Mevsim kış, köprü altında derme çatma,
Çatısı teneke, duvarları karton barakalardayım.
Kimsesiz, Sensiz ve yorgun..
Yılların eskitemediği yüzüm, yabancı aynada.
Üşüyorum, lakin üşüyen bedenim değil yüreğim,
Yüreğim üşüyor…
Akşam, hüzzam edasıyla yaklaşıyor gönül haneme
‘Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgâr’ nidasında
Adım adım ilerliyor sevda sokağımda.
Suskunluğumu artıyor, ağlayan kemanın her notası.
Üşüyorum, lâkin üşüyen bedenim değil gönlüm,
Gönlüm üşüyor…
Biliyorum gece, hicazla karşılayacak isyan-ı sükûtumu,
‘Ne gelen var ne soran var’ bestesinde yol alırken..
Sensizlik, ömür gergefinde dokunurken ince ince
İsyan bulutları kümelenir, yalancı baharların deminde
Üşüyorum, lâkin üşüyen bedenim değil ruhum,
Ruhum üşüyor…
‘El çek tabip el çek yaram üstünden
Sen benim derdime deva bilmezsin’
Ah be Emrah Aah !
Senin de mi payına hicaz düştü hep,
Sen de mi bir hayırsıza gönül verdin?
Üşüyorum, lâkin üşüyen bedenim değil kalbim,
Kalbim üşüyor…
Söyle şair neden kalem hicazla hüzzam arasındadır
Hadi uşşak’a gitmez de elin bari nihavente uzansa ya
‘Vuslatın başka âlem, sen bir ömre bedelsin’
Çınlatırdı belki yüreksiz sevgilinin yüreğini
Üşüyorum, lâkin üşüyen bedenim değil bendeki sen,
Bendeki sen üşüyor…
28.01.2018 saat: 19.05
Kayıt Tarihi : 13.3.2019 17:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!