ÜSKÜDAR'DAKİ KONAK
Semt, Üsküdar'ın yukarısı, Salacağın arkası,
Doğancıların üstü, Paşakapısı...
Arnavut kaldırımı, fakat tertemiz bir sokak;
Çember peşinde koşuşan, topaç çeviren çocuklar,
Birkaç kedi ve köpek,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Dolaştım konağın içinde... 'Sabun kokulu, gıcır gıcır' tahtalar ses verdi sanki... Pencereden giren manolya dallarının esintisinde mest oldu sabah.......
Ünal Bey, berhudar ol Dost... Yaşadın, sana yeter... Okuduğum da bana....
Ben sizi okudukça daha bir sevdalanıyorum o şehri İstanbul'a..
Boğazım düğüm, düğüm, gözlerim acıyor..
BU ŞİİRDEKİ GÜZELLİKLERİ DEĞME VİLLALARA DEĞİŞMEM. O SICACIK ESKİ GÜNLERİ ANLATAN BU ŞİİR, BENİM YÜREĞİMİ KANATIYOR SANKİ...
O GÜNLERİ YAŞAMASAM DA, YAŞAMIŞCASINA ÖZLÜYORUM.
İNANIN O GÜNLERDE YAŞAMIŞ VE ÇOKTAN ÖLMÜŞ OLMAYI BİLE YEĞLERDİM. O ESKİ İNSANLARDA İDİ TÜM GÜZELLİKLER... NE OLDU BİZLERE?
NEDEN BU KADAR DEĞİŞTİK?
HER ŞEY İLE. NE O ESKİ RUH, NE O KONAKLAR, NE KOMŞULAR, NE DOSTLAR, HATTÂ O MİS KOKULU HAVA BİLE...
BU HAKSIZLIK ÜSTÂDIM. NEDEN BÖYLESİNE DEĞİŞTİ HER ŞEY... AĞAÇLAR, ÇİÇEKLER BİLE BİZE KÜSTÜ. NE KOKULARI VAR, NE LEZZETLERİ... HER HALDE İNSANLARIN NEGATİF ENERJİLERİ ONLARI DA ETKİLİYOR.
YAZAN, PAYLAŞAN YÜREĞİNİZ DERT GÖRMESİN EFENDİM.
BU KANDİL GÜNÜ TÜM ÖLMÜŞLERİNİZE DUA ETTİM İNANIN.
O KONAKTA YAŞAYAN İNSANLARA DA... SEVGİ VE SAYGILARIMLA... HÂLENUR KOR
TAM PUAN.
BU ŞİİRE DAHA ÖNCEDE YORUM YAZMIŞIM...
ŞİİR HER TONDA RENKLERİN VURULDUĞU BİR TUVAL ...CANLI...
OKUR BU RENKLERİN ARASINDA KAYBOLUYOR.
KONAKTA SİZİNLE BERABER DOLAŞIYOR. VE ASIL ÖNEMLİSİ BU ŞİİR BİR KÜLTÜR MİRASININ RESMİYDİ. FİNAL BÖLÜMÜ HAZİN AMA MÜKEMMELDİ.
SAYIN BESKESE SİZİ İÇTENLİKLE KUTLUYORUM. SAYGILAR EFENDİM.
ÜSKÜDARDA BİR KONAĞA BAKAN GÖZLERİN O KONAKLA BRLİKTE DALDIĞI DERİN DUYGULARI YAŞADIĞI AN VE AN DUYGULARLA ŞİİRSEL ANLAMDA OKUYUCUSUNA SUNDUĞU YÜREĞİ GÜÇLÜKALEMİ KUTLUYORUM.SAYGILAR
Ah İstanbul ahhh dedirten bir çalışma,yıllar öncesine döndüm birden ve birde şimdiki adeta bitişik beton yığınları toprağın nefes almakta güçlük çektiği.
Saygımla Sn Beşkese
Paylaşım için teşekkürler
Ünal Bey şiirinizi okuyunca o konak ve o mahalle insanın gözünde canlanıyor ama maalesef her güzelliği biz beton çirkinliğine gömdük kaleminize sağlık Mesut Özbek
Paşakapısı semtini biliyorum.Ama anlattığınız o günlerden ve konaktan maalesef eser yok.Saygılar Üstadım, Şükrü Topallar
'Adımla seslenerek selâmlardı herkesi tanıyan 'Mahalle Bekçisi'
Boynunda düdüğü, belinde 'Kırıkkale', ağzında 'Birinci'si...
Ve evime gelirdim,
Anam, köşe penceresinde beni beklerdi, bilirdim.
Ve evime gelirdim, günümün son durağı;
'İhsaniye Mahallesi'nde 'Baha Bey'in Konağı'.
Baba ekmeğim, ana kucağım,
Benim tam beş kuşaklık 'Ata ocağı'm...'
Geçmişin sislerini enfes bir esintiyle dağıtıp, hatırâları gün ışığında bize bir film gibi seyrettirdiniz. O sızıyı hepimiz aynen hissettik. Konak olmasa da, mahalle bekçisi, pirinç tokmaklar, ahşap yapılar, meyva ağaçları, çiçeklerin kokusu, hepsinden önemlisi de geçmiş yılların yürekteki hasreti. Radyolardan yükselen şarkılar, oynayan çocular, mutlu kahkahalar...Öylesine güzel anlatmışsınız ki, olağanüstüydü. O güzellikleri bizlere bir daha yaşattığınız için varolun efendim.
En derin saygılarımla gönülden kutluyorum. O güzel yüreğiniz dert görmesin. Huzur dolsun. Hâlenur Kor
Tam puan.
Bu şiir ile ilgili 49 tane yorum bulunmakta