Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir…
En’am 32
Herkes dağıldı. Zaten bizi tutan mıknatıs tozları yoktu. Her birimiz kibirden zırhlarla geçtik birbirimizin yanından. (Meğer kimse dokunmamış kimseye.) Adem’in kaburgasındaydı oğulları. Soy kütüğü unutulsun diye İNSAN adını aldı. Hepsi birbirinin aynı, hepsi adaştı. İnsan kibrine yenildi. (yine) ve hepsine ayrı isimler verdi. Çirkin İsimler hem de. (Hâlbuki uyarmıştı tanrı.) biraz oyalanıp gidecektik bu hikâyede. Bir çocuk uykuya dalacaktı. Nuh’un gemisi kıyıya toslayacaktı. Bir dümen çevirdi orda insan. Sonrası iyilik-sağlık.
Kimsenin alıp veremediği yoktu bu oyunda. Üstünlüğü farkı yoktu. (sen gidince fark ettim. Sen ve yedi milyar insan eşitlendiğinde, insanların rakamlardan ibaret olduğunu…)
Yirmi beş yaşındaydı. Arkasını döndü. Birden panikledi. Koşarak evine gitti. Bahçenin kapısını açtı. İçeriye girdi. (Böyle zamanlarda insanın döneceği bir yer varsa cennetti orası.) mutfağı geçerken birkaç bardak devrildi zihninde. Telaşla odasına geçti. Yüzündeki tedirginlik sorulduğunda geçiştirdi. ‘’Başım ağrıyor.’’ Aynaya baktı. Dikkatlice. Kitaplığını taradı gözleriyle. (İri gözleri vardı. Her şeye tanık olmuştu…) Üzerini değiştirdi. İçerideki kalabalığı oyaladı. Çayını aldı. Hazır mıyım acaba diye düşündü. On yıl biriktirdiği günlükleri geldi aklına. Her şeyi yaktığı o gece. ‘’ Birikmek… Yine mi? ’’ dedi. (Yineydi. Yaşama ısrarımız gibi. Yanlışa ısrarımız gibi. Yine.)
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.