Ak bulutlar ağan, dağlarımızdan,
Al güllerden kokan, bağlarımızdan,
Vaz geçme zamanı yol göründü de,
Dediler severken, haydi hazırlan.
Nasıl gideceksin, dikenli yoldan,
Güz geldi bağlara da, güldü solan,
Ayrılık günü geldi, yol göründü de,
Göç yükü sarıldı derler hazırlan.
Çiçek topladığım, yeşil kırlardan,
Ayrılmak kolay mı bozkırlarımdan,
Hazır mısın derler, yol göründü de,
Herkes diyor bana haydi hazırlan.
Ayrılık kolay mı, yâr kucağından,
Ayrılık zor ki bana, yârim olmadan,
Ayrılıkmış kaderim yol göründü de,
Herkes diyor bana, artık hazırlan.
Yüksel gözleri yaşlı düşünürken,
Hazır ol diyenlere der daha erken,
Direnir orada gitmem ben derken,
Fayda etmez de, alırlar uyurken.
A.Yüksel Şanlı er
Antalya.
12 Kasım 2009-11-12
Kayıt Tarihi : 12.11.2009 01:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Şiirin hikayesi. ….Kıbrıs çıkarmasının yapıldığı yılın,bir yaz akşamıydı, vakit yaz olmasına rağmen dışarıda sicim gibi bir yağmur yağıyordu. ….Gümüşhane ilinin Torul ilçesi Kürtün köyündeydik, ve ıslanmamak için aceleyle köy kahvesine girdik bir yere çökerken kendimize bir çay söyleyerek sıcak,sıcak içmeye başladık. ….Yaşlı bir adam oturduğu yerden kalktı ve bize yaklaştı ve sonra da bizlere selam verip hoş geldiniz beyim deyince biz de ona buyur amca otur şöyle yanımıza da bir çayımızı iç dedik. ….Yaşlı adam sanki bunu kendisine söylememizi bekliyormuş gibi,yan taraftaki masadan bir sandalye alarak hemen yanımıza koyup çökt. ….Ve dedi söyleyin bakayım genç dostlarım şimdi siz bu yağmurda nereden gelip nereye gidiyorsunuz. ….Dedi ve devam etti konuşmasına. ….Hani bizim buralar, pek yol üzeri değildir de,sizleride buralarda ilk defa görüyorum da ondan sordum dedi yanımıza oturan yaşlı adam. ….Silah almaya gelen tüccar falan’ mısınız yoksa. ….Dedi bizleri şöyle bir tepeden tırnağa iyicene süzerek. ….Ben adam orada hemen silahtan bahsedince birden ürperdim ve dedim ki,yok amca yok bizim silahla falan işimiz yok ama duyduk ki sizin buralarda çok ve her türlü silah yapıyorlarmış. ….Dedim. …..Yaşlı adam silah deyince bir taraftan ısmarladığımız çayı içerken öbür taraftan anlatmaya başladı. ….Evladım duymuşsunuzdur bizim buralarda her evin altında, birer silah atölyesi vardır,silah imalatı bizim buralarda her şeyimizdir. …Dedi.ve sonra devam etti başka bir konuyla. ….Biz buralarda ya ormanda kesim işçisi olarak çalışacağız,yada evlerimizin altındaki atölyelerde silah yapıp onu satacağız,başka çaremiz yok. ….dedi.sonra ….Baksana etrafa hiç arazi var mı, her taraf ormanlık ve dağlarla çevrili ne yesin içsin bu millet silah yapmazsa. ….Derken devam etti yaşlı adam. ….Ben yanımdaki yeni tanıştığım yaşlı dostuma, bu defa orta şekerli bir kahve söyleyerek onunla koyu bir sohbete başladık kahvehanenin içinde. ….O anlatıyor ben dinliyordum, yaşlı dostum işten güçten en çok da orada yapılan silahların çok kıymetli olduğundan bahsediyordu, ve bir de oralardaki derelerdeki kırmızı benekli ala balıklarının lezzetinden bahsederek bizi ertesi gün için ala balık tutacağını ve bizleri de balık yemeğine davet ediyordu. ….Bir ara yaşını sordum,aslında genç görünen bu yaşlı dostum kendisinin doksan küsur yaşında olduğunu söyleyince, kendimi onun yanında daha ilk okula yeni başlayan bir çocuk gibi hissettim. ….Artık o andan itibaren yaşlı adama ilgim daha da artmıştı ve ona daha çok saygı göstermeye başlamıştım yanımdaki yaşlı adama. …Bir ara sohbet o kadar koyulaştı ki,yaşlı adam bizlere Rus –Türk savaşlarından,Enver paşadan bahsetti ve laf sonunda döndü dolaştı mübadele yıllarına geldi. ….Sorma dedi yaşlı adam, o günlerin de bizim buralarda acı bir hatırası vardır, hele bunlardan biri var ki hala anlatılır bizim buralarda deyince, bu defa benim içimi iyicene bir merak sarmıştı. ….Kahveciyi çağırdım,bir kahve daha içmesini söyledim ama o kabul etmedi sadece bir bardak su isteyerek, onu da içtikten sonra şu benim merak ettiğim konuyu bizlere orada anlatmaya başladı. ….İstiklal savaşı kazanılmış ve yunanlılar Anadolu’dan temizlenmişti.Artık mübadele dönemi başlamıştır. …Dedi memlekette, ve devam etti merak ettiğim konuyu bize anlatmaya. ….O zamanlar bizim Gümüşhane civarında, Rum Türk karışımı pek çok köyler bulunmaktaydı, bu köylerden biri de ilimize bağlı o günkü adıyla Avralı adında Türklerin ve Rumların birlikte yaşadığı bir köydü, ….Bu köyde Rum’lar ve Türk’ler beraberce yaşamaktaydı, ve yıllarca da bunlar bu dediğim köyde ve buralarda birlikte yaşamışlar. ….İşte o köyden birindeki Rum ailelerden birinin güzel kızı olan, Evyeli adındaki güzel kız, aynı köyden aslı nesli bir Türk olan yakışıklı Osman ile tanışır, ve bunlar birbirlerine deli gibi aşık olurlar. ….Gel gör ki,bizim Osman ’ın ailesi, oğulları Osman’nın, Rum kızı Evyeli ile evlenmesine bir türlü izin vermezler, illa da oğullarının köylerinden ya da oralardan bir Türk kızı ile evlenmesi isterler. …Ama onların aşkları dillere destan olur, çevrede bunların aşkları söylenmeye dedikoduları yapılmaya başlar. ….Onların aşkı hakkında çeşitli ağıtlar ve türküler yakılmaya söylenmeye başlanır. ….Günlerden bir gün,bu Rum kızı Eyveli çok sevdiği genç olan Türk genci Osman’a bir mektup yazar ve bu mektubu sevgilisine vermesi için bir çocuk bulur eline birkaç kuruş sıkıştırarak mektubu sevgilisine vermek üzere çocukla gönderir. ….Göndermeyi gönderir ama,çocuğu babası yolda yakalar ve sıkıştırınca elindeki mektubu babasının ellerine tutuşturuverir çocuk korkudan. ….Babası merak eder ve mektubu açıp okur.Mektup bir aşk mektubudur ve yazılan bu mektubun en sonunda da bir mani vardır sevdiği Osman için yazılmış. ….Bu mani şöyledir.. -Avralı da, yarim Avralı, -olayım, Müslüman, al beni, -Almaz isen eğer sen beni, - Avralı da olsun, çöl naynesi. …diye yazılmış bir manidir. (meğer naynesi=çöl olası anlamınaymış Rumca.) ….Ve devam ediyormuş. …Bir Türk’ü sevdim Avralı’dan, …Dediler olmaz Müslüman olmadan, …Veda et gel sen gün batmadan, …Ayrılık olacak yarın tan ağarmadan. ….Diye yazarmış dedi,yanımdaki yaşlı dostum bize anlatırken ve olayın sonunu şöyle anlattı. ….Ve sonunda ayrılma zamanı gelir, Türklerle ve bizim buralarda yaşayan Rumlar arasında mübadele olayları başlar ve Türk ve müsküman olan Osman’nın sevgilisi olan Evyeli’nin Osman’ la o köyde ya evlenip orada, kalması gerekecektir, ya da Osman’nı çok seven kızın ailesi ile beraber onun da bizim de Yunanistan ‘da mübadeleye tabi tutulan diğer Türkler gibi Yunanistan’a göçmesi gerekmektedir. …..Fakat gel gelelim kızın çok istemesine ve deli gibi sevmesine rağmen, Osman’ın ailesi tarafından evlenmeleri kabul edilmeyip istenilmeyince, bizim zavallı Rum kızı Evyeli ailesi birlikte,istemeyerek, Trabzon limanından gemiye biner, ve Yunanistan’a göç eder giderdir. ….Artık Osman köyünde kalmıştır, sevgilisi Rum kızı Eyveli ise Yunanistan’a göç edip gitmiştir ve olay ailesine göre orada kapanmıştır. ….Kızın gitmesi ile,Osman’ın köydeki babası acele eder ve derhal harekete geçerek,aşık olan oğulları Osman’ ı Rum kızı Evyeli’yi artık unutması için bir başka kızla hemen evlendirirler. ….Bu evlilikten onların bir oğlan çocukları, iki de kızları olur ama Osman mübadele ile köyünü terk eden eski sevgilisi olan, Rum kızını hiçbir zaman unutamaz ve genç yaşta yakalandığı hastalığa yenik düşerek bir gün rahmetli olur gider. ….Osman’nın sağ olan oğlu, büyür ve zaman gelir o da,bizim bu Avralı köyüne muhtar olur. ….Ve aradan yıllar geçer,ve 1972 yılın bir yaz gününde, köylerine bir Rum kafilesi gelip bu eski Rum Türk karışımı köyü görmek ve gezmek eski günleri de tekrar yad etmek isterler bunlardan bazıları. ….Köy muhtarı o köyün muhtarı olarak onları karşılar, ve onlara misafirperverlik gösterip onları köy odasında yedirip içirip ve köyü gezdirmek ister. ….Gelen Rum kafilesinin içinde, Türkiye’den o köyden gitme Türkçe bilen,yaşı benim gibi sekseni geçmiş, ak saçlı yaşlı bir kadın bizim köy muhtarına döner,ve ona orada der ki. ….Muhtar bey, sizin bu köyde eskiden benim tanıdığım Osman isminde biri vardı, sen tıpkı ona benziyorsun sen onu tanıyor ’musun der. ….Osman’nın yüzüne dikkatli,dikkatli bakarak. ….Muhtar biraz buruk vede şaşkın halde onun yüzüne bakar, ve evet o benim babamdı der köye gezmeye gelen o yaşlı Rum kadına. ….Kadın, bu defa tekrar sorar muhtara, ….Peki şimdi nerede o görebilirmiyim ben onu sağsa,ya da ne oldu peki bu babana der. ….Muhtar olayı hemen anlamıştır, ve ona üzülerek cevap verir. ….Babam sizlere ömür ince hastalıktan, çoktan öldü,şimdi köyün çıkışındaki mezarında yatıyor. ….der köy muhtarı. ….Kadının birden gözleri dolurur, ve orada ağlamamak için kendini zor tutar. ….Kadın muhtara, der ki bu defa.. …..KEŞKE TAA YUNANİSTAN’DAN KALKIP,TAA BURALARA KADAR GELMESEYDİM DE ÇOK SEVDİĞİM BABAN OSMAN’IN ÖLDÜĞÜNÜ VE ÖLÜMÜN BU ŞEKİLDE OLDUĞUNU DUYMASAYDIM. ….Der. ….Daha sonra onlar, köyü sessizce dolaşan o kafile, sessizce dolaştıkları eski köylerinden yine sessizce hiç kimseyle görüşmeden gözleri yaşlı ayrılıp geldikleri gibi geriye memleketlerine döner giderler. ….Yaşlı amca bunları anlattı, ve bu arada dışarıdaki yağmur da durmuştu. ….Artık işimiz olduğunu söyleyerek,kendisine orada teşekkür edip biz de oradan çıkıp ayrıldık. ….Mutlaka şimdi ölmüştür, nur içinde yatsın orada tanıdığım bunları anlatan yaşlı dostum. ….Kendisini unutmayacağım özellikle de yemek isteyip de yiyemediğim kırmızı benekli ala balık daveti için ısrar etmesini Hiç, unutmayacağım.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!