Unutmak İhanettir Şiiri - Mehmet Ödemiş

Mehmet Ödemiş
3

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Unutmak İhanettir

Gitmek kolaydır ve kaçıştır...

Kalmaksa zordur ve kavgadır...

Gitme, dur!

Bir sensizlik girdabıdır yaşamlar içimde.

Şimdi burada olmalıydın. Sensizlik nasıldır bilir misin? Yaşanmaz olur, anlar, geçmez olur saatler, zaman boğazıma dört elle sarılan bir boğumdur şimdi. Sözcükler dudaklarımda hıçkırık. Hıçkırıklar acımtırak, doyumsuz bir isyanı soluyor, katillerine saf temiz duygularımın, günahlarımın.

Şiirler yazılmaz olur, zaman sensizlik sonrasını gösterirken. İçimde biriken duygular, üst üste yığılan kelimeler, başlatır bir kaosu huzur dolu coğrafyamda..

Dizlerimin bağı çözülür de bir gün apansız, hiç ırgalamadan yaşanılanları, bağlılıkları, ivedi bir köşede kalıvermek sevinci yürür, uysal bir nehir gibi biteviye, düş sokaklarımda..

Yoksun şimdi...

Bundan bu yoksunluk, yoksulluk...

Bir vuslat türküsüdür yüreğimdeki terennüm.

Sana adadığım şiirler bir bir intihar ediyor. Sana ulayıp da kutsallaştırdığım kavramsallaştırdığım kelimeler ötenazi hakkı istiyor. Dilime her ses takılır oluyor. Yaşayışlara dair sıcaklıklar asıyorlar kendilerini, içimin dönemeçlerinde. Her gün bir ağıt yakılır yüreğimdeki kora. Bir kara sevdanın son mırıltısıdır, nabızlarımda canhıraş çırpınışlarla tebellür eden şimdi.

Bu yalnızlık bana büyük geliyor... çookkk...

Yaşanılan bu dipsiz açmazlardan kurtulup kutlu bir kavgaya soyunmanın, kuşanılması gerekip de ihmal edilen ehemm-i mühimleri kuşanmanın vakti, vakit oysa.

Uçmak varken güneşlere

Emeklemek içimdeki izbelerde.

Senle omuz omuza, el ele sevgiye, kavgaya dair şiirler söylemek varken kalakalmak yeryüzünün silik, karanlık, uçucu temalarında.

Varoluş mücadelesine koşmak da var, oturup kalakalmak da. “Kötürüm olmuş aksiyonların içinde dipdiri bir aksiyom”dan söz edilebilinir mi ki?

Anlasana sevgili.

(kulağımda sevdiğim şarkıların melodisi gözlerimden yaş olarak akıyor. sokakta çoğu zaman güleryüzlüyüm. yeryüzü insanıyım. ama ben ile mücadelemi bir ben bilirim, bir de beni yaratan, inandığım Rabb’im. aslında ben bu yer-yüzüne ait değilim, çağırmasını bekliyorum, asıl Sevgili’nin. eşikte kalmaktan korkuyor, üşüyorum. buz kesiyor içim.)

Gitme dur yalnızım ünlem işaretleri çoğalıyor, içimin aydınlığında. İnsancıl yanım yine sorguluyor, bastırıyor. Bir yalnızlık korkusu sarıyor benliğimi. Aylak kaygılar, aptal korkular kuşatıyor zihnimi.

(gittin, içimde ışıklar söndü. Gittin bil ki bir şeyler eksik şimdi. uzakta bir yetimin hıçkırıkları tınlar kulağımda. kan doğranır anılara. bıraktın beni sensizliğin kederlerinde, işkencelerde. şimdi yalnızım içimin izbelerinde...)

Dur, dinle,

Bekle sevgili...

Birkaç asra bedel birkaç an daha yaşayalım. Bilmiyorsun ki. Sana seni sevmelerimi anlatamadım, henüz. Anlatmadın ki bana. Gidişinle birlikte gözlerime iskan edecek olan davetsiz misafirlerle / kara bulutlarla nasıl söyleşileceğini, nasıl ağlaşılacağını, nasıl dost olunacağını.

Nasıl prangalara vurulur, bu sensizlikte hissedişler. Nasıl gidilir gittiğin yere. Nasıl sevişilir ayak izlerinle.

“ Senliliği ifade edemem dili geçmiş zamanla.” Oysa şimdi geniş zamanların sarhoşluğunu, uçsuzluğunu yaşıyoruz.

Gitme, dur, yalnızım...

Bir veda... (olsa vedalara elveda)

Sallanan eller, şehrin şehvetinin kirleterek şerhettiği / şer ettiği sevgiler / sevgililer. Ve günün bir yeri hançerlenir apansız... uzakta, çok uzakta, uzakta olduğu kadar da burada, içimde bir gül koparılır, hunharca.

(cehennemi başka bir yerde aramanın anlamı yoktur. Çünkü asıl cehennem belirli olan ve kişilerin içinde bulundukları somut durumdur. “yaşadımsa ben cehennemi hem senle ve şimdi sensizlikte. Cennet nerede? Sana ne mesafede?)

Sevda sözcüklerinin içi boşalır, bir kirli, bir hain, bir alçak el söküp atarsa, sözlüklerden kavgaya dair kelimeleri. Dur, dinle.. Bekle, sevgili...

Cennet ağlar, cehennem kahkahadan çıldırırsa, aşk yetiş imdada. Yaşamın içi geçerse, yaşam yamaç olursa, kaybolmaya başlarsam, bildik yüzlerde, gözlerde, anla.

Bir hıçkırık, kırık dökük sökün eden yırtık bir sone. Sonelere sinmiş ve temaları sindirmiş gözyaşları, bir çok şeyi, her şeye yakın olan bir çok şeyi ifade etmeye yetiyor sevgili...

Anneme iyi olduğumu söylüyorum. “Anne ben ölüyorum”, diyemiyorum. “Ölüm” denilince sevinir oldum, hayat mematın mematına sığınır oldum,

diyemiyorum. Annemin katıksız, korkusuz, dünyalıksız sevgi dolu kucağına, kucak dolusu sevgisine iltica ediyorum.

(Yaşıyor olmak savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Son nefes verildiğinde yapılan ilk saldırı tamamen püskürtülmüş demektir ve savaş bitmiştir. İ. ÖZEL)

Yıllarca senlilikle savaştım ve şimdi sensizlik. Bir mağlubiyet korkusu ısırıyor yüreğimi, çizgi çizgi..

Dur dinle, bekle sevgili.

Sensizliğin iksirini arıyorum, ütopik dağlar arkasında, tozlu raflardan çıkardığım kitap sayfalarında. sen her yerdesin ya. Her yerin neresindesin.

Kitaplarda altını çizdiğim sensin. Rüyalarımın yeşil serinliğisin, gündüz leri gölgem, geceleri aydınlığımsın. Aynaların arkasına uzana ellerim ellerini arıyor. Tüm güzellerin, güzellik namına her şeyin peşine düşen sözlerim, senin kokunu yarıyor. Sen, susuzluğumu gidermek için testisinden su içtiğim güzel. Susuzluğumu artırmaktan başka ne yaptın. Şimdi ellerinden içeceğim bir bardak suya hasret, şehrin sahralarında kaybolmuş, alaycı serapların oyuncağıyım...

Her ne yana baksam yeşil fonlu bir beyaz el ve elin elinde bir topaç gibiyim şimdi ben.

Sen gittin ama her gün yağmur sesleriyle çoğalıyorsun. Yeniden diriliyor, diriltiyorsun. Hani hatırlar mısın, bölüştüğümüz suları, paylaştığımız hisleri. Kim bilir kaç kez saydım kantinin tavan lambalarını, kaç kez yanıp söndü içimde sokak lambaları. Senden geriye hep hasretler kaldı....

Şimdi durgun bir filmi izler gibiyim. Yaşamsal yanım, pantomimsel saçma görüntü efektleriyle canhıraş dramlarla ölecek. Ve yavaş yavaş müziğimin ritmi durağanlaşacak, susacak.

Dur dinle sevgili.

Bu hazan mevsimi... bu dökülen yaprakları can ağacımın... bu ölü kuşlar... bu son çırpınışı yaşayan yüreğimin... bu... bu... hep bir sensizlik sonrası. Anla, artık bu uçarı çocuk ağlamaktan yorulmaz....

(rüyaların rüyalarda kalmasın. rüyalarını paylaşacak birini bulmaktan asla vazgeçme. aynı rüyayı gördüğünüzde içinizdeki hakikat tamamlanır. peçelerin düştüğünü görürsün. Fatma K. Barbarosoğlu)

Bütün kurgular, korkulardan örülü kurgular bir yana, sanırım bir gün gideceksin.

Oysa Kaderin “sen” ve “ben”ini senkronize / sen-kronize etmeliyim. Sıkıldım böyle her hissim sarsak, mütereddid yaşamaktan, kukumav gibi tek başına, düşünceli ve bohem takılmaktan. Dervişliği öğret bana. Gel ve ona beni. Onanma ihtiyacım depreşti. Yüreğimin varoşlarından sesleniyorum, ülkenin saraylarına.

Yolundaki iremler umutlandırıyor beni.

Mehmet Ödemiş
Kayıt Tarihi : 25.12.2002 18:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Ödemiş