Üstel Bakışla Bir Uygarlık 14

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Üstel Bakışla Bir Uygarlık 14

14Yani aitleştirilen yapı, birleşme gibi görülürken, dini mezhepsel çatışma alanları ile ayrışma alanlarına neden olmuştur. İnançlar ancak aynı ekolde ise, halkı grup içinde bırakıp cemaat yapısında küçük küçük tutabilmiştir. Kendi içindeki birlik, dışarıya karşı bir ihraç ve çatışan ayrışan sorunsal olarak daima yansımıştır. Bunlar işin teknik boyutudur.

Devletlerin inanç eksenli yapılaşamayacağını, daha fazla detaya gir ipte belirtmeyeceğim. İnançlar bir üretim gücü değildirler. Oysa imparatorluk toplum üretim alanı ile vardır. Dine değin siyasetler halka değin siyasetlerdir. Halk parçalı bir yapıdır. İnançlar halkın malıdır. Oysa bu değerli kişiliklerin topluma değin siyasetleri pek bilinmemektedir. Ya da toplum değin halka değin siyasetleri, birbirine karışmıştır.

İnsanlık toplumsal başlangıçtan beri, yaşamlarını üretmenin bir yolu olaraktan da, başkasının emek gaspını tüketen çapulcu bir harami paylaşım şeklini de, benimsediler. Bu kendi içlerinde kul (köle) emeğini iç etmek ile olduğu gibi, karşı toplumlara da savaş gücü olarak yönelip, galiplerin savaş gelir payı diye adlandırılan, bir gelirin, tüketim kaynağı da olmuştur.

Bu yağma, talan ve çapul geleneği, monocu dinlerle birlikte de aynen devam olunaraktan ‘çapulun’ meşruiyetini olumlamayı, ‘ganimet’ denen bir kılıfla sürdürür oldular. Ganimet denince; güya bu haydutçu yaşam yapılaşması; bir çapul, bir yağma olmakta bir çırpıda çıkı vermişti! Hem de ibadeti zorunlu bir hak olmuştu. Hem de ilahi emirlerle!

Yani emeğin yaşamı üretmesi ile oluşacak toplumlar, iki tür gelir sağlayıp tüketmenin yolunu benimseyip, bu yolları meşru kılmıştılar. Biri organize olarak o toplumun aidi olan kendi üyelerine ürettirdiği, ürün gelirleri idi. Diğeri de başka toplumların bu yolla ürettiği mallarını, savaş yolu ile ele geçiren, çapul eden, çapulcu gelirleri idi.

İlk başlardaki sosyal birlikçi yaşantılaşmanın amacına göre ters ve sapkınlık olan, insanın kendi emeğine sahip çıkar olması, eşitsiz gelişmeyi başlatmıştı. T oplumun gelişmeside bundan sonra bu eşitsizlik üzerine olacaktı. Böylece halkın üyeleri, eşitsizliği kendi içinde, bir iç sömürü şekline döndürüp, onun yasallaştırmasını eşitsizlikle yapmıştı. Dış çapula uğramaksa, zaten; güçlü olanın hakkı idi. Daha sonradan açıklayacağı gibi ‘büyük balık küçük balığı yutar’ idi. Yani dıştan yağmacılık yağmacıların, zaten gücü yeterliğin bir hakkı gibi algılanmıştı.

Tabi köle emeğinin sömürülme şekli çapul biçimindeki bir anlayış değildi. Eski toplumlarda, bir sınıfın aidiyet farkının yani eşitsizliklerin kişi öznesinde hazmedilebilmesi için kişilerin buna katlanmaları için kanaatsınmalarının yerine getirilmesi sağlanmıştı. Bu yaptırım, toplumsal onay ve toplumsal yasalarla; görev belirtisi olaraktan kabul ettirilen, insanın insanı sömürüsüdür.
Yeteneklerin eşitsizliği bir ürün ürettirme ve bunların kullanımı zenginliği olacakken, ters yönden baskının sömürünün zenginliği olması yönüne daha çok ağırlık verilir olmuştur. Yani iç sömürü kendi aidiyetindeki totem kardeşi kişilerini kendilerinin sömürmesi idi. Sürecin seyri ile totem kardeşlerinde yeni kullar yaratılmıştı.

Kulların, kul oluşlarının nişanesi, parmakları, burun ve alınları ve kekil saç yerlerine; dağlanıp, damgalanırdı. Bu o şahsın kulluk işareti idi. Bu işaret kişiyi, köle aidiyetinden biri olduğunu belli ediyordu. Haklarının neler olduğunu, ‘bir anıl yazısı damga’ ile taşıyorlardı. Hani mala, koyuna vurulan dağlamalı damganın aynısını kullar da taşıyorlardı. Köle efendisinin elini öper, efendisinin kendi sahibi olduğunu onaylardı.

Sahibini onaylamak için de; öpülen eli, kulluk aidiyet damgası olan yere yani anlına değdirip, anlaşmayı onaylardı. Yani, sahibi el vererek, kölede öpülen eli alıp damgalı yeri olan, alın yazısı kısmına değdirmek suretiyle, onaylayarak anlaşma bitirilirdi. Damga ve işaretler, sahiplerine göre farklı farklı biçimde olabiliyordu.

İşte böylesine bir kültür içine doğan monoteist dinler, monoteist anlayışlar; bu iç sömürüyü Tanrı'nın kimine fazla, kimine az, kimine de çalışsın diyerekten hiç vermediği bir rızık meselesi yapıp çıkmıştı. Yani ‘rızklar’ tıpkı mevcut toplumdaki gibi ‘Tanrı tarafından eşitsiz dağıtılmıştı’ yerdeki emek talanı, göğün ezeli, iradi takdirine havale edilmiş, bir karşı gelinmezdi artık.

Nasıl orta çağda, konjonktürün hali icabı (güncellenmesi ile) fetih geliri olan çapul gelirleri; ilahi yasayla ganimete dönüşmüştü. Yine köle emeğinin sömrülmesinin sindirilmesi de, ‘eşitsiz dağıtılan bir rızık meselesine’ irca olunarak, dini ideolojilerle dönüştürülmüştü. Günümüzde de, bu iki sömürünün güncellenmişinin aynen devam edecekti. Tabii ki konjonktürsel yüzünü değiştirecekti.

Günümüzde savaşlar asgariye indirilmiş gibi ise de, alttan alta düşük yoğunluklu bir iç dış savaş sürer gider. Yani günümüzde kimse fetih geliri ya da ganimet sağlayacağım diye, köslere vurup, cenk havasına girmez. Peki de, toplumlar bu dış gelirden vaz mı geçmişti? Hayır.

Sürecek

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 29.8.2010 12:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya