yaprak hışırtısı eşliğinde çalınan
rüzgârın sayamadığım
bilmem, bu kaçıncı senfonisi.
ay ışığı pusu kurmuş
gözetliyor pencereden.
şevkini yitirmiş bir gecenin
gönülsüz karanlığı
sarmış dört yanı.
bende,
bir köşeye konmuş
soğuk ve demirden
bir heykel sessizliği;
sen,
yangın yerinde
kurumuş ağaç gibisin yürekte.
yer etmiş gözlerin,
yer etmiş sevdan
izi vurmuş
kıyısına gözlerimin.
sabaha kadar dilimde
can yangısının isyanı,
tekrarlayıp duruyorum,
karşımda
sen varsın gibi:
“Bülbül bin ahla
göğsünü dikenle parçalasa da
gülü sonunda başkası koparır!”
bilmiyorum,
bu feryadın
dilimdeki kaçıncı zikri?
sükûn!
herkesten saklanmış
ketum bir çığlık…
ve saklı bir bahçeden
yasaklı bir meyveyi koparmanın
dönüşsüz pişmanlığı!
ki ilk peygamberden
bana yadigârdı
sana düşkünlüğümün hissi!
kısacası
“Sen” romanının
özetini çıkardım bu gece
ve ezberledim dersimi:
“Ulaşmayı istediğim
tek hayal değildin;
Duyacağım son pişmanlıksa
hiç değil!”
gibi avutan cümlelerimi.
ama sonundaysa
kan kusturur gibi
sancısıyla süsleyerek
öğretti bana hayat:
ne kadar sinesini
delip geçse de
zehirli akrebi
koynunda saklamaya
mahkûm olduğunu toprağın!
ve çaresiz,
ben de sana adadım
özünü topraktan koparmış
bu yüreği!
şimdiyse,
sensizliği anlatan
acemilik çağındaki
ufak kelimeleri
haykırmak yerine
kısık bir sesle,
bana sabrı öğreten
büyük cümleleri
mırıldanıyorum.
ve yine tenhasından gecenin
kucağından
çalıp sabahı,
eğiliyorum ağzına kadar
mırıltı dolu
bir günün kuyusuna.
Zülküf Özçepik
Kayıt Tarihi : 27.4.2019 22:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!