıklı prens sizi öpene kadar... Sonrası her masal gibi sonsuza kadar mutluluk... Harika olurdu değil mi?
UYUYAN GÜZELi düşündünüz mü? Sizi uyutacak olan ve bebekliğinizde yapılmış olan bir sihir düşünün... On beş yaşında uıyuyorsunuz hem de yüz yıl kadar uzun bir süre... Sizin uyumanız tüm saray halkını uyutacak ve sonra yakışıklı bir prens gelecek sizden yüz yaş küçük olsa da hiç belli etmeyecek güzellikte ve canlılıkta olmanız onu büyüleyecek. Kim büyülenmez ki efsane bir kadın görünce... Sonra dayanamayıp sizi öpmesi ve yüz yıl boyunca uyumanıza sebep olan sihrin bozulması... Sonrası mı harika bir yaşam, mutluluk dolu...
KIRMIZI BAŞLIKLI KIZa ne dersiniz? Minicik kız olduğunuzu düşünün ormanı aşıp büyükannenize kurabiye götürürken kötü kalpli kurt sizden önce gidip büyükannenizi ve sonra sizi yutuyor. Ardından bir avcı gelip sizi çıkarıyor o kötü kalpli kurtun midesinden. Düşünün ne kadar maceralı bir gün olurdu... Sonrası mı? Yine sonsuz mutluluk....
PİNOKYO olsanız nasıl olurdu? Bir ağactan yapıldınız, kuklasınız işte ötesi var mı? Her yalan soylediğinizde burnunuz uzuyor. Ne harika kimse yalan söyleyemezdi değil mi?.. Sonra okula başlıyorsunuz ve bu sizin için dezavantaj oluyor çünkü siz bir kuklasınız çevrenizdekiler ise insan... İnsan olmayı o kadar arzuluyorsunuz ki birgün yataktan insan olarak kalkıyorsunuz... İnsanın istediklerine kavuşması ne güzel birşey değil mi? Bu arada unutmayalım pinokyo da sonsuz mutluluk yaşamış...
KURBAĞA PRENS olsanız ya da onu öpen prenses... Biliyorum düşünmesi birazcık zor ama düşününce müthiş olurdu demekten de kendimi alamıyorum... Yapayalnız dolaşırken dere kenarında birden bire bir kurbağa öpüyorsunuz ve hayatınıza fevkalade, yakışıklı bir adam giriyor... Peki prens olduğumuzu düşünsek lanetlenmiş ve kurbağa sıfatında bir prens olarak dere kenarında bir sürü kurbağa arkadas edinmiş ve tüm umutlarınızı yitirmişken birden karşınıza çıkan muhteşem güzellikte bir prenses sizi öpüyor ve insan oluyorsunuz.... Sonrası malum: Sonsuz mutluluk...
Ve benim favorim ÇİRKİN ÖRDEK YAVRUSU... Bir düşünsenize çocukken çok küçümseniyor, dışlanıyor, aşağılanıyorsunuz... Kimse sizin yüzünüze bile bakmıyor. Sadece dış görünüşünüz onlar için yeterli oluyor, kimse sizi anlamak ya da içinizi görmek istemiyor. Siz sadece düşünüyorsunuz benim ne suçum var da bu kadar çirkinim... Cevabı asla bulamıyorsunuz ama o iyiliklerle güzelliklerle dolu kalbinizin kirlenmesine de asla izin vermiyorsunuz... Zaman geçiyor ve siz bembeyaz, alımlı bir kuğu oluyorsunuz sizi küçümseyenler ise sizden kat kat çirkin birer ördek kalmakla yetiniyorlar.. Onlar için ne kadar acı değil mi? Peki bu ördeğin-kuğu mu demeliydim- sonu ne olmuş? Her masalda olduğu gibi sonsuz mutluluk...
Şimdi diyeceksiniz “neden masalda yaşamak istersin ki, çok zor bunlarla mücadele etmek.”.Saklamaya çalışmayın benden, aklınızdan geçen buydu değil mi?
Kim ister ki pamuk prensesin yaşadıklarını yaşamak ya da kim tüm okulda sadece kendisinin kukla olmasını ister ki, peki yüz yıl uyumak ya da bir kurdun akşam yemeği olmak; kimse istemez değil mi? Kim ister tüm çevresi tarafından dışlanan bir çirkin olmak, kurbağa kılığında olup bir prensesin onu öpmesini kim beklemek ister ki... Üvey anne ve kardeşlerinin hizmetçisi olup kendi evinde kül kedisi durumuna düşmeyi de kimse istemez...
Peki biz zaten bunları yaşamıyor muyuz? Üvey anne ve babasından zarar gören insan yok mu çevrenizde ya da dış görünüşünden dolayı dışlanan; gercek bir kurt olmasa da kurtlar sofrasında sadece meze olan kimse yok mu aranızda?.. Dış görünüşü sadece bir kurbağaya benzeyen ama içi o emsalsiz prensten farksız olan ve bu güzelliği ortaya çıkaracak bir prenses olmaya çalışan yok mu orada bir yerlerde...
Eğer aranızda, çevrenizde, yakınınızda bunlar yoksa siz bu alemde yaşamıyorsunuz. Eğer bunlarla karşılaşmamışsanız hiç siz yaşamamışsınız zaten... Dış dünyanın sorunlarına ya da başkalarının hayatına göz yuman bir insan yaşamış sayılmaz değil mi? Bu kocaman ömür sadece kendimizi düşünmemiz için verilmemiş bize; zamanımızın kıymetini bilelim...
Evet tekrar ediyorum masallar aleminde yaşamak isterdim çünkü orasının bu yaşadığımız pislik dolu dünyadan tek farkı hep mutlu sonla bitiyor olması. Hem de sonsuz bir mutluluk oluyor sonunda. Siz istemez miydiniz? Bir daha düşünün... ;)
Düşünün KÜLKEDİSİ olduğunuzu; gecenin büyüsü bozulmasın diye saat on ikiyi gösterdiğinde prensin kollarından ayrılıyorsunuz istemeseniz de, onun sizi bulması için bir hatıra, bir yol gösterici olarak ayakkabınızı bırakıyorsunuz ve sonunda prens, üvey anne ve üvey kardeşlerinizin tüm yalanlarına rağmen sizi buluyor. O eşsiz güzelin siz olduğunu anlıyor ve düğününüz yapılıyor. Sonsuza kadar mutlu yaşıyorsunuz, hem de prenses olmuşsunuz... Harika...
Ya da ÜÇ KÜÇÜK DOMUZCUKlardan en iyi evi yapan kardeş olsanız harika olurdu değil mi? Hem aklınızı hem de gücünüzü kardeşlerinize ve kötü kalpli kurda gösterirdiniz. Ayrıca öyle sağlam bir evde kardeşlerinle mutluluk içinde sonsuza kadar yaşamak harika bir şey olsa gerek... Yanlış anlaşılmasın diğer kardeşler de olsanız bir şey değişmezdi böyle iyi kalpli bir kardeşe sahip olduktan sonra...
Peki PAMUK PRENSES olsanız. Üvey annenizin baskıları yüzünden bir hizmetçiden farksız olduğunuz sarayda karşılaştığınız prensin yolunu sürekli gözlediğinizi düşünün... Daha sonra üvey annenizin sizi öldürmeye çalışması fakat iyi ile kötü olmak arasında gidip gelen avcının bunu yapamaması ve sizin yedi minik adamın evine gitmeniz; kendinizi onlara kabul ettirmeniz... Yalnız olmadığınızı hissettiğiniz anda o kötü kalpli kraliçe sizi zehirlemek isteyecek ve başaracak. Bu olay yedi şirin adamı üzecek ve dünyada ilk olarak siz camdan bir tabutta tüm güzelliğinizle muhafaza edileceksiniz ta ki aklınızdan çıkmayan, hayalinizden silinmeyen, rüyalarınızdan gitmeyen yakışıklı prens sizi öpene kadar... Sonrası her masal gibi sonsuza kadar mutluluk... Harika olurdu değil mi?
UYUYAN GÜZELi düşündünüz mü? Sizi uyutacak olan ve bebekliğinizde yapılmış olan bir sihir düşünün... On beş yaşında uıyuyorsunuz hem de yüz yıl kadar uzun bir süre... Sizin uyumanız tüm saray halkını uyutacak ve sonra yakışıklı bir prens gelecek sizden yüz yaş küçük olsa da hiç belli etmeyecek güzellikte ve canlılıkta olmanız onu büyüleyecek. Kim büyülenmez ki efsane bir kadın görünce... Sonra dayanamayıp sizi öpmesi ve yüz yıl boyunca uyumanıza sebep olan sihrin bozulması... Sonrası mı harika bir yaşam, mutluluk dolu...
KIRMIZI BAŞLIKLI KIZa ne dersiniz? Minicik kız olduğunuzu düşünün ormanı aşıp büyükannenize kurabiye götürürken kötü kalpli kurt sizden önce gidip büyükannenizi ve sonra sizi yutuyor. Ardından bir avcı gelip sizi çıkarıyor o kötü kalpli kurtun midesinden. Düşünün ne kadar maceralı bir gün olurdu... Sonrası mı? Yine sonsuz mutluluk....
PİNOKYO olsanız nasıl olurdu? Bir ağactan yapıldınız, kuklasınız işte ötesi var mı? Her yalan soylediğinizde burnunuz uzuyor. Ne harika kimse yalan söyleyemezdi değil mi?.. Sonra okula başlıyorsunuz ve bu sizin için dezavantaj oluyor çünkü siz bir kuklasınız çevrenizdekiler ise insan... İnsan olmayı o kadar arzuluyorsunuz ki birgün yataktan insan olarak kalkıyorsunuz... İnsanın istediklerine kavuşması ne güzel birşey değil mi? Bu arada unutmayalım pinokyo da sonsuz mutluluk yaşamış...
KURBAĞA PRENS olsanız ya da onu öpen prenses... Biliyorum düşünmesi birazcık zor ama düşününce müthiş olurdu demekten de kendimi alamıyorum... Yapayalnız dolaşırken dere kenarında birden bire bir kurbağa öpüyorsunuz ve hayatınıza fevkalade, yakışıklı bir adam giriyor... Peki prens olduğumuzu düşünsek lanetlenmiş ve kurbağa sıfatında bir prens olarak dere kenarında bir sürü kurbağa arkadas edinmiş ve tüm umutlarınızı yitirmişken birden karşınıza çıkan muhteşem güzellikte bir prenses sizi öpüyor ve insan oluyorsunuz.... Sonrası malum: Sonsuz mutluluk...
Ve benim favorim ÇİRKİN ÖRDEK YAVRUSU... Bir düşünsenize çocukken çok küçümseniyor, dışlanıyor, aşağılanıyorsunuz... Kimse sizin yüzünüze bile bakmıyor. Sadece dış görünüşünüz onlar için yeterli oluyor, kimse sizi anlamak ya da içinizi görmek istemiyor. Siz sadece düşünüyorsunuz benim ne suçum var da bu kadar çirkinim... Cevabı asla bulamıyorsunuz ama o iyiliklerle güzelliklerle dolu kalbinizin kirlenmesine de asla izin vermiyorsunuz... Zaman geçiyor ve siz bembeyaz, alımlı bir kuğu oluyorsunuz sizi küçümseyenler ise sizden kat kat çirkin birer ördek kalmakla yetiniyorlar.. Onlar için ne kadar acı değil mi? Peki bu ördeğin-kuğu mu demeliydim- sonu ne olmuş? Her masalda olduğu gibi sonsuz mutluluk...
Şimdi diyeceksiniz “neden masalda yaşamak istersin ki, çok zor bunlarla mücadele etmek.”.Saklamaya çalışmayın benden, aklınızdan geçen buydu değil mi?
Kim ister ki pamuk prensesin yaşadıklarını yaşamak ya da kim tüm okulda sadece kendisinin kukla olmasını ister ki, peki yüz yıl uyumak ya da bir kurdun akşam yemeği olmak; kimse istemez değil mi? Kim ister tüm çevresi tarafından dışlanan bir çirkin olmak, kurbağa kılığında olup bir prensesin onu öpmesini kim beklemek ister ki... Üvey anne ve kardeşlerinin hizmetçisi olup kendi evinde kül kedisi durumuna düşmeyi de kimse istemez...
Peki biz zaten bunları yaşamıyor muyuz? Üvey anne ve babasından zarar gören insan yok mu çevrenizde ya da dış görünüşünden dolayı dışlanan; gercek bir kurt olmasa da kurtlar sofrasında sadece meze olan kimse yok mu aranızda?.. Dış görünüşü sadece bir kurbağaya benzeyen ama içi o emsalsiz prensten farksız olan ve bu güzelliği ortaya çıkaracak bir prenses olmaya çalışan yok mu orada bir yerlerde...
Eğer aranızda, çevrenizde, yakınınızda bunlar yoksa siz bu alemde yaşamıyorsunuz. Eğer bunlarla karşılaşmamışsanız hiç siz yaşamamışsınız zaten... Dış dünyanın sorunlarına ya da başkalarının hayatına göz yuman bir insan yaşamış sayılmaz değil mi? Bu kocaman ömür sadece kendimizi düşünmemiz için verilmemiş bize; zamanımızın kıymetini bilelim...
Evet tekrar ediyorum masallar aleminde yaşamak isterdim çünkü orasının bu yaşadığımız pislik dolu dünyadan tek farkı hep mutlu sonla bitiyor olması. Hem de sonsuz bir mutluluk oluyor sonunda. Siz istemez miydiniz? Bir daha düşünün... ;)
Eda YILMAZ