Uyurdu herkes o saatler, bazen bende uyurdum karanlığa karşı. Geceydi; yıldızları karşılayan, güneşi uğurlayan. Tüm suçları örtbas eden bir şehirdi gece. Çoğu insan o saatlerde uyurdu, bazen bende uyurdum o saatler; uyuyamadıklarımdan arda kalan zamanlarda…
Nöbetçi eczaneler vardır. Saatleri hiçe sayarlar, çoğumuz biliriz. Eczaneler, taksi durakları, marketler… kimi yerlerde var ki sabah merhaba demek için geceleri mesken tutarlar. Gazete matbaaları, haller, fırıncılar…
“Bize basit gelir sıcak yatağımızdan. Yaşamın döngüsüyle geçiştiririz tüm bu olanları…”
Saçları dağınık ve beyaz, şekilsiz bıyıklı, uykudan kalkma şişik gözleri pejmürde kılıklı bir adamdı. Nereli olduğu, kim olduğu belli değildi. Ve kimisine göre önemsizdi. Yaşadığı süre ondan ne almış, ne götürmüş diye sorsak, koca hiçler sağanağından başka bir şey olamayacağını tahmin edebilirdik. Fırında çalışıyordu “Erzurum’un herhangi bir ekmek fırınında… Görevi -bir arkadaşına göre- kolaydı onca zor şeylerden sıyrılarak. Hamur yoğururdu. Çoğu sofralarda elinin emeği vardı. Kahvaltılarda, öğle yemeklerinde, ekmek aralarında…
“Şimdiye kadar her şey ne kadar da olağan diyor okuyan, biliyorum. Ne kadar olağan, hamur yoğurmak”
Saat 00.00 da başlar iş saati. 23.30 dedi mi fırının önünde bekler ustasını. Usta bu, bazen saatin geçtiği zamanlarda da gelir. Hatta daha geç… erken gelme dışında her fiili hareketiydi sıradan olan. Usta bu, hesap sorulmaz ki. Ama şehir Erzurum, soğuk akıllara, yüreklere, bedenlere düşman… yalnızca ustadaydı fırının anahtarları. E öle de olması gerekirdi, usta bu…
Kahramanımız gelir, fırının önünde bekler ustasının gelmesini. Soğuk can yoldaşıdır. Titrer durur öylece. Beklemek öle bir zemheri ki alır bedeni, titretir hiç acımadan. İşte o zaman en büyük cephanedir sigara. Her nefes çekişinde, karanlığa karışır sigara dumanıyla beraber, yıllanmış acıları. Her gün böyle gider bu. Ömür ustayı beklemekle geçer geceleri. O vahşi zifirilikte, soğuğu iliklere kadar çekmekle sınırlıdır tüm olagelen hayat. Daha usta gelecek, hamur yoğrulacak yarına ekmek yetiştirilecek. Düşünceler akıp giderdi soğuğa. Üşürdü…
Herkesin uyuduğu, bazen uykumun tutmadığı öğrencilik gecelerinde ve o fırının önünden geçerken rastlardım o adama. Acımaktan başka ne yapabilirim sorusunu sorarken kendime onca yasaklarla karşılaşırdım. Erzurum’un soğuk gecelerinde fırının önünde ustasını bekleyen o adama sadece “iyi akşamlar” demekle yetindim bugüne dek. Bunları yazarken o şuan hamur yoğuruyordur, bilirim. Onca soğuk bekleyişten sonra, kör olası usta gelmiştir bile…
Nöbetçi yerler vardı bize olağan gelen. Şimdi söylemek imkansız, ustasını bekleyen o adam hangi nöbetin, hangi olağanı diye…
Ulvi KoçuKayıt Tarihi : 13.12.2008 02:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
20 Mayıs 2008 00.59 Erzurum ' o adam gerçekten imkansızı başarıyordu. sigara dumanıyla titrerken biliyordum, bir öyküyü çoktan haketmişti...'
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!