İçimde kopan fırtınalara anlam veremediğim çok zamanlar olmuştur. Ama bu o fırtına değil hissettiğim. Bu sessiz ve karanlık bir yer sürüklendiğim, bu anlatım bozukluğu yapmaya müsait bir cümle kafamda, bu bir hançer kalbimde kanamayan…
Yalnızlık mı yoksa çaresizlik mi, umutsuzluk mu? Cevabın karamsarlık mı? Ben her bahar böyle olmam, nedir ki kaybettiğim yüreğimdeki yağmur ormanlarını harekete geçiren yalnızlık gözyaşları. Bir ummanın içinde kaybolmuş bir yelken benim düşlerim şimdi. Bir şişenin içinde imdat çığlığı karalanmış kâğıda umutsuzluğum, bıraktım dalgasız sulara. Bulan olur belki diye… Umman geniş, umman dalgasız, umman keşfedilmemiş… Nereye gider ki umut ışığı karanlıkta parlayan küçücük bir şişe? Bilmiyorum. Bekliyor muyum bulunmasını ışığın, yorgun gözlerim, asık suratım, hayalsiz beynim halinden memnun gibi nedense. Sığınacak bir ada aramıyor o geniş ummanda kendine. Belki de anlamasını istemiyor kimsenin kendisini, anlatamadıysa zaten anlamsız düşlerini ve beklentilerini sevgi beklediği hayal ürünleri kuklalara. Anlamaz tabii kimse sessiz gözyaşları dökülürken her zaman gülümseyen gözlerinden. Yağmur damlalarının ıslattığı toprağın kokusunu duyar gibi kurak, ağaçsız, uzak bir ülkede ruhum. Bir ışıkmış o toprak kokusu elimi tutmak isteyen o kalabalık, kurak ülkede. İstemiyorum tutmanızı elimi, istemiyorum anlamınızı beni, istemiyorum sevmenizi, sevginizi… Sessiz çığlıklar mı benim ki aslında duyulmasını istediğim içine düştüğüm karanlıklarda. Yelken sularda ilerlemiyor ki, baharın ılık rüzgarı ve güneşin umut saçan ışığını görsün gözlerim, hissetsin yüreğim. Ben her baharda böyle olmam aslında dedim ya, ama oldum işte. İçtim bir yudum sudan, aydınlansın diye düşlerim. Ölüm yokmuş bu ummanda Mevlana öyle diyor. İçtim bende o sudan madem ölüm yok, buluruz koşacak yemyeşil bir tepe, koşmak için içten gülen gözlerle çocuk gibi, kestaneleri ayıklarız ellerimize batacağını düşünmeden dikenlerinin. Başlarız yeniden yaşamaya düşler çılgınlığının içinde, her şeyi yapabilecek cesaretin yüreğinde. Bitmez o zaman umutlar, bittikçe yenisi başlar bittiği yerden. Tıpkı bir ağaç gibi sararırken sonbaharda yaprakları, gücünü alır kışın kar sularından yeniden yeşerir öncekinin bittiği yerden. Umut işte böyle bir şey... Yanımızda taşıdığımız çantamız gibi bazen, buruşmuş kıyısında köşesinde arayıp bulamadığımız. Ben mi neredeyim, hala geniş, dalgasız ummanda yelkenim, dilimde bir hüzünlü şarkı, yorgun gözlerim, sessiz gözyaşlarım yanımda sadece bunlar çantamı evde unutmuş olmalıyım. karalanmış bir kağıda yazdığım yardım çığlığım ise! ! ! ! Ben çocuk değilim ki artık, kestaneyi ayıklayayım dikenlerini umursamadan, düşlerim olsun bir yığın, yapacaklarım sığdıramadığım beynime. Bu umman da ölüm de var, sevgi yok ki baktığım yerlerde yaşasın, olmasın ölüm. Siz çantanızı yanınızda götürmeyi unutmayın, dalgasız ummanda, bir yelken hiç hoş olmuyor. Elinizi uzatmadan, sığınacak bir liman aramadan.
Ben halimden memnunum. Atarım umut ışığı şişemi dalgalı sulara istediğim zaman. daha yaşanacak çok bahar var, yeşertecek ağaçları tekrar. belli mi olur....Ummanda Ölüm diye bir şey yok, umutsuzlukta...
Düşündükçe, baktıkça, yaşadıkça yazıyor insan farkettiklerini değil mi? Duramıyorsun; bazı dizeler, sözler geçiyor, aklının yada kalbinin hassas noktalarından. Bende gece yatağımda uyumadan önce düşündüm bende yazmak istedim, fark ettiklerimi... Kalem ve kağıt aradım düş hazinemde geçenleri dökmek için yazıya. uyku ağır geldi, uyumuşum... Sabah hiçbir şey yoktu, farkettiklerimden!
Düş ile gerçeği birleştirdiğimiz trenin bir sonraki durağında buluşmak üzere…
'
Erhan SoyakKayıt Tarihi : 30.1.2007 23:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!