UNUTMAK MI ZOR, SEVMEK Mİ?
Bu sorularla hiç ilgilenmedim. Hayatımda bu soruların ikisine de yer vermedim, vermek de istemedim açıkçası...
Çünkü sevemezdim ben kimseyi.
Sevmek kolay değildi benim için. Aşk ile bağlanmak birine, çok sevmek, benim kaldırabileceğim bir yük, bir sorumluluk değildi...
Hem, benim istediğim gibi birinin karşıma çıkması çok zor bir olasılıktı. Beni anlayan, dinleyen, gerekirse bir çocuk gibi nazlayan biri nerde bu zamanda, derdim.
Yok! .. Canım olsa da, gelip beni bulmaz ki! ..
Zaten bu şans yok bende diye hayıflanırdım...
Sonra ben sevdim mi neden unutayım ki derdim. Sevmek, sevilmek; bunu karşılıklı yaşamak çok güzel bir duygu. Bu duyguyu yakalamışken, neden unutmak istesin ki insan! .. Neden bu zorluğa, acıya, üzüntüye mahkûm etsin ki kendini diye düşünürdüm...
O zamanlar bilemezdim, bu mahkûmiyetin mecburi bir mahkûmiyet olduğunu...
Ben seversem kadın gibi sevmek isterim, tutkulu bir aşkla, kara bir sevdayla, yüreğimle yüreğinde olacağım biri olsun derdim...
Benim sevdiğim adam gibi adam olsun… Mertçe sevdasına, sevdiğine sahip çıksın; yüreğiyle, özüyle yüreğimde olsun; özü sözü bir olsun derdim...
Anladım ki, insanın istemesiyle ne tutkulu bir aşk; ne yüreğiyle sevgisiyle, yüreğime benliğime yakışacak bir sevda; ne de adam gibi seni sevecek, kollayacak bir yiğit yokmuş…
İstemekle de bunların hiçbiri olmuyormuş...
Hayatına, böyle istediğini sandığın gibi, inandığın güvendiğin biri girdiğinde, herşey tozpembe görünüyor. O zaman, gerçekleri görmek istemiyorsun, aslında her gün bir açığını yakalıyorsun ve gerçekleri yüzüne vuruyor. Ancak senin gözün öylesine körelmiş oluyor ki, görmek istemediğin her şey kaybolup gidiyor, uyarıları dikkate almıyorsun bile...
Aşk güzel, sevmek güzel…
Neden acı versin ki, bu duygular insana diyorsun? ..
Sen mutlusun ya, her âşık öyle sanıyorsun. İnsanlar sevmesini, sevilmesini bilmiyor, demekten kendini alıkoyamıyorsun...
Ama aşk, sana da acılı tarafından bir porsiyon tattırıyor çok zaman geçmeden.
Hem de öyle acı, öyle ki! ..
Urfa’nın, Antep’in isotu halt etmiş yanında...
Sen çabaladıkça, her şeyi yoluna koymaya çalıştıkça, her şey boşa çıkıyor. O, seni anlayan, dinleyen, önemseyen, ilgili - alaka gösteren sevdalın, aşkın birdenbire başka kimliğe bürünüyor. Artık emin ya, onu sevdiğinden, vazgeçemeyeceğinden ve kaçan balık kovalanır misali kaçıyor senden...
Senin kovalamaların, içten içe onun hoşuna gidiyor. Kendini bulunmaz Hint kumaşı sanıyor. Oralı değilmiş gibi tavırlarıyla da seni senden ediyor. Açıkçası, bu hali seni delirtiyor...
Anlayamadığın ve hiçbir anlam veremediğin, ne ondan gitmene izin veriyor, ne de kendi bir adım sana geliyor...
Üzülüp ağlamalarınla kendini yiyorsun. Adeta susuz kalmış bir çiçek gibi günden güne sen de kuruyup, solup gidiyorsun.
Ama onun umurunda bile değilsin aslında. O, kendi âleminde, kendi dünyasında... Belki de çoktan yeni bir eğlence bulmuştur bile kendine. Sen düşünceler, acabalar içinde kendini yiyip bitiriyorsun.
Bir kurt kemiriyor içini… “Neden bir adım gelmiyor, neden eskisi gibi değil? Sevmiyorsa bunu neden söylemiyor? Bitti artık, buraya kadarmış, demek çok mu zor? ..”
“Acaba! ..” diye düşünüyorsun ve bu tavrı sana hep bir ümit var gibi görünüyor. Buna bile razı olur bir hale geliyorsun. Çünkü onun sevgisine ihtiyacın var. Sen ondaki sevgiyle kuruyup solan hayatına canlılık verdin, hayat buldun ve yeniden yeşermeye, kök tutmaya başladın.
Hiç bitmesini istemedin.
O, hiç gitmesin. Çünkü bir çocuğun büyürken ailesine olan ihtiyacı gibi, sen de ona muhtaçtın… Sen büyüyüp olgunlaşana kadar yanında, yakınında olsun istedin.
Seni anlamayan o; senin bu duygularını çocukça buldu hep, masum sevgini çocukça duygular diye nitelendirdi...
Bunları bilmek seni günden güne kahretti. Her gün yaşarken ölüp ölüp dirildin sanki. Eş, dost, arkadaş uyarılarını dikkate almadın…
“Boş ver, unut gitsin! ..” diyenlere için için kızdın, seni anlamadıklarını düşündün hep...
Unutamadın, belki de… Unutmak istemedin…
Acını bilen, anlayan yok diye dertlendi. “Onu unut” diyenler adeta senin düşmanınmış gibi geliyordu artık sana... Onu unutmak mı? .. Asla! Asla! Asla! ..
Çünkü o senin ilk sevdandı, ilk aşkındı...
”Sevmek mi kolay, yoksa unutmak mı? ” diye aklına takılıyordu, artık bu sorular seninde…
Hayatına sokmadığın, hep kaçtığın, cevabını hiç merak etmediğin iki soruyla da karşı karşıyaydın artık...
Merakla cevapları arıyordun kendinde ve aradığını buldun günü geldiğinde...
Tam hakkıyla sevmek, sevilmek zordu…
Ancak “unutmak! ..” en zor olanı buydu işte...
Zordu, acıydı, gözyaşıydı unutmak demek…
Ne var ki, sen artık unutmak zorundaydın! ..
Unutmalıydın! ..
Çünkü sen unutulmuştun...
Ve o zaman dilime bu şarkı takılıyor birden…
Alışmak sevmekten daha zor geliyor
Alışmak bir yara bağrımda kanıyor
Sen yoksun kollarım boşluğu sarıyor
Alıştım sana bir tanem
Yokluğuna dayanamam
İnan sensiz kaderimle
Tek başına savaşamam
Ben seninle var olmuşum
Ben seninle bir sarhoşum
Sen yanımda olmayınca
Gayesizim, bomboşum
02.02.2012
Emine ŞafakKayıt Tarihi : 2.2.2012 12:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.