yürüyorum..yürüyorum.. yürüyorum.. ara sokaklara sapıyorum, kimsenin keşfetmediği..camekanlara bakıyorum. almak hevesiyle değil, sadece bakıyorum.. insanların hızla yanından geçtiği bu vitrinde neler var, bakıyorum.. bir anahtarcı.. anahtarlıklar.. duvarda bir sürü anahtarlar.. ayakkabı tamircileri.. duvarlarında fermuarlar.. ne işe yarayacağını bakmayla anlayamacağım bir kaç makina... taze kahve kokuları yayılıyor.. biraz daha yürüyünce ilerde kahve satan bir dükkan olduğunu görüyorum..
ara sokaktan daha geniş bir sokağa çıkınca, aniden duruyorum.. ne yapacağımı bilemiyorum, belirsiz bir kararsızlık.. çevredeki lokantalara bakıyorum.. içimden ne bir adım atmak ne de geri dönmek geliyor.. insanlar üstüme yürüyor.. birden içim sıkıntıyla dolar, nedenini bulmak için kendimi zorlamaya gerek yok.. kararsız insanlardan hep nefret etmişimdir. ve amaçsız yaşayanlardan.. yolun kenarında öylesine dururken ne kadar amaçsız olduğumu farkediyorum.. bir kez daha kendimden nefret ediyorum.. hayata tutunmak için verdiğim çabaları kenara attığım için kızıyorum.. ve sonu -yorum ekiyle biten, sürekli aynı cümleler kurduğum için de mutsuzum.
karar verdim.. yalnız gezmeyi hiç beceremediğimi farkettim.. ama yine de karar verdim ve önceden sevgili arkadaşımla gittiğim kafeye doğru yola koyuldum.. yine kalabalık.. her neyse insan içine karışmak iyidir.. hele ki bu insanların hepsi kendi halinde tavla oynuyorsa daha da iyidir.. yarım saat boyunca sadece tabağıma ve çatalıma bakıp yemeğimi bitirdikten sonra, yine yere bakarak ortamdan ayrılıyorum..
hava artık karardı.. saat belki 7 bile değil.. yine de karardı.. bu sefer güneşin batışını göremedim.. gerçi ne zaman gördüm ki ? ara sıra denk geliyor işte... durağa doğru yürüyorum.. edirne de güneş güzel batar.. hava karanlık.. telefonum bozuk.. telefonum.. önemsemiyorum.. bir gün telaşla okula giderken telefonumu yurtta unuttuğumu hatırlıyorum.. eksikliğini hissettiğim iki şey vardı bundan ötürü; saatten bîhaber olmak ve müzik dinleyememek .. aranmak istemiyorum, mesaj çekmeye bile tahammülüm yok, hele ki telefonum bozukken hiç yok.. saatlerce kapalı tutuyorum.. önemsiz..
yurda dönmekten vazgeçerek mütevazi bir kafeye yöneliyorum.. bir çay.. sigara.. bahçede oturuyorum.. cadeden gelip geçenleri izliyorum, minibüsleri, arabaları.. trafik ışığının kaç dakikada bir renk atladığını merak ediyorum..sarı ışıkta fazla durmuyor.. biliyorum.. önemsiz..
sonra hemen yanımdaki küçük yeşillik bölmedeki sonbahar yapraklarının yığılmış olduğunu farketme şansını elde ediyorum ki daha da güzeli... sonbahara meydan okurcasına dimdik yukarıya doğru uzanmış olan bir kırmızı gül.. etrafında onun gibi cüretkar olabilen bir kaç tane daha var, ama en ihtişamlısı o.. belki de çevredeki ışıkların çarpmasıyla öyle hissediyorum.. dayanamayıp telefonumu alıyorum, fotoğrafını çekmeliyim.. bir kaç dakika açıyı, rengi ve arka fonu boş yakalamakla uğraşıyorum ve zamanı geldiğinde çekme tuşuna basıyorum.. ki işte o zaman hatırlıyorum; telefonum bozuk.. ve tam çekmek için kullanacağım tuş, basmayan bir kaç tuştan biri.. kendi kendime gülüyorum.. bugün ikinci.. ilkinde gazete de okuduğum bir habere gülmüştüm..
kalkıp bir büfeye yöneliyorum, kadına şu sigara var mıdır diyorum.. yok diyor.. teşekkür ediyorum.. niye teşekkür ettim ki diye anında sorgulamaya başlıyorum kendimi.. niye ? olmasını ümit etmiştim.. teşekkür ederim, en basit zevkimin içine ettiğiniz için..
ve teşekkür ederim kendime, bu şekilde hayatımı mahvettiğim için.. teşekkür ederim, kendi kendimi yalnızlığa ittiğim ve ısrarla bundan hoşlandığımı söylediğim için.. tüm insanlığa tekrar tekrar teşekkür ederim, bu boktan hayatımda kimsenin samimiyetine güvenilmeyeceğini, herkesin birbirine menfaatle yaklaştığını öğrettiğiniz ve beni ebediyen yalnız kalmaya ittiğiniz için, güven duygumu tamamen yok ettiğiniz için.. minnettarım.
birşeyler yazmalıyım
yürüyorum..yürüyorum.. yürüyorum..
ara sokaklara sapıyorum, kimsenin keşfetmediği..camekanlara bakıyorum. almak hevesiyle değil, sadece bakıyorum..
insanların hızla yanından geçtiği bu vitrinde neler var, bakıyorum.. bir anahtarcı.. anahtarlıklar.. duvarda bir sürü anahtarlar.. ayakkabı tamircileri.. duvarlarında fermuarlar.. ne işe yarayacağını bakmayla anlayamacağım bir kaç makina... taze kahve kokuları yayılıyor.. biraz daha yürüyünce ilerde kahve satan bir dükkan olduğunu görüyorum..
ara sokaktan daha geniş bir sokağa çıkınca, aniden duruyorum.. ne yapacağımı bilemiyorum, belirsiz bir kararsızlık.. çevredeki lokantalara bakıyorum.. içimden ne bir adım atmak ne de geri dönmek geliyor.. insanlar üstüme yürüyor.. birden içim sıkıntıyla dolar, nedenini bulmak için kendimi zorlamaya gerek yok.. kararsız insanlardan hep nefret etmişimdir. ve amaçsız yaşayanlardan.. yolun kenarında öylesine dururken ne kadar amaçsız olduğumu farkediyorum.. bir kez daha kendimden nefret ediyorum.. hayata tutunmak için verdiğim çabaları kenara attığım için kızıyorum.. ve sonu -yorum ekiyle biten, sürekli aynı cümleler kurduğum için de mutsuzum.
karar verdim.. yalnız gezmeyi hiç beceremediğimi farkettim.. ama yine de karar verdim ve önceden sevgili arkadaşımla gittiğim kafeye doğru yola koyuldum.. yine kalabalık.. her neyse insan içine karışmak iyidir.. hele ki bu insanların hepsi kendi halinde tavla oynuyorsa daha da iyidir.. yarım saat boyunca sadece tabağıma ve çatalıma bakıp yemeğimi bitirdikten sonra, yine yere bakarak ortamdan ayrılıyorum..
hava artık karardı.. saat belki 7 bile değil.. yine de karardı.. bu sefer güneşin batışını göremedim.. gerçi ne zaman gördüm ki ? ara sıra denk geliyor işte... durağa doğru yürüyorum.. edirne de güneş güzel batar.. hava karanlık.. telefonum bozuk.. telefonum.. önemsemiyorum.. bir gün telaşla okula giderken telefonumu yurtta unuttuğumu hatırlıyorum.. eksikliğini hissettiğim iki şey vardı bundan ötürü; saatten bîhaber olmak ve müzik dinleyememek .. aranmak istemiyorum, mesaj çekmeye bile tahammülüm yok, hele ki telefonum bozukken hiç yok.. saatlerce kapalı tutuyorum.. önemsiz..
yurda dönmekten vazgeçerek mütevazi bir kafeye yöneliyorum.. bir çay.. sigara.. bahçede oturuyorum.. cadeden gelip geçenleri izliyorum, minibüsleri, arabaları.. trafik ışığının kaç dakikada bir renk atladığını merak ediyorum..sarı ışıkta fazla durmuyor.. biliyorum.. önemsiz..
sonra hemen yanımdaki küçük yeşillik bölmedeki sonbahar yapraklarının yığılmış olduğunu farketme şansını elde ediyorum ki daha da güzeli... sonbahara meydan okurcasına dimdik yukarıya doğru uzanmış olan bir kırmızı gül.. etrafında onun gibi cüretkar olabilen bir kaç tane daha var, ama en ihtişamlısı o.. belki de çevredeki ışıkların çarpmasıyla öyle hissediyorum.. dayanamayıp telefonumu alıyorum, fotoğrafını çekmeliyim.. bir kaç dakika açıyı, rengi ve arka fonu boş yakalamakla uğraşıyorum ve zamanı geldiğinde çekme tuşuna basıyorum.. ki işte o zaman hatırlıyorum; telefonum bozuk.. ve tam çekmek için kullanacağım tuş, basmayan bir kaç tuştan biri.. kendi kendime gülüyorum.. bugün ikinci..
ilkinde gazete de okuduğum bir habere gülmüştüm..
kalkıp bir büfeye yöneliyorum, kadına şu sigara var mıdır diyorum.. yok diyor.. teşekkür ediyorum.. niye teşekkür ettim ki diye anında sorgulamaya başlıyorum kendimi.. niye ? olmasını ümit etmiştim.. teşekkür ederim, en basit zevkimin içine ettiğiniz için..
ve teşekkür ederim kendime, bu şekilde hayatımı mahvettiğim için.. teşekkür ederim, kendi kendimi yalnızlığa ittiğim ve ısrarla bundan hoşlandığımı söylediğim için.. tüm insanlığa tekrar tekrar teşekkür ederim, bu boktan hayatımda kimsenin samimiyetine güvenilmeyeceğini, herkesin birbirine menfaatle yaklaştığını öğrettiğiniz ve beni ebediyen yalnız kalmaya ittiğiniz için, güven duygumu tamamen yok ettiğiniz için.. minnettarım.