Unutulmaz Sevdalarımız Var

Mustafa Çetinkaya
520

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Unutulmaz Sevdalarımız Var

Köylerden geldik büyük bir aşkla,
Öğrenmeye aç,
Yokluk yoksulluk içinden,
Gönen Öğretmen Okulu’nda,
Kalabalığa karıştık.

Ufaktık ufacıktık
On bir on iki yaşlarında birer çocuktuk
Atlas verdiler elimize,
Dünyayı tanıdık.
Sözlük verdiler ufkumuzu aydınlattık.
İmla kılavuzu…
Doğruyu yanlışı öğrendik.
Flüt, mandolin…
Ülkenin en güzel şarkılarını söyledik.
Kundura, elbise, gömlek,
Şık olduk.
Kravatımızı düzelttik aynalar karşısında,
İspanyol paça pozlar verdik.

Gül topladık bahçelerde,
Elma, kiraz…
Ağaç diplerini çapaladık.
Tanklardan korunmaya çalıştık sinemalarda,
Üzerimize üzerimize gelen kovboy atlılarından,
Gözlerimizi faltaşı gibi açtık.

İki Hasan’ın türkülerini çok dinledik,
Gündüzlü arkadaşların fakirhanelerinde.
Biri İnce’ydi biri Tekin
Acı tatlı bir idik.

Tumbat’ın, Demirel’in bağlamalarının teli,
Akdoğan’ın akordiyonunun sesiydik.

Okul koromuz yarışırken liseler arasında,
İncilay Aktosun öğretmenimiz yanlarında,
Biz de gönlümüzle peşlerindeydik.

Ya okul orkestramız Mavi Kelebekler,
Bülent’li, Kemal’li, Zafer’li
Mavi mavi uçuşurken havada
Her birimiz birer kelebek,
Sevdiklerimize uçar uçar giderdik.

Bir başkaydı Aziziye Ekibi bir başka
Şevki’si, Ahmet’i, Çeler’i
Ve daha niceleri
Aziziye’nin Gönen’li gençleri
Yankılanırken salon salon, meydan meydan
Boğaz Havası, Avşar Beyleri
Yarışmalarda cumhur cemaat boy gösterirdik.

Yürürdük bayramlarda büyük bir coşkuyla
Onurlu, tutkulu
Sıra sıra, sıra sıra
Rap rap rap!
Teoman Yurteri disiplininde Mehtap sevecenliğinde
Eğitim ordusunun birer neferiydik.

Gönül tellerimizi titretirken bağlamasının efkarlı türküleriyle
Nice resimler yapardık birbirinden güzel,
Birbirinden güzel nice işler çıkarırdık iş atölyelerinde.
Muzaffer Ercan öğretmenimizin,
Vazgeçilmez birer çırağı idik.

Pele’yi gördük futbol sahasında
Bucaklı Pele’yi,
Çalım üstüne çalım atıyordu.
Gara Memet’i, Turan İş’i, Ali Gündüz’ü, Ali Öz’ü, Motor’u
Her biri rakibine sahayı dar ediyordu.

Yaşar’ın potaya yönelen her topunda,
Havaya girip sahaya dalıyorduk.

Çok zıplıyorduk çok!
Ali İhsan Sungur ile havaya
Voleybolu en iyi biz oynuyorduk.

Maçlarda panter gibiydik
Sanki birer Rüştü’ydük, Necati’ydik, Şahin’dik,
Bir direkten bir direğe
Kanatlanıp uçar giderdik.

Okul fırınımızın somunlarının kokusu
Hala burnumda tüter.
Bazen ekmek dilimlerinden gizlice alır
Arka kapısından girerek yemekhanenin,
Üzerlerine serpiştirerek tuzu,
Ekmeğimize katık yapar açlığımızı yatıştırırdık.
Bazen birkaç dilim fazlasını alıp,
Katkı sağlardık gündüzlü okuyan arkadaşlarımızın sofralarına.
Bazen de varsa cebimizde birkaç kuruş
Köye iner,
Uzatırdık ustaya ''sana yağı'' paketini,
Ekmeğin arasına yayardı baştan başa
Ekmekle yağ sarmaş dolaş,
Fırından çıkardı az sonra,
Sıcacık,
İştahla yerdik.

Unutulur mu hiç
Ömer Gürbüz’ün yemekhane koşuları.
Zil çalar çalmaz başlardı deparı
Zap zap zap zap!
Bir patırdı kopardı.
Yetiş yetişebilirsen,
Biz daha sınıf kapısından yeni çıkarken,
O yemekhanede ilk sırayı kapardı,
Biz ancak arkasından bakardık.

Demokrasiyi anladık,
Öğrenci örgütü seçimlerinde.
‘’Dost Birlik’’ dedik ‘’Öncü Birlik ‘’dedik,
Ama hep birlik dedik.
Afişler astık duvarlara,
Sohbetler ettik,
Seçtik,
Seçildik.

‘’Dün Bugün Yarın’’ı okurken dershanenin girişinde,
‘’Kıvılcım’’ duvar gazetesini görmezden gelmedik
Ali Rıza Binboğa ile bir olup,
‘’Yarınlar Bizimdir’’ derken,
Kıvılcım kıvılcım gönüllerdeydik.
Çok emekler vermiştik çok,
Her satırında biraz daha coşup,
Pir Sultan Abdal ile şaha bile gitmiştik.

Okulda ilk yılım,
Üst sınıfta okuyan abim,
Kütüphane derdi hep, hep kütüphane,
Kütüphaneye git oku.

İlk gidişimde,
Kapıda donakalmıştım, şaşkındım.
Hiç kimse yokmuş gibi sessiz,
Bütün okul oradaymış gibi de kalabalıktı.
Kimisi ayakta, kimisi oturacak yer aramakta
Oturacak yer yoktu.
Dikdörtgen şeklinde bir oda,
Bir uçtan bir uca birbirine ulanmış masalar,
Her tarafında dolaplar
Kitaplar kitaplar kitaplar,
Kitaplarla dolu,
Biz kitaplar okurduk.

Karşımda da bir masa,
Masa da orta yaşlarında bir adam,
Bir öğrenciyle konuşuyor elinde kitap
Biz kitaplarla, biz kitaplarla arkadaş olurduk.

Ve her gidişimde mutlaka Varlık Dergisi’ne göz atar,
Şiirler şiirler,
Şiirler okurdum.

Bulunmaz bir nimet,
Vazgeçilmez bir sevda idi bizimkisi…
Nazım’ı tanıdık,
Fakir Baykurt’u, Can Yücel’i, Hasan Hüseyin’i…
Kemal’leri, Ahmet Arif’i, Orhan Veli’yi,
Hayata bir başka bakar olduk.
Dost olduk, arkadaş olduk, kardeş olduk,
Altı yıl aynı masalarda yedik içtik,
Yarınlara yoldaş olduk.

Ya şu komşu sınıfın kızları
Kimimiz arkadaştı kimimiz kardeş,
Kimimiz sevdalı kimimiz yoldaş
Kimimiz hüzünlerden hüzünlere
Kimimiz mutluluktan mutluluğa uçtu gitti.
Ahh şu komşu sınıfın kızları
Her biri bir Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girit’ti.

Birer çınardılar koca birer çınar,
İlhami’si, Bal’ı, Acar’ı,
Emine’si, İncilay’ı, Meral’ı.
Tuttular ellerimizden,
Kahvecioğlu güzelliğinde,
Mustafa Kemal Atatürk aydınlığında,
Büyüdük.

İncebayraktar’ın şiiri olduk,
Hüseyin Seçmen’in Şinasi’si,
Osman Uğur’un matematiği, Akkaya’nın feni…

Okuduk.

Cihat Candaş ile güzelliklere
‘’Evet!..Evet!.. Evet!..
Evet! ‘’ dedik,
Edebiyatın sayfalarında gezindik.

Gülderen’i tanıdık,
Garipoğlu’nu, Çapkur’u…
Halil’i, Şen’i, Canan’ı…
Benen’i, Nevin’i, Süleyman’ı, Uysal’ı…
Tülay’ı, Ali İhsan’ları…

Toyluğumuzu hoş gördüler,
Gençliğimizi ilmik ilmik ördüler
Mustafa Kemal olduk, Cumhuriyet olduk
Cephe cephe savaştık.
İnönü’deydik, Dumlupınar’da, Kocatepe’de.
İzmir’in dağlarında çiçek,
Ege’de efe, Erzurum’da dadaş, Ankara’da seymen,
Doğu Anadolu’da halay başı idik.
Tös’deydik, Töb-Der’deydik
Başımız dik, alnımız açık
Haramsız, ayırımsız
Önce insan olma
İnsan olma özgüveniyle
Dalga dalga, bayrak bayrak
Emperyalizme dur dedik, ‘’ Tam Bağımsız Türkiye! ’’ dedik,
İnsan olduk, vicdan olduk, adalet olduk,
Kitap kitap, defter defter, kalem kalem;

‘’Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan…’’

Anadolu’ya koştuk…

‘’Alnımızda bilgilerden bir çelenk,
Nura doğru can atan Türk genciğiz.
Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk;
Korku bilmez soyumuz.’’

Cesaretiyle, azmiyle
Kimimiz karlı dağlar başında,
Kimimiz bozkırlar ortasında,
Kimimiz vadilerde,
Kimimiz yaylalar yamacındaydık.

‘’Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.’’

Sloganıyla,
Ateş olduk, güneş olduk, yıldız olduk,
Karanlıklara meydan okuduk.

Bazen okulu temizledik,
Bazen badanasını yaptık.
Araç gereçleri hazırladık emek emek,
Duvarlara astık.
Üşenmedik,
Odununu kırdık, sobasını yaktık, külünü attık.
Mutfağımız oradaydı,
Okulun en küçük odasında…
Yatağımız,
Masamız,
Kitabımız…
Öğretmen olduk, bakıcı olduk, hizmetli olduk,
Kimine göre komünisttik, kimine göre ressam,
Kimine göre bir şair, kimine göre yurtsever.
Ama hep sevdiğine sadık bir aşık,
Hep baharlara sevdalı birer yürektik.
Amacımızdan,
Hiç şaşmadan,
Her daim,

’’Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…’’

İnancıyla,
Akın akın yolumuzda yürüdük.

Ve bir gün,
Birer birer azaldığımızı gördük.
Önce Ali Arıcı,
Faşistlerce dövülerek öldürüldü Isparta sokaklarında,
Gençliğine doyamadan.

Kahrolduk...

Ahmet Kırlı vuruldu Diyarbakır’da,
Mesleğinin baharında,
Görevinin başında…

Biz de vurulduk.

Ali Uysal, Nevin Aygün, Necati Özbek, Ahmet Mutlu…
Süleymanların Günay’ı, Yıldız’ı, Candan’ı
Okkalı’sı, Rıza’sı, Atay’ı, Ramazan’ı…
Hulusi, Ekrem, Hüsnü, Pakize, Seyit,
Fethi, İsmet, Necip……..
Ve daha niceleri,
Veda ederlerken yaşama
Yaralandık.

Okul müdürümüzün acı haberini alınca,
Kahvecioğlu’muzun,
Öksüz kaldığımızı anladık.

Aydın Taşkelle öğretmenimizin vefatıyla,
Resimlerimiz soldu evlerimizde,
Divitimiz kırıldı, mürekkebimiz döküldü,
Güzel yazılarımız bozuldu defterlerimizde.

İsmet Erçetin’de şarkıların sözlerini unuttuk
Notaları okuyamaz olduk.

Halil Erkan’ı kaybedişimiz de
O tok sesi yankılandı kulaklarımızda önce:

‘’Çocuklar!
Yarın Hakkari’nin Ördekli Köyüne,
Ya da Sütçüler’in Kesme Köyü’ne gideceksiniz…’’

Sonrasın da durdu sanki zaman,
İnanamadık ölümüne,
Kalakaldık öylece…

Mavi’ye kırıldık boykotlarda
Sürüldük.
Çatallı Köy’de birlikteydik halbuki,
Rehberliğinde oynamıştık.
Hiç unutmam,
Elimde tabanca iki askerimle birlikte
Kaçakları yakalamıştık bir evde.
Havamızdan da geçilmiyordu hani,
Yerindeydi havamızda o sahnede.

Seçmen öğretmenimizin vedasında,
İki Efendi’nin Uşağı ile Buzlar Çözülmeden,
Gönen’e gittik gittik geldik,
Kral Oidıpus’u düşündük.
Sinema salonu geçti gözlerimizin önünden,
Tıklım tıklımdı, kalabalık mı kalabalık!
Ve kaybettiğimiz değerleri alkışlarla uğurladık.
Uğurlar ola öğretmenlerimiz,
Uğurlar ola…
Uğurlar ola öğretmenlerin öğretmenleri,
Aydınlığın umutları ülkenin yıldızları,
Uğurlar ola…
Yolunuz yolumuz, sevdanız sevdamız
Sizleri hiç mi hiç, hiç unutmadık.
Emekleriniz emeklerimizde
Bitmez, bitmez bu sevda yüreklerimizde.

Köylerden geldik dostlar
Büyük bir aşkla.
Öğrenmeye aç,
Yokluk yoksulluk içinden,
Okuduk.

Köylere gittik dostlar,
Büyük bir aşkla,
Tükenmez bir umut yılmaz bir azimle
Okuttuk.

Ve bugünlere geldik
Ve unutulmaz
Unutulmaz sevdanın böylesi.
Aranır durur bazen kayboldu sandığımız
''Neşe yumağı sohbetlerimiz…
Dolaşır hep elden ele.
Bir deste karanfil gibiydi anılar,
Çınarların suya baktığı yerde. ''

Ve gözlerimiz,
Hasret hasret!
Sözleşmiş gibi,
Bakınır durur bazen aynı sahnelerde.

Ve hiç elden bırakmadığımız,
Tınaz Dağı yamacında,
Göz bebeğimiz Gönen !
Birkaç adımlık Kırıkçayır,
‘’Değirmen Deresi,
Manastır...’’
Şiir şiir !
Bitiverir gözümüzün önünde,
Yıllar akıp geçse de.

Ve o günlerden kalan,
''Dostluktur ekmeğimize katık şimdi
Bizden daha mutlu olan yok ki bu şehirde...''

Ve işte!
‘’Eski Dostlar
Neşe yumağı sohbetlerimiz var.’’

Unutulmaz sevdalarımız var.
Unutulmaz sevdalarımız var.

Mustafa Çetinkaya
Kayıt Tarihi : 16.7.2021 12:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Çetinkaya