Yağmurlu bir Nisan gecesinin sabaha gebe kaldığı saatlerde doğdu. Dünya denen sahnede sergilenen 'İnsan gibi yaşamak' oyununda üzerine düşen rolü 'Çırıl çıplak' ve 'Maskesizce' yaşamayı ilke edindi.
Kimileri 'Çıplak', kimileri 'Yüzsüz' dedi ayıpladılar. Kimi tekme tokat kavga etti hısım olunanla, kimi elinde pankartlarla karşı çıktı haksızlığa. 'Bu yolda galip geldi malup olanlar' diye avuttu kendini zaman zaman.
Ne galip gelmek istedi, ne de malup olmak istedi. İnsan gibi insan, adam gibi adam olmak tüm gayesi.
Aşık oldum yazdım, sevindim yazdım, üzüldüm yazdım, neşelendim yazdım, terk edildim yazdım, kavuştum yazdım.
Dilerim 'susmadan' yazmaya devam edebilirim.
Saygılarımla,
Şadan Cerit
-
I DON'T MISS YOU ANYMORE! (*)
Artık seni özlemiyorum. Güneş batmadan önce, alaca karanlık çökmeden evvel ta ki yeni ay doğana kadar gelmiyorsun aklıma. Kalabalık yerlerde yüksek müziğin altında umursamıyorum seni. Bil ki Ağustos böcekleri yaz konçertosunu başlatana kadar yoksun aklımda...
Artık özlemiyorum suyun altında gözlerimi açmışken, dalabildiğim kadar derine dalmış, nefesim azalmışken, suyun üstüne kendi hayatımdan kaçar gibi çıkmaya çabalarken yoksun sen aklımda... Suyun üstüne çıkıp, ağzımı açtığımda ciğerlerim sen dolana kadar yoksun.
Gözlerim açıkken yoksun, başkaları bana bakarken yoksun, ben başkalarında seni ararken yoksun. Sonra aynaya kaçamak da olsa bakışlarım yakalanıyor aniden. Duruyorum bir kaç saniye... Kaçırıyorum gözlerimi, kendimden, senin izini taşıyan gözlerimden... Seni özlemiyorum artık...
Hava masmaviyken, sessiz bir rüzgâr uzaklardan kopup gelmiş kadife bir kumaş gibi üzerime değip geçerken yoksun, yoksun, yoksun aklımda.
Yağmurlar yağana kadar müsaade sana. Ben seni bir şehrin yağmurlarında, sevdim, belki. O bulutlar tependen içine hiç gitmesin dilerdim. Güneşe ve ıssızlığa alışkın değilim bu yüzden ne zaman güneşin altında tek başıma dursam özlemiyorum artık seni. Yarım ağız gülüşlerimde, sarhoşlaşıp tökezlediğimde, uyku öncesi aldığım haplarda sana yer yok. Gecenin bir yarısı tezek kokusunun havayı doldurduğu bir kimsesiz zamanda uyanıncaya kadar özlemiyorum seni. Masada duran vazolarıma bakmadığımda, sen kokan bir kumaş parçasını alıp burnuma götürmediğimde, tenimde sana ait bir iz aramadığımda... Yani o pek dar zaman aralığında.
'I don't miss you anymore' diye bir şarkı çalmıyorsa, Bil ki özlemiyorum seni.
Salatanın yağını koyarken, beyaz şarabın serinliği boğazımdan yalnızlığıma akarken, içimde kocaman bir boşluk oluşmuşken seni aklımdan kaçırmam biraz bundan.
I don't miss you anymore, ya da...
Dur en iyisi bir kadeh şampanya koyayım, sensizliğin şerefine! Yeni kadehlerimde...
(*) LİSA EKHDAL Salvador Poe (ı don't miss you adlı şahane şarkısından esinlenerek...)
Bir uçurumun içine baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakar. F.Nietzsche
Kimileri 'Çıplak', kimileri 'Yüzsüz' dedi ayıpladılar. Kimi tekme tokat
Ne galip gelmek istedi, ne de malup olmak istedi. İnsan gibi insan, adam gibi adam olmak tüm gayesi.
Aşık oldum yazdım, sevindim yazdım, üzüldüm yazdım, neşelendim yazdım, terk edildim yazdım, kavuştum yazdım.
Dilerim 'susmadan' yazmaya devam edebilirim.
Saygılarımla,
Şadan Cerit
-
I DON'T MISS YOU ANYMORE! (*)




Artık seni özlemiyorum.
Güneş batmadan önce, alaca karanlık çökmeden evvel ta ki yeni ay doğana kadar gelmiyorsun aklıma. Kalabalık yerlerde yüksek müziğin altında umursamıyorum seni.
Bil ki Ağustos böcekleri yaz konçertosunu başlatana kadar yoksun aklımda...
Artık özlemiyorum suyun altında gözlerimi açmışken, dalabildiğim kadar derine dalmış, nefesim azalmışken, suyun üstüne kendi hayatımdan kaçar gibi çıkmaya çabalarken yoksun sen aklımda...
Suyun üstüne çıkıp, ağzımı açtığımda ciğerlerim sen dolana kadar yoksun.
Gözlerim açıkken yoksun, başkaları bana bakarken yoksun, ben başkalarında seni ararken yoksun.
Sonra aynaya kaçamak da olsa bakışlarım yakalanıyor aniden.
Duruyorum bir kaç saniye... Kaçırıyorum gözlerimi, kendimden, senin izini taşıyan gözlerimden...
Seni özlemiyorum artık...
Hava masmaviyken, sessiz bir rüzgâr uzaklardan kopup gelmiş kadife bir kumaş gibi üzerime değip geçerken yoksun, yoksun, yoksun aklımda.
Yağmurlar yağana kadar müsaade sana.
Ben seni bir şehrin yağmurlarında, sevdim, belki.
O bulutlar tependen içine hiç gitmesin dilerdim.
Güneşe ve ıssızlığa alışkın değilim bu yüzden ne zaman güneşin altında tek başıma dursam özlemiyorum artık seni.
Yarım ağız gülüşlerimde, sarhoşlaşıp tökezlediğimde, uyku öncesi aldığım haplarda sana yer yok.
Gecenin bir yarısı tezek kokusunun havayı doldurduğu bir kimsesiz zamanda uyanıncaya kadar özlemiyorum seni.
Masada duran vazolarıma bakmadığımda, sen kokan bir kumaş parçasını alıp burnuma götürmediğimde, tenimde sana ait bir iz aramadığımda...
Yani o pek dar zaman aralığında.
'I don't miss you anymore' diye bir şarkı çalmıyorsa,
Bil ki özlemiyorum seni.
Salatanın yağını koyarken, beyaz şarabın serinliği boğazımdan yalnızlığıma akarken, içimde kocaman bir boşluk oluşmuşken seni aklımdan kaçırmam biraz bundan.
I don't miss you anymore, ya da...
Dur en iyisi bir kadeh şampanya koyayım, sensizliğin şerefine!
Yeni kadehlerimde...
(*) LİSA EKHDAL Salvador Poe
(ı don't miss you adlı şahane şarkısından esinlenerek...)
Bir uçurumun içine baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakar. F.Nietzsche