ÜNİVERSİTEYE DAİR…
Mekânı Avrupa, zamanı ortaçağ ve kahramanlarını ise ecnebi film adamlarından oluşan bir klasik seçmeli hikâyeleri okuduk üniversiteyi seçtiğimizden beri.
Gırgır sıralarda vize-final kalemiyle hayal defterine öylesine çok şeyler yazdık ki uyumak için başımızı koyduğumuz masaların üzerindeki toz tabakalarının tabak tabak biriktiği yerlerde…
Biraz uçuk biraz da kaçık cin fikirlerimiz vardı… güle oynaya eğlenerek zamanımızı geçirirdik o zamlı günlerde.
Hoca hikâye okurcasına, bizlerse sinemada film seyredercesine geçirirdik derslerimizi.
Aklımız biraz memlekette biraz maçta biraz kaçta ve bir o kadarda masanın üzerinde yatay bulunuyordu.
Bizim rüya görmek için çektiğimiz çile hocanın başımızı havayla buluşturmak için çektiği çileden çok çok daha fazlaydı.
Zil olmayınca okulda mecburen zil takardık midemize…
Dersin bitmesini beklerken,saatte “of yeter artık ulan ikide bir bana bakma ”derken gözlerimiz kayar kayar kaldırır,bayılır bayılır ayıltırdık.
Evde gece yarıları yatağımızdan 180 derece açıyla fırlar ve gördüğümüz kabusun üzerine şöyle mırıldanıp “ohhhh…bir anda kendimi “Ahmet öztürk’ün ”dersinde sandım.”dedikten sonra okyanuslar kadar derin bir nefes alarak yine dalardık rüya denizimize…
Hocanın ses tonunu ton ton ali hikayesi niyetine dinler ve yine dipsiz denizlere dalardık…
Ardından sol canipten bir dirsek yeriz midemize “kalk hoca geliyor”derdi bize…
Birbirlerimize iltifatlarımız “çüş oha! ”gibi ünlemlerle olur, sevgilerimizi ise “nasılsın hıyar? ”şeklinde sunardık…
Kalplerimiz birbirimize o kadar sağlamdı ki hiç sanayiye gittiğimizi hatırlamıyorduk.
Kar yağdığı zaman hobimizdi birbirimizin ensesinden karları kaydırmak.
Kar topları yapar ve birbirimizin irislerini nişan alır ve “F kuvvetiyle ” fırlatır, eğer hedefi tutturursak gidip özür dileriz yok eğer tutturamazsak “tühhh”der başka sefere niyet ederiz…
Dersin ortasında tavandan yansıyan bir çığlık sesini işittiğimizde selaminin murada bir su-i kasdı olduğunu anlar ve masa altındaki başımızla güle güle gülle gibi patlarız…
Şerefin gelmediği günlerde şerefsiz olan sınıfımız üstat’sız kalan bir talebe gibiydi…
Hele bir Nuri’miz vardı.O olmayınca sınıfta sorularımız cevapsız,cevaplarımız ise sorusuz kalırdı.
SINIFIMIZIN AKIL KÜPÜYDÜ SANKİ MÜBAREK
DERSLER İSTİFADESİZ GEÇERDİ BİZE O GEREK.
Bir de tatlı bir Bilal vardı, tatlılığını mersinin bağından kopup geldiği için üzüme borçluydu. Borcunu bir türlü ödeyemeyince en sonunda tatlılığı gitti ve o şimdi ekşimsi bir limon gibi…
Vize haftası yaklaşınca sınıfın yüzü kırmızı,final haftası yaklaşınca sınıfın yüzü sarı olur ve böylece sınıfımızın Galatasaraylı bir inek olduğunu hatırlar sınavlardan hiiiç de korkmazdık.
Yalnız bir şeyden korkardık.O da selaminin arkamda oturup galatasaraya muhalefet olsun diye sınav anında heyecanlanıp renginin sarı-lacivert olup bana kopya vermemesiydi.
Bu durumda yapacağım tek şey; galatasarayın fenerbahçeyi yenebileceği ve selaminin de kopya verebilme ihtimalini umutla bekleyip ara sırada yalandan çok şey bilmiş havası verdirip bir kaç çizgi atmaktı.
Sınav saatinde girdiğimiz sınıfta “selami,zeynal ve nuri ’ üçlüsünü görmeyince umutsuzluğa kapılır ve kapılar umudumuz olurdu.Çünkü tek kopya kaynaklarımız onlardı.
Aslında artık son demlerimizi yaşıyorduk biz o mecliste hem aynı zamanda demlenmişti de çayımız.bardaklarımıza dolmuştu bile çaylarımız ama biz hala işin gırgırındaydık.Unutmuştuk meğer ki son seslerdi yudumladığımız çaydan çıkan sesler.Artık bir daha o eski cin fikirler,küsmeler,panikler,gülüşmeler,lakaplar olmayacaktı.Olacak tek şey vardı; AYRILIK…
Aslında her ayrılık aynı zamanda visalin birer habercisidir hakikatte ama bizler hayal,ayrılık ise gerçeğin ta kendisiydi.Çünkü; ne kitabı açana “inek”deyişimiz ne de “KPSS’de son değişiklik ne? ”gibi gündemimizi oluşturan sorular olacaktı.
Artık hepsi tarih olacaktı.İsmi “MAZİ” kalacaktı biz ise “İSTİKBAL”.
Acı da olsa ekşi de olsa bizi güldüren bir “NAKİ”miz,kabız da olsak nutkunu dinleyeceğimiz bir “A.ÖZTÜRK”,ince esperilerine meftun da olsak saate yoldaş bile olsak bir “ARVASİ” ve dört köşesinden enerji fışkırsa da hareketli “NASİP”,yüzünü görmeye hasret kaldığımız boş geçen derslerin hocası “ZEYNAL”imiz vardı.
Evet,bunların hepsi geçti,geçiyor veya geçecek.İşte en azından öğrendiğimiz bir şeyler vardı; HABER KİPLERİ.
Üniversite yıllarımız o kadar da boş geçmemişti aslında.En azından saygıyı öğrenmiştik her ne kadar birbirimize “çüşş”desekde,sevgiyi yudumlamayı kırık bardaktan bilirdik,derste uzun uzun rüya görmeyi masalardan talim etmiştik,ağzımızdan dolup dolup taşan veya fışkıran veya ışık hızıyla fırlatılan küfürleri kavradık sınavlardan çıktığımızda,gururun iyi bir şey olmadığını öğrendik not isterken hocaların odasında,düşünmeyi bildik uzatmadan nasıl okulu bitireceğim dediğimizde,yetişme kavramını özümsedik belediye otobüsüne koştuğumuzda,ortak paydası olmayan rasyonel sayıları gördük birbirimize küstüğümüzde,ayın 7’sinin banka kuyruğu olmakla beraber bayram olduğunu öğrendik öğrenim çekince,dilenmenin nasıl bir duygu olduğunu ders aldık borç para isteyince,kopyanın aslında bir yardımlaşma olduğunu bildik sınavda terlerken,HAYIRSEVER’in ders notlarını veren kişiye denildiğini kavradık sınavdan önce,çok ders çalışanın diğer bir isminin İNEK olduğunu gördük ağızları kenarı otla boyayanları görünce,yazının yalnızca kağıtlara değil duvara da yazılabileceğini anladık sınav saati yaklaşıp çalışmayınca,en iyi okumanın heceleyerek okuma olduğunu sınavda arkadaşımızın kulağına fısıldarken anlamıştık,günde 4 mevsim yaşanabileceğini anladık sabah palto ve şemsiye ile gelip akşamda gömlekle giderken,şair olduğumuzun farkına vardık belediye durağında 2. saatin sonunda yanımızdaki umumi tahtaya beyitler yazarken,en iyi alkışın belediye geldiğinde yapıldığını kavradık donmadan önce,…VE EN SONUNDA ÜNİVERSİTENİN EĞİTİM-ÖĞRETİM KURUMLARI OLDUĞUNUN DOĞRU OLDUĞUNU ÖĞRENDİK TÜM BUNLARDAN SONRA.
YANİ HAYATI HAYATTA ÖĞRENMİŞTİK KISACASI..
MURAT AKBAŞ
ÜNİVERSİTE YILLARINDAN ARŞİVE SERMAYE KALANLAR…
Kayıt Tarihi : 2.8.2009 17:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!