Düşünce enflasyonu içerisinde duygu erozyonuna uğramak
Garip, garip olduğu kadar da acı
Düşünce, insanı kendisiyle başbaşa bırakır
Düşünürken eleştirir, yorumlar
Yorumlarken yargılar
Yargılamada Hâk ölçüsü değil
Malesef ego dürtüsü ağır basar
İşte ben diye yatıp ben diye kalkan
Ve kendini dünyanın merkezinde gören zavallı
O beni biz yaptığın gün bazı şeylerin farkına yeni yeni varıyor olacaksın
Seni iltifat yağmurlarında boğarak
Adiyane bir hayata mahkum edenler
Günü ve zamanı geldiğinde
Ki bu günü ve zamanı onlar çok iyi bilirler
Hayatın aslında bir teraziden başka bir şey olmadığını
Acı bir şekilde öğretirler insana
Bir şeyler kazanırken bir şeyler kaybedeceksin
Kaybettiklerinin değerini kimbilir belki de biraz geç anlayacaksın...
Filozof değilim, felsefeden anlamam
Şair değilim, duygusallıktan uzağım
Ama hayatı tanırım, acımasızlığını iyi bilirim...
İnsanların ihtiraslarının fırtınasında
Umudlarını iskambil kağıtlarında ararken
Kazanırken dahi kaybeden o zavallıların
Yaşadıkları hayatı kumar olarak gördüklerini de iyi bilirim...
Hayat bütün zıtlıklarıyla akıp giderken,
Ona küsen ve hatta intihar eden insanlar bilirim...
Sevgisini söyleyemeden yüreğine gömüp
Sevda ateşiyle kavrulanlar bilirim...
Nice çocuklar bilirim
Bir lokma ekmek için çöpleri karıştıran
Nice zenginler bilirim ki şampanyalarla dansöz yıkayan
Ve nice dindarlar bilirim
Allah´ı dillerinde hapseden, yüreğine götüremeyen...
Ve ne analar bilirim
Hayvanlar dahi titrerlerken yavrularına
Camii avlularına, yetim yurtlarına bırakılan yavrular bilirim
Ve yine nice analar bilirim ki; yemeyen yediren giymeyen giydiren
Ömrünü yavrularına feda eden ne cefakar analar bilirim
Ve babalar,yavrusuna bir tek kuruş harçlık veremeyen
Ailesini kıt kanaat geçindirmek için didinen
Gecesini gündüzüne katıp çalışan
Ama her defasında ailesine mahçup olan nice babalar bilirim...
Ve öyle babalar da bilirim ki
Yavrusunun kazandığı üç beş kuruşu
Rakı sofrasında harcayan, kumar oynayan...
Ve ne patronlar bilirim
Villalarda, kotralarda keyif çatan
Tv. progrramlarında dört gözle ağlayan
İşçisinden aşırabildiği her kuruşu kar sayan
Alınteri, göznuruna saygısı olmayan
Şerefini para sanan ne zavallı varlıklar bilirim...
Ve bütün bunlardan sonra nedir hayat denen şey
İçerisinde bulunduğumuz zaman diliminde
Senaryosunu kader olarak izah ettiğimiz
Üç perdelik tiyatro oyunu mu...
Nedir insan
Beden ve ruhtan oluşan
Kendi rollerini oynamakla yükümlü figüranlar mı...
Peki nedir zaman
Ezeli ve ebedi bilinmeyen
Boşluklarını figüranların oyunlarıyla doldurduğu bir süreç mi...
Ya ölüm, nedir ölüm
Boşluklarını üç perdelik tiyatro oyunlarıyla dodurduğumuz
Zaman denen sürecin sonu mu...
Doğmak, büyümek ve ölmek
Bizim isteğimiz dışında olan olaylar ise
Neyiz biz...
O zeka denen soyutlanmış kavramı içinde taşıyan beyin
Neden bir sürü bilgilerle doldururuz onu...
Tam olgunlaşıp kemale erdik dediğimiz anda
Kaybetmişiz bizim olan ne varsa
Bize kala kala,kalan şey
Kefen dediğimiz urba değil mi
Benim öğrendiğim tek gerçek var
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun,
Ben rabbimi özledim
Gerisi, ne isterseniz sizin olsun…
©
Seyit Burhaneddin KekeçKayıt Tarihi : 2.8.2011 07:18:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Seyit Burhaneddin Kekeç](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/08/02/uyanis-132.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!