Sen oniki otuz otobüsüyle şimdi
Denizi tutmaya gidiyorsun uzaklara,
Ellerinde bir güz kahvesinin hüznü
Bir yaz gecesi sıcaklığı
Ve bileklerinde sevginin kelepçeleriyle.
Başlardım uğraşmaya
Konuklar gibi gençlik günlerimiz,
Saksılar yeniden yeşerirdi.
Dalyan kahvesinde şiirler okunurdu
Tiyö verirdi bir yaşlı kadın
Uzak yerlerin çocuklarıyız,
Bir bir kopup gelmişiz göçebeler gibi
Atlas yelkenli faytonlara binmişiz.
Böyle bir ateş yakmamışız daha önce,
Çakar çakmaz kibriti alevlenir kor olur,
Çıngısı sıçrar yüreğimize…
Bana çok ivedi ve çok özel işlemi yapmalısın,
Resmimi mühürlemelisin öpüşlerinle;
Gömleklerimi leş gibi ruj içinde bırakmalısın.
O kokuyu sürünmemelisin bir daha
O kahredici kokuyu…
Mutfakta çorba pişirirken
Beni düşündüğünü biliyorum
Hoca yesin diye sıcak sıcak.
Sahnede şarkı söylerken
Ya da kurularken kadehleri
Gül kurumuştu dalında
Son baktığımda,
Çiçek
Tohuma durmuştu.
Bu bahçe
İlk kez mi yeşeriyor
Bu güz yağmurları ne böyle?
Sarı-kestane yapraklar düşerken yere
Yeniden yeşertir içimizi.
Gölü ilk kez görüyor göz
Bu göğü ve çekirdeği içinde güz alacasını…
Makinalar istop ediyor.
Engin bir tutsaklık mı
Arayıp diplerde yadsıdığımız;
Kaptan,bu güzel günde böyle
Bizi nereye demirliyorsun?
Ayaklarımızın ucunda
Dipsiz bucaksız umudu can çekişirken
Sevgisiz bir dünyada yaşamanın.
Bulvarda bir otelin fuayesinde
Son kokteylindeydik-anımsarsınız-
Henüz ticarethaneye dönüşmemişliğin.
Yüzyıl önce miydi neydi
Siyah-beyaz bir film giyinmiştiniz,
Saçlarınızı toplamıştınız tam istediğim gibi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!