Belki burada şu tespitte yararlı olur. 1- Hz Muhammed, bu devlet olacak ve ileri süreçleşecek yapının, en zor, en çetrefilli ve akılcı yanını günün şartları içinde, yapının, oluşmaları içindeki yeni sorunlarını, bir önceki kendi tutumundaki hataların kritize edilmesiyle, (yanlışlarını eleyerek) elimine ederek, yapılaştıracaktı. 2- Hiç devlet geleneği oluşa bilmemiş, pek ve uzun süredir devlet geleneği olmamış bir Arap kaviminden, toparlanan ve güçlü devletin ön birlik yapısını ortaya çıkarmakla, tüm ömrünü geçirmişti. Yani yapının geleceğe uzanır yaşamdan çıkarılır devlet temelini atmaya zamanı olmamıştı.
Bu saptama, gelecekteki devletin, maliye örgütlenmesi ve yönetimsel biçimlenmeler konusundaki zaaflarında oluşacak bocalamaları, kurucusundan kaynaklanmamaktadır. Arabın hiç olmayan devlet kavramı ve devlet yönetme bilinci ve işleyen bir devletin kurum, kural ve teamül zaaflarındaki kusurdur.
İlk yapıya değin, devlet olamamanın örgütlenmesine ilişkin başlangıç dönemi içindeki kusurlar devleti öngörür yapılaşmanın kusurları değildir. Aksine bir aidiyet etrafında sosyal cemaat olmayı ön görür biçimlenme, formatlanma, ya da güncellenmelerdir. Bu iş giderek bir güncel ahlaki sorumlulukları belletir olmaktan çıkacak, bir yapının organize ve dönüşmesi sorumluluğuna, dönüşeecektir. Bu durumu iki temelden açıklayarak durumu görebilir olmak olasıdır.
Sevgili peygamberin, 20 yılı aşkın bir oluşum ve mücadele süresinin yaklaşık 13 yılı, ideolojinin kurulup yayılması ve taraftar kazanılması uğruna ter dökülerk geçti. Halk içinde yaşam bulması ve fikri zeminin olgunlaştırılması ile geçen bir çetin mücadeleli yıllar dönemidir. Yani ortada ne devlet yapısı, ne devlet ülküsü ne bir merkezi otorite bilinci ve hedefi hiç yoktur. Bu tespit, yapılaşan devletin kurumsal yapısının daha sevgili Muhammed zamanında olamayışının ve ömrü mücadelesinin, buna yetmediğinin temel kanıtı olabilir.
Merkezi otoriterleşmeye giden bu ideolojik yolun içinde Hz Muhammed'in ömrünün ancak sekiz yılı, Medine'de ideolojiyi ete kemiğe büründüren yepyeni deneyim ve olguların ortaya çıkardığı; kendi kendine, sistemi iç dengelerinin gel git mücadelesinin yapılıp bir ahlak ve erdemler sistemi olan yeni aidiyet yapılaşmasını oturtup durultmakla ömrü geçti. Asıl devletleşmeye gidişte yolun zorunlu bir sonucuydu.
Hz Muhammedin, Medine’ye göç etmesi zaten savunma tedbirleri almasını öngörüyordu. Bu hal az çok savunma organizesini yani, ordu teşkilini öngörüyordu. Tabii ki bu ordu Mekke güçlerine denk olacak bir savunma şekli idi.
Artık medineye göçten ve bu savunma örgütlenmesini kurduktan sonra; ’Ben de sizin gibi bir insanım, ancak bana vahiy olunuyor’ derken öğütçüyüm ve sakındırıcıyım, uyarıcıyım, belletenim diye tanıttığı kendi ödev işlevini artık şimdiden sonra yayan yayılan bunları gece gündüz gözcülerle denetleyen ödev işleve dönüşecekti.
Hz Muhammed'in, Şura 7 / ve enam 92 de, belirtildiğine göre; ideolojik ilk başlangıç amaç ve hedefinin; ‘Şehirlerin anası olan Mekke’yi uyarma’ ödevidir. Bu hedef, sevgili Muhammed'in, MS. 630’da Mekke’yi almasıyla 2,8 yıl kadar sürecek ömrü boyunca, hedefini büyütmüştür. Bu da doğaldı. İlerinin daha ilerisi ilkesi gereğince, yasin 7/ zuhuruf 43-44’e göre önce 'Mekke çevresindeki Arap’lara' ve sonrada 'tüm Arap’lara' ve sonrasında da; ’Eyühel nas-merhaba dünya, merhaba insanlar’ diyerek tüm insanlığa çağrıda bulunacaktı.
Yani güzide insan, başlangıçta ne devleti, ne insanlığı, ne ekonomiyi hedef almıştı. Sadece bir erdemler uyarıcısı olaraktan her gün tek ayak üstünde çarşıda pazarda, sokakta kırk yalan söyleyen, güncel ahlaksız tutum ve davranış içinde olanları, hak gaspı edişlere değin, sosyal yaşamın ve toplumunun; güncellemecisi olarak, kabilesi Kureyş’e seslenmişti.
Yaptığı yenilik ve devrimci adım uygarlık ve uygarlaşma için birçok kaçınılmaz olumsuzluk adımlarına rağmen, temel ve dâhice bir adımdır. Çağın, yepyeni; bir ittifaklar sistemi olarak süreçleşecek ideolojisidir. Coğrafyalar arası feodal ittifaklar, ideolojik koalisyonlar birliğine gidecek, bir devlet geleneği olmayan yapıdan, yoktan bir var oluştur. Bunu görmek, bu hakkı saygı ve gıpta ile teslim etmek gerekir. Hala Dünya'nın nüfus olaraktan 1,5 milyarını, yani Dünya nüfusunun 1/5’ini, aidi kılmış bir başarıdır.
Devlet yapısı; silahlı gücün dışında, zaten önceki yapıda, böylesi bir merkezi otoriter yapıya dek gelenek kırıntısının bulunmayışı, merkezi otorite teamüllerinin olmayışı, Hz Muhammed'in karşılaştığı ve ikame etmekte çok zorlandığı bir mücadele azminin gayret ve bilinç başarısıdır. Devlet gibi bir yapı geleneğinin, eğer sizden önce bir örneği yoksa, bunu ancak siz, belki de üç biçimde sağlama şansına sahip olabilirsinizdir.
Ya zamanla deney ve tecrübelerinizi biriktirip kurallaştıracaksınız. Ya da Arap coğrafyası dışı unsurları fetih ettiğinizde, onların geleneklerini içselleştireceksiniz. Ya da çevredeki Bizans, Sasani ordu birliklerini inceleteceksiniz. Bu üç halin de, daha Hz Muhammed zamanında olmayacağı açıktır. Dahi kişilik, Hz Muhamed'in kendi eli ile kurup, hemen sonrasında yavaştan yavaştan kurumsal işleyecek ümmet devletinin kurulmasını görememesi, belki de en büyük şanssızlığıdır.
Hz Muhammed'in damadı ve halifelerin en zengini olan Osman, önce devletin ideolojik (etik) normlarını yorumladıkları Kuran'ı Kerimi tekrar derletti. Kendisinden önceki, Ebubekir ve Ömeri'in bu konudaki girişimlerine rağmen yine de standart hale getirdi. Bu kuran’ı standart halle kılış, Emeviler ve Abbasiler döneminde de başvurulacak bir yol olmuştu. Kuran aidiyetliği devletin dayanak çıkış yeridir. İdeolojik, yasal, meşruiyetçi oluşunun, kesin kaynak ve ümmet temelinin doğuş noktası kurandır.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 29.8.2010 12:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!