UMUT IŞIĞI
Okulda fotokopi makineleri bir matbaa gibi kesintisiz çalışıyor, bütün öğretmenler birbirleri ile yarışırcasına test soruları çoğaltıyor; sınıflarda test üstüne test çözülüyordu. Öğretmen odasında tek konuşulan SBS... Öğrencilerin aldığı SBS puanları… Karşılaştırmalar, ‘’en yüksek not benim sınıftan, en fazla kazanan benim sınıftan’’ diye övünmeler…
Otuzar kişilik sınıflarda günlük altı ders saati konuşulan, odaklanılan konu SBS. Öğrenciler, sekiz yıl at gözlüğü takmışçasına SBS dışında birşey göremiyor, SBS dışında hayat düşünemiyor, duygularının bile farkına varmıyordu. sekiz yılın sonunda, sınıflarda birer ikişer, bilemedin en yoğun bir sınıftan 5 kişi SBS puanı ile istediği bir okula yerleşiyordu. Diğer öğrenciler düş kırıklığı ile daha hayata adım atmadan yenilgiyi tadıyor. Hayata karşı direnme, mücadele duygusu ‘’çimlenmeden ‘’sökülüp atılıyor çocukların ruhundan.
Türkçe öğretmeni Leyla, bu yarışın dışında kalanlardandı. Leyla Öğretmen, öğretmen odasında çok konuşmayan kendi düşüncesi ile yoğunlaşan biri idi. Diğer öğretmenlerin gözünde içine kapanık, sorunları olan, gülmesini, eğlenmesini bilmeyen, sohbetlere katılmayan biriydi. Kısacası diğerlerine benzemeyen biri…
Leyla, kendisini sohbete davet etmek isteyen sorulara ilgisini çektiği ölçüde katılırdı, ilgi alanına girmeyen konuşmalara karşısındakini kırmadan gülüp geçerdi. Biliyordu anlattıkları farklı olacaktı diğerlerinden, anlaşılmayacaktı…
Leyla Öğretmen, toplumsal huzurun, toplumsal kalkınmanın, toplumsal barışın ancak ve ancak toplumun kültür seviyesinin artması ile sağlanacağı inancındaydı. Gerçi bu görüşe bütün öğretmenler, toplumun bütün kesimleri katılıyordu. Aksi iddia edilmiyordu. Kültürünün nasıl kazandırılacağı konusuna gelince çoğunluk oralı olmuyordu. Kültür, kökü yüzyıllara dayanan, değişimi yüzyıllara varan bir değerler toplamı. Kısa vade hesaplar peşinde koşanların göremeyeceği, anlayamayacağı bir oluşum.
Leyla Öğretmen, bu durumu, nadir konuşmalarında ve eksik etmediği iç dünyasında değerlendirirdi: Ona göre toplum yüzde yüzden oluşur. SBS koşusunda ipi göğüsleyen yüzde birdir. Yüzde doksan dokuzu bu koşuya odaklamak ve sürekli kamçılamak, yeteneklerinin göz ardı edilmesine, törpülenmesine ve güvenini kaybetmesine neden olurdu. Yine ona göre yüzde doksan dokuzlarla toplumsal huzuru baltalayan, toplumsal dayanışmadan uzak, toplumsal barışa engel bir nesli sürekli topluma katmak, yaşanacak sorunları yüzyıllarca çözümsüz kılardı. Leyla Öğretmen’e göre yüzde doksan dokuzu kazanmak yüzde biri kazanmaktan daha öncelikli olmalı idi.
Leyla Öğretmen, yüzde doksan dokuzu mesleğinin ilk yılında kazanmayı keşfetmiş ve mesleğinin sonuna kadar ilke edinmişti. Mesleğinin ilk yılında Güneydoğu’da görev yaptığı okulda lise son sınıf öğrencilerinin yaş ortalaması, o zaman yirmi yaşında olan Leyla Öğretmenin yaşına denkti. Öğrencilerinden bir kısmı evli, çocuk sahibi idi.
Öğrencilerde ders çalışma alışkanlığı, defter tutma alışkanlığı yok. Öğretmen o öğrencilerle Yazar Fehmi Başkut’un ‘’Harput’ta Bir Amerikalı’’ eserini sahneye koymak ister. Kitap 240 sayfa, ezberletmek bir sorun. Yöneticiler esere izin vermemesi ayrı bir sorun. Lisede bir tek kız öğrenci, babası imam, abisi mutaassıp. Bu durum kızlarının tiyatroda rol almasına engeldir.
Leyla Öğretmen, bütün engellere göğüs gerer, dönem sonu eseri sahneler. Sergi sırası, kuliste kız öğrenci S...’ye sorar: ‘’S..., Nasıl gidiyor? ’’ aldığı yanıt: ‘’Hocam hiç sormayın babam bir taraftan, ağabeyim bir taraftan fotoğrafçı arıyor, sahnede benim kızın bir fotoğrafını çekin diyor.’’ Sergi sonu kaymakam Ç… K…: ‘’ Baştan sona önyargılıydım, Böyle başarılı bir çalışma beklemiyordum. Size üç aylık izin, öğrencilerinizle Türkiye gezisine çıkabilirsiniz. Masraflarınız Sosyal Dayanışma Fonu tarafından karşılanacak, ayrıca ilçeye bir tiyatro salonu kazandırma sözünü veriyorum.’’ (Kaymakamın 2 ay sonra askere gitmesi ve askerlik dönüşü kısa bir süre çalıştıktan sonra başka bir ilçeye ataması sonucu tiyatro salonu sözünü yerine getirilmemiştir.)
Leyla Öğretmen, öğrencilere eseri sergilemeleri durumunda tüm derslerinden geçebileceklerini ve mezun olabilecekleri sözünü vermişti. Sergi sonu öğrenciler ‘’Ne olur bizi mezun etmeyin, biz bir yıl daha okuyup tiyatro oynamak isteriz.’’ diye yalvarmıştı. Oyunu engellemeye çalışan okul müdürü bile ‘’Yıllardır okulun adını anan olmamıştı, madem böyle, senden derslere girmeni istemiyorum ayda bir oyun sergilemeni isterim.’’ demişti. Bu olayın ardından okulun kız öğrenci mevcudu artmış; kimi veliler rol verilmeyen kız öğrencisi için ‘’Bizim kıza niçin görev vermediniz? Bizim kız bilmem kimin sümüklüsü kadar rol yapamaz mı? ’’ Şeklinde baskılarda bulunmaya başlamıştı.
Küçük bir ilçe olan kentte, yöneticisi, öğrencisi, velisi ile tüm halkın konuştuğu bir tek konu okul tiyatrosu idi. Okul tiyatrosu çevre köy ve kasabalarda da konuşulmaya başlanmıştı. Tiyatro faaliyetleri ile yüzyıllarca yıkılamamış ‘’Kızlar okula gitmemeli, kızlar sahneye çıkmamalı! ’’ gibi geleneksel düşünceler bir çırpıda yok olmuştu.
Öğrencilerin klasik eğitim öğretim yolu ile kazanamadığı yüzlerce olumlu davranışın tiyatro yolu ile edinmeleri ayrı bir kazanım. Yüzdelik hesabı böylece yüzde doksan dokuzun üstüne taşındığı gibi yüzde yüzün üzerine kısa sürede çıkılmıştı. Öğretmenin duymuş olduğu mutluluk ise işin bonusuydu, ömür boyu yetecek kadar bereketli.
Leyla öğretmen, kısa sürede gerçekleştirmiş olduğu bu değişikleri gördükçe bir kez daha anlıyordu Atatürk’ün: ‘’ Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.’’ Sözünü niçin söylediğini, bu sözde ne anlatmak istediğini. Bir tek ideali vardı; ‘’Atasına layık bir öğretmen olmak.’’
Leyla Öğretmen, görev yaptığı son okulunda da ilkelerinden taviz vermeden çalışıyordu. Derse ilgi duymayan öğrencilerine ders için baskı yapmaz, onların ilgisini çekecek öyküleri bulur, öğrenciye derste ‘’Sen bunu oku, eminim ilgini çekecek, beğeneceksin’’ der. Okuduğunu gördükçe her gün bir başka yazı bulur, getirir verirdi. O tür öğrenciler teneffüslerde peşine takılırdı. Öğretmen teneffüslerde öğretmen odasına uğramaz, koridorun kıyısında köşesinde üç beş öğrenci ile konuşur olurdu. Sabah dersine girer, öğleden sonra bir kısmı ile tiyatro çalışır, bir kısmı ile şiir okuma çalışması, bir kısmı ile de yazınsal çalışmalar yapardı. Yetenekli öğrencilerin yazılarını dergilerde, Internet sitelerinde yayınlardı. Bir öğrencinin yazısının yayınlandığında duyduğu mutluk, başka bir öğretmenin bir öğrencinin SBS’de aldığı puandan kat kat fazla idi. Hele tiyatro sergilerinde aldığı alkış... Okulun en yaramazlarını bir araya getirerek bir eser ortaya koyması, idare ile işbirliği yaparak onlara onur belgesi vermesi… Onlara bir kişilik kazandırması….
Olumsuzluk gösteren bir öğrencinin olumlu bir davranış kazanması durumunda sınıfta “arkadaşınızın kazanmış olduğu bu davranış, benim için beş alandan beş kat daha değerlidir.’’ derdi. Hayrullah, bunlardan biri idi. Hayrullah, yedinci sınıfa geldiği halde okuma yazmayı kazanamamış biri idi. Yaşça sınıftan bir yaş ileri. İlgi alanı oluşturamadığı için sürekli sınıfta arkadaşlarına güç kullanan, okulun kapı, penceresini kıran, her teneffüs idarece sorgulanan biri. Harullah’ın kitaba bakarak yazdığını keşfeden Leyla Öğretmen ona ‘’ SENİ SEVİYORUM’’ cümlesini yazarak verir. Bu cümleyi ‘’Her gün birer sayfa yazıp bana getireceksin.’’ der. Hayrullah yazar getirir. Zaman içerisinde harfleri, heceyi, heceleyerek okumayı gerçekleştirir. Dönemin sonunda Hayrullah, okur yazar olmuştur artık.
Leyla Öğretmen, Hayrulah’ın sekizinci sınıfta kitapçılardan 500 sayfalık kitaplar aldığını görür. Kitaplar seviyesine uygun değil. Bir de Hayrullah’ın ekonomik durumu… Hayrullah’ın Halk Kütüphanesine üye olmasını sağlar. Hayrullah’a haftalık alacağı kitabın ismini verir, kendisi evinden getirir verir. Hayrulah’ın artık sınıf içinde arkadaşını dövmesi, okul araç gereçlerine zarar vermesi sona ermiştir. Öğretmen sürekli sınıf içinde Hayrullah’ı örnek gösterir, sözleriyle onu ödüllendirir. Sınıfta Hayrullah’a, kitaba, bir ilgidir alır başını gider. Sınıf için ‘’kitap kurdu’’ denilmeye başlanmıştır. Derste, teneffüste elinde kitabı olmayan öğrenci görmek mümkün değildir. Öğretmen bu değişimi farklı bir boyutta değerlendirmek ister. Yöntemi şu:
Leyla Öğretmen derse girer:
- Günaydın çocuklar! ’
Öğrenciler:
- Günaydın öğretmenim.
Öğretmen Leyla:
- Oturun çocuklar.
Hayrettin parmak kaldırır:
- Öğretmenim vermiş olduğunuz kitabı bitirdim. Bana yeni kitap verecek misiniz?
Leyla Öğretmen:
- Elbette vereceğim Hayrettin.
(Leyla Öğretmen, sınıfa döner.)
- Çocuklar, sizden Hayrettin’in bir yıl önceki davranışı ile bu yılki davranışlarınızı karşılaştırmanızı istiyorum.
Yasin:
- Öğretmenim Hayrettin geçen yıl beni dövmüştü.
Şafak:.
- Benim de çantamı pencereden dışarı atmıştı.
Duygu:
- Bana da küfür etmişti.
Kıvılcım:
- Hep okuldan kaçardı.
Alev:
- Okulun duvarlarına yazı yazardı.
Leyla Öğretmen
- Peki çocuklar bu yıl Hayrettin aynı olumsuz davranışları sergiliyor mu?
Tüm öğrenciler hep bir ağızdan:
-Hayır öğretmenim.
Leyla Öğretmen:
- Hayrettin’deki bu değişikliğin sebebi nedir?
Damla:
- Öğretmenim, Hayrettin kitap okumaya başlayalı yaramazlıklarını bıraktı.
Leyla Öğretmen:
Çocuklar, Hayrettin’in kazanmış olduğu bu olumlu davranışlar, beni Bahar’ın 5 almasından beş kat daha mutlu ediyor. Bahar her zaman 5 alıyordu. Bahar’ın kazandığı yeni bir davranış yok. Ben bu konu hakkında sizlerle biraz konuşmak istiyorum.
Günümüzde dershanelerin yaygınlaşması, SBS uygulaması; sizleri okul dershane ev üçgeni kapanına sıkıştırdı. Akademik başarısı yüksek olanlarınızın velileri de olmayanların velileri de sizlerden SBS başarısı dışı hiçbir şey beklemedi. Akademik başarı seviyesi düşük arkadaşlarınız bu kapanda sıkıştı. Feryat etti. Bu feryadını anne babaları duymadı, zaman zaman bizler duymadık. Bunların feryadı arttıkça arttı. Duyan yok, dinleyen yok. Bunlar hırçınlaştı. Zarar vermeye önce kendilerinden başladı. Defterlerini yırttı, kitaplarını yırttı. Sonra arkadaşının defterini kitabını… Oysa arkadaşlık kavramının ne kadar önemli olduğunu öğrenmişti; arkadaşına zarar vermeyi bir oyun haline getirdi, zarar verdikçe mutlu oldu. Sonra okuduğu okula zarar verdi. Okulun da kutsal olduğunu biliyordu; bilmesi işe yaramadı. Sonra hayatında en çok sevdiği sevebileceği tek varlık anne babasını üzmekten hiç çekinmedi. Bunlar uzadı gitti… Bunların hepsini bir kısmınız uygulayarak bir kısmınız, izleyerek öğrendi.
Özellikle bu sınıfta akademik başarısı olmayan arkadaşlarınızın kitap okumaya yönelmesi kendilerini olumsuz davranışlardan korudu. Hayrettin kitap okumaya en sonradan katılan biri olmasına karşı en hızlı ilerleyen biri. Ben Hayrettin arkadaşınızı bir kez daha kutlar sizden alkışlamanızı istiyorum.
(Sınıf alkışlar)
Leyla Öğretmen:
- Sınıfta kitap okuma alışkanlığı edinememiş çok az sayıda arkadaşınız kaldı.
Şafak:
- Onlardan biri Ozan arkadaşımız mı?
Leyla Öğretmen:
- İsim vermeyelim hem Ozan arkadaşınız da okuyacaktır. Ben okuyacağına inanıyorum.
Ozan:
- Öğretmenim ben aslında yaramaz değilim. 5. sınıfa kadar derslerimde başarı, davranışlarımda olumluluk sergiledim. 6. sınıfta ben de arkadaşlarımıza benzemek istedim ya da benzemek zorunda kaldım. Yaptığımız her şey bize bir oyun geldi. Hatta kolumu kıran arkadaşıma bile hiç kızmadım. Size söz veriyorum ben de kitap okuyacağım, yaptığım olumsuz davranışların hiçbirini sergilemeyeceğim.
Leyla Öğretmen:
- Çocuklar, sizden iki şey istiyorum; biri yapacağınız, biri yapmayacağınız şey. Asla yalan söylemeyin, sadece yapabileceğiniz şeylere söz verin. Şimdi Ozan arkadaşınızı da aramıza katıysak bu güzellikler sınıfta kalmamalı, öyle bir etkinlik yapmalıyız ki bütün sınıflar duymalı hatta velileriniz de duymalı. Ozan sen geç yerine. Yapacağımız etkinliği tartışalım.
Tuğba:
- Öğretmenim, biz nasıl duyuracağız; ancak siz dersine girmiş olduğunuz sınıflara derste söyleyerek, öğretmenlere söyleyerek duyurabilirsiniz.
Leyla Öğretmen:
- Benim söylemem de önemsiz kalır, farklı söylemeliyiz.
Hayrullah:
- Öğretmenim, yazı hazırlayıp panolara asalım.
Leyla Öğretmen:
- O da dikkat çekici olmaz.
Buse:
-Öğretmenim, en çok kitap okuyan sınıf seçelim?
Leyla Öğretmen:
- Onu da yapabiliriz ama benim aklıma gelen ilginç bir fikir var?
Tüm sınıf:
- Söyleyin öğretmenim.
Leyla Öğretmen:
Şimdi arkadaşlar, beşer kişilik gruplar oluşturacağız. Her grup kendi içinde iş bölümü yapacak. 1. Kişi kitabı bulacak, 2. Kitabı tanıtacak 3.-4. kişi kitabı özetleyecek 5. kişi kitabın en ilginç yerini dramatize edecek. Böylece beş grubun hazırlamış olduğu sunumları konferans salonunda, başta 8. sınıflara daha sonra ihtiyaç duyarsak tüm sınıflara sunacağız. Gruplardan en iyi sunumu I. Seçeceğiz, ayrıca ders içi performans notu olarak en yüksek notu vereceğiz. Böyle bir çalışmaya evet diyenler parmak kaldırsın.
Tüm sınıf parmak kaldırmıştı. Leyla Öğretmen: ‘’ O zaman size bir hafta süre veriyorum, kendi aranızda grupları oluşturun. Grubunuza kendiniz bir ad bulun. Kitap seçimini size bırakıyorum. Siz yarına grup listelerini bana verirseniz ben de müdürden izin alırım.’’ dedi. Zil çaldı. Öğretmen kolaylık ve başarı dileyerek sınıftan çıktı.
Sınıf teneffüse çıkmadı. Beşer kişilik gruplar 5dk’da oluştu. Guruplar kendi grup adını yazarak Hayrullah’a verdi. Hayrullah: ‘’Arkadaşlar kura çekimi ile grup sıralamasını belirleyeceğiz, böylece kimseye haksızlık yapılmamış olacak. Her grubun sözcüsü birer tane çekecek. Kendi grubumuzun sözcüsü olarak kurayı ben çekiyorum.’’ dedi ve bir kura çekti. Çektiği kurada ‘’İntikam Grubu’’ yazıyordu. Böylece I. Grup Yazıldı:
1-İntikam Grubu,
Diğer gruplardan Semih, ‘’Kartallar Yüksekten Uçar’’ Grubunu çekti. II.’ye
yazıldı:
2-Kartallar Yüksekten Uçar
Mehmet, ‘’Beyin Gücü’’ grubunu çekti. III.’ye yazıldı
3-Beyin Gücü
Tuğba, ‘’Okumak Namustur’’ grubunu çekti. IV.’ye yazıldı
4-Okumak Namustur
V. Gruba ‘’ Umut Işığı’’ Grubu kalmıştı. V.’ye yazıldı.
5. Umut Işığı
Liste temize çekildi Yazım kurallarına, sayfa düzenine uygun yazıldı:
8/F SINIFI KİTAP TANITMA ETKİNLİĞİ SUNUM LİSTESİ
1- İntikam Grubu, Gurup Sözcüsü: Hayrullah YILMAZER
2-Kartallar Yüksekten Uçar, Gurup Sözcüsü: Tuğba Yıldırım
3-Beyin Gücü, Gurup Sözcüsü: Semih KAPLAN
4-Okumak Namustur, Gurup Sözcüsü: Mehmet YÜCEL
5- Umut Işığı: urup Sözcüsü: Barış ÇEVİK
……../……/……
Barış ÇEVİK
8/D SINIF BAŞKANI
Sınıf Başkanı, listeyi öğretmenlerine verdi. Ders zili çalıp içeri girildiğinde çalışmayı ders öğretmenlerine anlattılar. Ders; seçmeli ders Medya Okur Yazarlığı’ydı. Öğretmenin dikkatini çekti. Öğretmen nasıl yapacaklarını sordu. Öğrenciler anlattı. Öğretmen her türlü desteğe hazır olduğunu belirterek çalışmalarını derste tamamlayabileceklerini belirtti. Öğrenciler çok sevindi. Öğretmenlerine teşekkür ettiler. Anında yerler değişti. Beşer kişilik gruplar bir araya geldi.
Birinci Gurubun Adı: İntikam Grubu, okuyacakları ve tanıtacakları kitap: Yılkı Atı. Kitabın seçilmesini Ali istemişti. Kendisinin okuduğunu, çok beğendiğini söylemişti. Böylece Ali, Kitabı getirecek, Zeynep ile Ahmet okuyup özet çıkartacak, Hayrullah kitabı tanıtacak, Ferudun da dramatize edecekti. Birinci grup kendi arasındaki iş bölümünü yaptı. Dersten sonra eve gidildiğinde ilk iş alınan görevleri yerine getirmek için çalışmalara başlanacaktı. Kitabı okuyanlar en ince ayrıntısına kadar okuyacak, olayları kavrayacak, dramatize edecek kişinin dramatize edeceği olayları belirleyecek, grup sözcüsüne kitabın tanıtımı için yardım edecekti.
II. Grup: -Kartallar Yüksekten Uçar, Gurup Sözcüsü: Tuğba Yıldırım
Tanıtımı yapılacak kitap: Martı.
Yeliz kitabı bulacak, Tuçe ile Rıtvan okuyup özetleyecek Tuğba Tanıtımını yapacak, Mehmet Ali dramatize edecek.
III. Grup: Beyin Gücü, Gurup Sözcüsü: Semih KAPLAN
Tanıtımı Yapılacak Kitap: Çelik Böyle Setleşti. Gürkan kitabı bulacak, Damla ile İrem özetleyecek, Semih tanıtacak, Aytaç dramatize edecek.
IV Grup: Okumak Namustur, Gurup Sözcüsü: Mehmet YÜCEL
Tanıtılacak Kitap: Sefiller. Aslı kitabı bulacak, Hüseyin, Ferda özetleyecek, Mehmet Tanıtacak, Kemal dramatize edecek.
V. Grup: Umut Işığı
Tanıtımı Yapılacak kitap: Umut Işığı
Kıvılcım kitabı bulacak, Alev ile Ozan özetleyecek, Barış tanıtacak, Umut dramatize edecek.
Gruplardan sadece Umut Farklı özelliklere sahipti. Derse ilgi duymayan sınıfın iki öğrencisinden bir idi. Tüm derslerde sınıfı güldürmek harici hiçbir etkinliğe katılmaz, hiçbir sorumluluk almazdı. Olağan üstü bir taklit yeteneğine sahipti.Bu gruptaki görevi taklit olunca görevi seve seve kabul etmişti. Diğer gruplardan bir kısmı Umut nedeni ile grubu şanslı görüyor, bir kısmı Umut’un aldığı görevi yerine getirmeyeceğine inanarak şansız görüyordu.
Her grup sözcüsü hazırladığı iş bölümünü, ders öğretmenine okudu. Öğretmen yapılan çalışmaları takdirle karşıladı, hayranlığını ifade etti:
Arkadaşlar: ‘’Öncelikle şunu belirtiyim kitap sevgidir, dokunmak, açıp okumak, içinde kaybolmak. Düşünün bir kere; insan sevmediği bir şeye dokunmaz. Sevmediği bir yerde gezinmez. Hayran olmadığı bir şey karşısında kendinden geçip kaybolmaz. Burada görüyorum ki siz o sevgiyi çoktan kapmışsınız. Kitap iğne ile kuyu kazmaktır, iğne ile kazıp bir maden bulmaktır. Her satırında, her sözcüğünde bir maden gizlidir. Kazdıkça kazılan, her kazışta yeni bir maden… Meyvesini bir dokunuşta, bir okuyuşta vermez, yalnızca cezbeder okuyucusunu, kendine aşık kılar. Okuyucusuna küçücük aralıklardan ışık sunar. Düşünelim bir kere karanlık bir odadan toplu iğne deliği kadar bir delikten dışarı baksak; koca bir dünya görürüz. Tersini düşünsek o delikten içeri; karanlığı aydınlatacak bir ışık sızar. İşte okuyucu okuduğu kitaptan yakaladığı küçücük bir ışığı koca bir dünyaya sunar. Kitap tanıtmak, pazardaki bir ürünü tanıtmak gibi değildir. Önemli olan sakladığı ışığı bulabilmek onu bir başkasına sunabilmek aynı zamanda kendi dünyamızı aydınlatabilmektir. Tanıtımlarınızda sizi dinleyen, izleyen arkadaşlarınıza mutlaka ve mutlaka en az bir ışık ışıldatabilmelisiniz, birden çok ışık sunabilirseniz siz başarmışsınız demektir.’’
Sınıfın tümü öğretmenlerinin anlattıklarını okudukları kitaplarda aradı. Daha önce hiç fark etmedikleri yeni yeni ışık keşfetti. Öğretmen, ‘’Işık’’ diyordu. Işık…, Her satırda, her sözcükte gizli…
Bu sınıf, 8/D sınıfı idi. Öğretmenin ne söylemek istediğini anlamıştı. Bir kez daha okumanın gücünü görüp okumaya inanmışlardı.
Sınıftan Aslı:
- Öğretmenim, kitap ışık kaynağıdır. Her satırda, her sözcükte bir ışık gizli. Önemli olan onu bulabilmek bir başkasına sunabilmektir dediniz. Bugüne kadar öğretmenler için bilgi kaynağıdır denmişti. Sizin söylemiş olduğunuz her sözcükte bir ışık gizli değil, her sözcükte bir ışık demeti saçılıyordu. Biz onları hem gördük hem derdik. Siz bizlerin görmesini sağladınız. Bizlere bir yol haritası verdiniz. Emin olun hepimiz o yolun yolcusu olacağız.
Bu sınıf 8/D, sınıfıydı. Öğretmenleri hayranlıkla öğrencisini dinliyor, öğrencisine hayran kalıyor; öğrencisi hayranlıkla öğretmenini dinliyor, öğretmenine hayran kalıyordu. Ee nede olsa 8//D idi.
Medya öğretmeni:
Madem ki yol dediniz o zaman yola deyinelim. Arkadaşlar, yollar yürümek için vardır. Ne diyor Atatürk: ‘’Yürümek için yola çakanlar asla yorulmaz.’’ Yürümeye kararlı insanlar yollardaki engelleri aşmasını bilir. Engel oturanlar için vardır. Hayatı da yola benzetirsek hedefini bilen, hedefine yürümeye kararlı insan hayatını kolaylaştırır. Ben hepinizde iyi bir gelecek görüyorum. Kararlılığınız bunun göstergesi.
Bu sınıf 8/D Sınıfı idi. 5 grup yarışacaktı. Bunlar yarışmıyor dayanışıyordu. Ders bitti. Beş grubun sözcüleri ve özetleyecek kişileri bir araya geldi. İçlerinden Tuğba: ‘’ Arkadaşlar, öğretmenin söylediklerini duydunuz, Aslı’nın söylediklerini duydunuz. Her grup öyle bir ışık bulup sunmalı ki bütün okul çalkalansın, bütün okul aydınlansın! Her grup sözcüsü: ‘’Haklısın mutlaka bulmalıyız.’’ diyordu. Tuğba: ‘’ O zaman el ele tutuşalım, sonra hep birlikte, bulacağız, bulacağız diye havaya kaldıracağız.’’ dedi ve el ele tutuşarak: ‘’ Yeni bir ışık bulacağız, yeni bir ışık bulacağız, okulu biz aydınlatacağız.’’ diye haykırdılar. Hiç birinin ağzında grup olarak biz kazanacağız ya da kazanmalıyız yoktu. Bütün gruplar sınıf adına ‘’biz’’ diyordu ve ‘’Okulu biz aydınlatacağız! ’’ diyordu.
O gün ders bitti. Guruplar yeni bir hedef, yeni bir dayanışma duygusu, yeni bir heyecanla evlerine dağıldı.
Ertesi gün grup listeleri Türkçe öğretmenine verildi. Öğretmen ilgili dilekçeyi yazarak müdüre sundu. Öğretmen dilekçeyi inceledi. Yapılacak çalışmayı onayladığını belirtti. Kendisi bir hafta sonra Cuma Günü’ne salonu hazırlatacağını, gerekli duyuruları yapacağını bildirdi. Sunumun 5.ve 6. derslerde yapılıp öğrencilerin sunum sonu evlerine gönderileceğini söyledi.
Hafta sonu her grup olanca gayreti ile araştırmasını yaptı. Gruplardan bir kısmı nerde ise çalışmasını tamamladı. Bir kısmı ön hazırlık yaptı.
Pazartesi okula geldiğinde gruplar yapmış oldukları çalışmaları diğer gruplarla paylaşıyor, fikir alış verişinde bulunuyordu. Her grup kendi grubunda gördüğü eksiklikleri not alıyor, bir ertesi güne tamamlıyordu. Bu fikir alışveriş hafta boyunca sürdü.
Beklenen gün gelmişti. Salon hazırlanmış bütün 8.Sınıflara ve derslere girecek öğretmenlere duyurulmuştu. 8’lerden sadece 8/D sınıfı ders ne olursa olsun sunum üzerinde çalışmalarını sürdürüyordu.
I. Grubun Sözcüsü, diğer grup sözcülerini topladı: ‘’Arkadaşlar, Medya Okur Yazarlığı Dersi Öğretmenimizin konuşmalarını hatırlayın. Amacımız kazanmak değil bizi izleyen bütün öğretmen ve öğrencilere ışık sunabilmektir, bunu yaparken de yarışmadan fazla uzaklaşmamak gerekir. Aksi taktirde yarışmaya gölge düşürür. Tanıtım yapan gruba diğer gruplar anlamlı soru sorabilmeli, yer yer de eleştiriler getirebilmelidir. Eleştiriler oluştururken karşı grubu incitecek eleştirilerden kaçınmalıyız.
5. ders zili çaldı. 8’ler salona sırayla alınmaya başladı. İlk koltuklar öğretmen ve idarecilere ayrılmıştı. Nöbetçi öğretmen her gelen öğrenciyi önden başlayarak sıra ile yerlerine yerleştirdi. Yerleşim tamamlandığında nöbetçi öğrenci ile müdüre haber verildi. Müdür geldi. Öğretmenler ve öğrenciler ayağa katlı. Müdür selamladıktan sonra sessizce oturuldu.
Türkçe Öğretmeni Leyla, mikrofonu aldı:
- Sayın Müdürüm, değerli meslektaşlarım ve sevgili öğrenciler, 8/D
Sınıfı öğrencileri beşer kişiden oluşan beş ayrı grupla 5 kitabın tanıtımını yapacaklar. Sunum sonu sizin alkışlarınızla I. Grup belirlenecek. Birinci gelen grup kitapla ödüllendirilecek ayrıca en yüksek ders içi performans notu verilecek. Sunumu yapan 8. sınıf öğrencileri yani sizin kendi arkadaşlarınız. Arkadaşlık kavramı sizce önemli ise sunum sonuna kadar arkadaşlarınıza saygısızlıkta bulunmazsanız hem kendinize hem arkadaşlarınıza saygı duymuş olacaksınız, aynı zamanda öğretmenlerinizi de mutlu etmiş olacaksınız. Şimdi sizlerin alkışları ile grupları sıra ile sahneye alıyorum. I. Gurup: İntikam Grubu.
Güçlü alkış sesleri eşliğinde intikam grubu sahneye geldi, salonu selamladı belirlenen yerlerine oturdu. Masaları I. Masa. Salondan okunacak şekilde önünde ve üstünde: ‘’İntikam Grubu’’ yazıyordu.
Öğretmen Leyla, alkışlara teşekkür etti. II. Grubu duyurdu: ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar’’ II. Grup yine alkışlar eşliğinde yerini aldı. II. Grubun masasında ‘’Kartallar Yüksekten Uçar’’ yazılı idi. Aynı şekilde III.Grup, IV., V. Gurup yerini aldı.
III.Grup: Beyin Gücü
IV.Grup: Okumak Namustur
V. Grup: Umut Işığı
Gruplardan sadece V.grupta bir eksik vardı. Umut yoktu. Gruptaki öğrencilerden bir kısmı: ‘’Tahminlerimde yanılmamışım.’’ diyordu. Umut’un eksik olduğunu bilen öğretmenler, Leyla öğretmeni suçluyordu. ‘’ Umut’a görev vermek, Umut’u tanımamaktır. İpe un sermektir.’’ diyorlardı. Leyla Öğretmen, aldırış etmiyordu, sınıfta sadece bir öğrencinin aldığı sorumluluğu yerine getirmemesi yapılan çalışmayı engelleyemezdi. 24 kişinin sunumu bir kişinin eksikliğini kapatırdı.
Sunuma I. Grup, İntikam Grubu Sözcüsü Hayrullah’ın konuşması ile başlandı.
Hayrullah:
- Sayın Müdürüm, Sayın öğretmenlerim ve değerli arkadaşlarım ‘’intikam Gurubu’’ olarak bizim sunumunu yapacağımız kitap: Yılkı Atı’’ yazarı Abbas Sayar. 120 sayfalık, bir çırpıda okunabilecek bir roman. Abbas Sayar, ilk romanı olan bu romanı ile TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülü almıştır. Roman sinemaya uyarlanmıştır. Arkadaşlarım sizlere özetini sunacak. Kitabın en ilgi çekici yönlerinden biri sahibine birincilikler getiren yıllarca hizmet eden bir atın, ihtiyarladığı zaman dağlara terk edilmesine, kurtlara yem olmasına göz yumulması; bizlere sanat dünyasında yüzlerce esere imza atan sanatçıların, bilim adamlarının, siz öğretmenlerin, gazilerin yaşlılıklarında sokağa huzurevlerine terk edilmelerini anımsatması olmuştur.
Son cümle öğretmenlerinin dikkatini çekmişti. Dikkatle dinlemeleri başlarını sallamaları ‘’doğru’’ dercesine onaylar nitelikteydi. Öğretmenlerden sadece bir tanesi Hayrullah’a önce ‘’bir’’, sonra ‘’zafer’’ işareti gösteriyordu. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeni) Bu Hayrullah’la ve diğer yarışmacılarla aralarında bir şifre idi. ‘’1’’ Bir ışık sundun. Başardın demekti. Öğretmeninin onayını alan Hayrullah mutlu olmuştu. Mutluğunu, teşekkürünü bakışları ile öğretmenine yansıtmıştı.
Hayrullah:
- Arkadaşlar, kitabın her satırı ayrı bir değer burada biz baştan sona tanıtım yapmaya kalsak diğer gruplara sıra gelmez, ayrıca sizleri de sıkmama adına kitaplardan kısa kesitler vereceğiz. Diğer gruplar da aynı şekilde yapacak. Ben kitaptan ikinci bir tespite yer verip sözümü tamamlayacağım. Kitapta dağlara terk edilen Yılkı atı Dorukısrak ile Çılkır’ın doğa şartlarına, düşmanlarına karşı vermiş oldukları mücadelede dayanışmaları, bir birlerine duydukları saygı; bizlere grup içi ve diğer gruplarla dayanışmamıza, grup içi ve diğer gruplara saygı duymamıza en büyük ilham oldu.
Bu cümleden sonra da Hayrullah’la Medya Okur Yazarlığı Öğretmeni göz göze geldi. Öğretmen 2 işareti, ardından zafer işareti yapıyordu. Hayrullah, son derece mutlu ve rahat. Öğretmenine bakışları ile yine teşekkür ediyor.
Arkadaşlar, şimdi ben sözü grubumuz adına kitabın özetini yapacak arkadaşlarımızdan ilki Ahmet’e veriyorum.
Ahmet, Hayrullah arkadaşına teşekkür etti. Konuşmasına başladı:
- Arkadaşlar; Yılkı Atı adlı romanın baş kahramanı Dorukısraktır. Doru- kısrak Köyün en iyi tayı sekilmiş sonradan koşu yarışmalarına katılmış birincilikler almıştır. Atın sahibi İbrahim, köyün en güzel en değerli atına sahip olmakla övünmüştür. Burada ayrıcalıklı değere sahip olmanın vurgulaması yapılmıştır. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden 1. ışık işareti gelir.
İbrahim, Anadolu’nun yoksul köylerinden birinde yaşamaktadır. Her yaklaşan kış yoksul köylüleri hayvanların yemini. Samanını, kendi yiyeceğini düşünmeye sevk eder.(Işık 2: Anadolu gerçeği) Dorukısrak son döneminde sahibine bir tay vermiştir. Yaklaşan kış her köylü gibi İbrahim’i de zorlu düşünmeye sevk etmiştir. İbrahim hayaller kurar: bir harman dolusu buğday, saman, atlar, konaklar…. Çalışanın hakkını bol bol veremeler.(Işık 3: zor durumda kalan Anadolu köylüsünün hayallerinden başka sığınağı olmadığı)
İbrahim, yaklaşan kış; çözüm olarak ‘’Dorukısrak’’ı dağlara terk etmeyi bulur. Oğluna atı dağa bırakmasını söyler.(Işık 4: Hayallerle gerçeklerin bağdaşmadığı) Dorukısrak, her gün gelir tayını görmek için ahırı tekmeler. İbrahimin oğlanları taşlayarak kovalar. (Işık 5: Anne sevgisi)
Dorukısrak gündüzleri sürüye karışarak tayını gizlice sever, akşamları dağlara kaçar. (ışık 6: Değişik çözüm yolu üretme)
Dorukısrak, Aygır, Çılbır ile kaynaşır güneyde kendilerine otlak bulur. (ışık 8: yeni ortama uyma.) dedikten sonra.‘’ Arkadaşlar olayın buradan sonrasını sizlere Zeynep arkadaşımız sonacak.
Zeynep Akmet’e teşekkür ederk konuşmasına başlar:
Arkadaşlar Dorukısrak ile Çılbır arasında bir yakınlaşma olur, bunu çekemeyen Aygır ile Çılbır dövüşmeye tutuşur, aygır yenik düşer. (ışık 1: kıskançlık)
Çetin geçen kış şartlarında atlar kurtların saldırısına uğrar. Atların hepsini Aygır kurtarır.(Işık 2: Zorlu günlerde kırgınlıklar unutulur.’’ Kış uzun sürer atlar yiyecek bulmakta güçlük çeker. Dorukısrak hastalanır, uzaklara gidemez. Köylünün biri ahırına alır ve besler. (Işık 3: acıma duygusu)
Diğer atlar, kurtların saldırısına uğrar. Çılbır ölür. Bahar yaklaşır, Dorukısrak, dağlara bırakılır. Çılbırın öldüğünü duyar çok üzülür. At tüccarları sağ kalan atları toplamaya başlar. İbrahim Dorukısrak’ı bulmak için dağlara çıkar, bulur yakalayamaz. Tayı ile yakalayabileceğini düşünür. Tayı annesine salar. Tayına kavuşan Dorukısrak uzaklarda izini kaybettirir.
Arkadaşlar, dikkatinizi çekmiştir burada: Yapılan kötülüğün asla unutulamayacağına dikkat çekilmiş, yine küçük hesaplar peşinde koşanların ellerindekini de kaybedebileceklerine dikkat çekilmiştir. Ayrıca çıkar ilişkisinin çarpıklığına da dikkat çekilmiştir. Atın getiri dönemi değerli oluşu, sonrası dağa terk edilişi.
Burada 2. Guruptan Semih söz aldı:
- Buna örnek olarak karne yağlaştığı dönem öğretmenlere yakınlaşmamızı, 5 vereni sevmemiz, kısa sürede unutup farklı davranmamızı örnek verebilir miyiz?
Zeynep:
- Tabi ki hayatımızın her alanından örnekleri çoğaltabiliriz. Siz de bilirsiniz ki zamanımız yetmez. Ben burada bizleri dinleyen tüm arkadaşlarıma tüm öğretmenlerime teşekkür eder, dramatize için sözü Ferudun arkadaşımıza veriyorum.
Ferudun at kostümü ile sahneye çıkar, hızlı şekilde ellerini yere koyarak at kostümü ile sahneyi turalar. Sahneye karşı güçlü bir şekilde kişnemelerde bulunur. Hayrullah atın sahibi olmuştur. Ata biner. Sahnede bir iki tur atar. İner sahneye dönerek:
- Var mı köyde ‘’’’Dorukısrak’’ gibi bir at. Köyün en güzel atı benim. Ona verdiğim arpa, saman helaldir.
Sahnede bir iki tur atar:
- Zaman ne çabuk geçiyor değil mi? Benim saçlar ağardı, ‘’Dorukısrak’’ın kemikleri sırtardı. Artık ‘’Dorukısrak’’ın yediği saman haramdır. Kış da yaklaştı. Oğlum Osman:
- Buyur baba(Ahmet Osman rolünde)
- Kardeşin Mehmet’i de al, ‘’Dorukısrak’’ı dağa bırakın gelin
- Ama baba atımızı kurtlar yer.
- Biz de kutlar yesin diye dağa bırakacağız herhalde anladın mı şimdi?
- Tamam baba.
Osman atı çekiyor, Mehmet arkadan dipçikle vurarak sahneden çıkarıyor.
Ertesi gün akşam Osman babasına seslenir:
- Baba! Baba! Kurt Uluyor.
Babası İbrahim:
- Daha iyi kurt ‘’Dorukısrak’ı’’ yerse kurtulduk demektir.
Ertesi gün akşam Oğlu Osman:
-Baba ‘’Dorukısrak’’ ahır kapısını tekmeliyor.
Babası İbrahim:
- Taşlayın gitsin. Öyle taşlar vurun ki bir daha geri gelmesin.
Üç ay sonra Oğlu Osman:
- Bababa! Baba! ‘’Dolukısrak’’ Tayımızı peşine takmış kaçmış.
Osman şakın şaşkın bakarak bitkin bir halde: ‘’ Şimdi ben öldüm.’’ Diyerek sahneye yığılır kalır.
I. Grubun sözcüsü Hayrullah: ‘’Arkadaşlar, bizim sunumumuz burada sona eriyor. Ben grubum adına diğer gruptaki arkadaşlara başarılar diliyor, bizleri dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Salonda bütün öğrenciler:’’ İntikam! İntikam! İntikam! ’’ diyerek alkışlıyordu.
Öğretmen Leyla:
Arkadaşlar, ‘’İntikam Grubu’’ nu dinlediniz. ’İntikam Grubu’’nu bir de benim adıma alkışlayın, ardından sözü ‘’Kartallar Yüksekten Uçar’’ grubuna verelim.
Salondan bu defa daha güçlü seslerle: ’’ İntikam! İntikam! İntikam! ’’ diyerek alkışlar yükseldi.
Öğretmen Leyla, salona dönerek:
‘’Ben sizlere ilgi ile dinlediğiniz ve bu güçlü alkışlarınız için teşekkür eder, ‘’ İntikam Grubu’’’nu başarılı sunumlarından dolayı kutladıktan sonra sözü ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar’’ grubuna veriyorum.
Kartallar Yüksekten Uçar Gurubunun sözcüsü Tuğba:
- Arkadaşlar I. Grubu dinlediniz kendilerini kutlarım, güzel bir sunum yaptılar. Hayat sürecinde alabileceğimiz tespitler verdiler. Yalnız dikkat edin biz daha yolun başındayız. O nedenle bizim tanıtımını yapacağımız kitap ‘’Martı’’ öğrenci olarak bizleri daha yakından ilgilendiriyor. Kitabın yazarı: RICHARD BACH, Baş kahramanı Jonathan (martı)
Martı; Umut, direnç, özgürlük kavramları üzerinde duruyor. Sorarım size hayatında bu kavramlara yer vermeyen var mıdır? Eğer ki varsa kitap onların yaşam felaketini de gözler önüne seriyor. Özellikle ben ‘’Umut kavramı üzerinde duruyorum. Bütün öğrenciler gelecek için iyi bir umut besler. En yüksek mevkilerde iş yapmak, en yüksek kazanç elde etmek…. Sonra hayal kırıklığı. Niye mi karnesinde ‘’ Spor Toto’’ oynayanların erişeceği hedef bu…
Kitap bize bunu öğretiyor. Kitabın kahramanı Jonathan, en yüksek hayalleri kuruyor; kartalların en yüksek uçanı olmak, denizlerin en derinine dalıp, en leziz balıkları yiyeni olmak. Bize bu hedeflere nasıl erişileceğini gösteriyor. Jonathan, önce bir günde en yüksek uçağı yüksekliği belirliyor; sonra hedefine ulaşıyor. Diğer günler bir gün önceki yüksekliğin üstüne uçabilmek… Hedefe uçuyor. Her gün yeni bir hedef. Sonra erişilmesi hayal edilmeyecek kadar yükseklere uçmayı başarıyor. Ben sözümü burada kesiyor devamını sunacak Rıtvan Arkadaşıma veriyorum.
(Medya Okur Yazarlığı Öğretmeni her cümlenin sonunda ışık ve başarı işaretlerini vermeyi sürdürdü.)
Rıtvan:
- Arkadaşlar, Tuçe arkadaşımızı dinledik. En son sözünde ‘’erişilemeyecek hedef yoktur’’ dedi yalnız hedefe erişmenin bir yolu var; her oyunun bir kuralı olduğu gibi. Yani hedefe direnç, bilinç plan ile erişilir. Bütün dersleri bir yana bırakıp karneleri birle dolduran arkadaşlarımızın başarı hedeflerine ulaşması hayalden öte gitmez. Jonathan gibi her yıl bir önceki başarı grafiğinin üzerine çıkartırsak her yılımız başarılı olur; ulaştığımız hedef yüksek olur. Bir alanın Takdir hedefi yerine önce 2, sonra 3, sonra 4, sonra 5; sonra Takdir almayı hedeflemesi ‘’Takdir’’i kaçınılmaz kılar.
Kitapta hedefi, direnci, özgürlük tutkusu olanların erişebileceği hedefleri; yaşayabilecekleri mutlulukları, hiçbir tutkusu olmayan başıboş amaçsız insanların nasıl bir yaşam sürdüreceği gözler önüne serilmiş.
Martı Kitabı’nda Jonathan, hedefi, direnci, özgürlük tutkusu olan insanları temsil ediyor. Biz ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar Grubu’’ olarak martı olmaya; Jonathan olmaya karalıyız. Yerinde sayanlara bu kitabı okumalarını; uçmaya karar vermelerini tavsiye ederiz. Son olarak da diyoruz ki: ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar’’
(Işık işareti ve başarı işaretleri burada da sıkça yer aldı.
Sınıf Kartal! Kartal! sesleri ile salonu inletiyordu.
Rıtvan: ‘’ Şimdi Mehmet Ali arkadaşımız, sizlere kitaptan kısa bir canlandırma sunacak. Ben sizlere dinlediğiniz için teşekkür eder iyi seyirler dilerim.
Mehmet Ali, kartal kostümü ile sahnede yerini aldı:
- Ben bir kartalım, hayatta tek yapacağım iş uçmak, uçmak… yine uçmak. En yükseklere uçmak. Denizlerin en derinine dalmak. Balıkların en lezizini yemek. Uçmak.. Uçmak.
Önce sahnede boydan boya uma gösterileri yaptı. Sonra:
- Daha yükseğe uçmalıyım.
Sandalyenin üstüne çıktı, uçtu. Uçtu… ‘’Daha yükseğe, daha yükseğe uçmalıyım.’’ dedi. Sandalyeyi masanın üstüne aldı. Uçtu… Uçtu.. ‘’Daha yükseğe, daha yükseğe uçmalıyım’’ dedi. Sandalyenin üzerine bir tabure koydu, üstüne çıktı. Uçtu… Uçtu… ‘’ yükseğe, daha yükseğe uçmalıyım.’’ Uçtu… ’Yükseğe, daha yükseğe uçmalıyım.’’’ Dedi kendini havaya fırlattı.
Grubun sözcüsü Tuğba devreye girdi:
- Arkadaşlar, canlandırmayı izledik. Tek bir hedefe odaklanmak. Kuşların en iyisi olmak, en iyisi olarak yaşamak ve o uğurda ölüp en iyi olarak anılmak. Biz bundan böyle ‘’ Kartallar Yüksekten Uçar Grubu’’ olarak öğrencilerin en iyileri olmaya, en iyileri arsında yer almaya; yaşadığımız sürte içerisinde yaptığımız işi en iyi yapanı olma yolunda ant içtik. Bir kişinin kendine verebileceği bundan büyük bir söz olamaz. Sizleri de hedefi olan hedefine odaklanan olarak ant içmeye; uçmaya davet ediyorum. Hazır mıyız?
Salondan salonu inleten hazırız yankıları…
Tuğba: ‘’ O zaman ben söylüyorum sizler tekrarlıyorsunuz. Öğrencilik hayatım boyunca en iyi öğrenci olmaya, öğrencilik sonrası yaptığım işin en iyi yapanı olmaya, bu yolda bir saniye durmamaya, hiçbir engelde yılmamaya ant içerim.’’
Salonun coşkusunu gören Tuğba: ‘’Arkadaşlar, ne dersiniz bir daha tekrarlayalım mı’’ dediğinde; ’’Bir daha, bir daha’’ yankıları salondan taşıyor koridorları inletiyordu.
Tuğba tekrarlattı: ‘’ Öğrencilik hayatım boyunca en iyi öğrenci olmaya, öğrencilik sonrası yaptığım işin en iyi yapanı olmaya, bu yolda bir saniye durmamaya, hiçbir engelde yılmamaya ant içerim.’’
Koca salon bir tek noktaya odaklanmıştı. ‘’ Öğrencilik hayatım boyunca en iyi öğrenci olmaya, öğrencilik sonrası yaptığım işin en iyi yapanı olmaya, bu yolda bir saniye durmamaya, hiçbir engelde yılmamaya ant içerim.’’
Leyla Öğretmen mutluluktan uçacaktı. Medya okur Yazarlığı Öğretmeni, verdiği başarı işaretleri ile takım antrenörlerini çoktan sollamıştı. Müdür şaşkınlık içerisinde… Öğrencileri hiçbir etkinlikte bu kadar katılımcı, bu kadar içten, bu kadar coşkulu görmemişti.
Diğer öğretmenler her öğrencide kendisini görüyordu. Duymak istedikleri sözü duyuyor, görmek istediklerini görüyordu. Kendilerinin söylediği sözü öğrencinin ağzından hiçbir tesir, hiçbir baskı altında kalmadan içtenlikle söylemeleri şaşırtmıştı hepsini. Hepsinin içinden her birini tek tek öpmek, her birine 5 vermek geçiyordu.
Bilişim Teknolojisi ve Medya Okur Yazarlığı Öğretmeni, adete bir birleri ile yarışıyordu. Medya Okur Yazarlığı Öğretmeni, konuşmacıların her sözcüğünü ölçüyor, biçiyor, tartıyor; tartıyı tutturduğu an işaretleri peş peşe çakıyordu. Bilişim Teknolojisi Öğretmeni izlediği mutluluk tablosunun tek bir karesini kaçırmak istemiyordu; müdürün gülümsemesinden, Leyla Öğretmenin mutluluk göz yaşından, Medya Okur Yazarlığı Öğretmenin zafer işaretlerinden, konuşmacıların zafer çığlıklarına, izleyicilerin kalp atışlarından, düşünce dünyasına gelgitlerine kadar… Optik gözden daha duyarlı daha hızlı. Salonu tüm cepheden saniyede tarıyordu. Tekrar, tekrar… O da mesleğini en iyi yapma mücadelesi veriyordu. Mutluluk ışıklarının hepsini yerli yerinde yakalayacak, yerli yerinde yerleştirecek; okulun web sitesinde sergileyecekti. O güzelliğin, o erişilmez duyguların salondan uçup gitmesine gönlü razı gelmiyordu. Ölümsüzleştirecekti. Elden ele taşıyacaktı. Işık kervanında yerini alacak; altına kendi adını yazacaktı: ‘’ Görkem ŞAHİN’’
Sınıfın alkış temposu sürdükçe sürüyor… Durmak bilmiyor. Öğretmen Leyla devreye girip susturuyor. Alkış için teşekkür ediyor, sözü III. Grubun sözcüsüne veriyor. III. Grup: Fikir Gücü. Sözcü: Semih.
Semih, daha önceki konuşmacılara ve dinleyicilere teşekkür ederek konuşmasına başladı:
- Arkadaşlar bizim sizlere tanıtımını yapacağımız kitap: Çelik Böyle Sertleşti. Yazarı: Nikolay Ostrovski. Bizler bu kitabı öncelikle seçtik. Sunum sonu seçmemize siz de hak vereceksiniz. Mareşal Vasili Çuikov, Nikolay Ostrovski’nin Çelik böyle Sertleşti kitabı için;
‘’İnsanın en paha biçilmez varlığı hayatıdır. Hayat bir kez verilir insana ve bu hayatı öyle yaşamalı ki, hiçbir amacı, anlamı olmadan yaşanan yıllar için insan utanç duymasın, miskin, pis pis heveslerle geçen günler için insanın yüzü kızarmasın ve hiç değilse ölürken kendi kendine diyebilsin ki; 'Ben ömrümü, bütün gücümü dünyada en mükemmel şeye. İnsanlığın özgürlüğe kavuşması için mücadeleye adayarak yaşadım.’’ Bu sözlerden sonra kendi kendimize şu soruyu sormalıyız: ‘’ Hayatımızın önemine hiç dikkat ettik mi, hayatımızın bizim için; bir başkası için önemini kavrayıp bir hizmette bulunduk mu? ’’ Eminim bulunduk diyen biri 6 ders saatini, ders kaynatmakla meşgul olmaz. Eminim ki öğrencilik hayatını boşa harcamaz. Öğrencilik dönemi yaşamını boşa geçirmez. Yine bu sözlerde boş geçen günler için yüz kızarma söyleminde bulunuyor. Zamanını boşa geçiren
arkadaşlarımızın yüzü kızarmıyorsa en azından bu sözlerin önemine dikkat etmeleri kendi yararlarına olacaktır. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden başarı işaretleri gelmeye başlıyor.)
Salonda azınlıkta olsa da bazı başlar öne eğiliyor, diğerleri alkışlıyordu. Hele zamanı dolu dolu yaşayanlar: ‘’Bu söz benim için söylenmiş.’’ dercesine övünçle alkışlıyordu.
Semih, alkışlara teşekkür edip sözü İrem’e verdi.
İrem:
- Akadaşlar, Nikolay Ostrovski, daha yirmi yaşındayken ülkesinde yaşanan içsavaş cephelerinde aldığı ağır yaraların etkisiyle kötürüm ve kör olmuştur. Doktorların ümit vermediği Nikolay Ostrovski,hayata küsmemiş, sevgisini yitirmemiş, mücadele gücünü kaybetmemiştir. Güçlü iradesi sayesinde hayatta kalmayı başarmıştır. Bu mücadelesi ile milyonların umut kaynağı olmuş: yaşamanın her şeye karşı güzel olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Biz de diyoruz ki yaşamak her şeye rağmen güzeldir yaşamasını bilene… (Başarı işaretleri yine aralıksız geliyor.)
Nikolay Ostrovski, bu özelliği ile azmin, ve başarının kahramanı olarak bilinir.
Dedikten sonra sözü Damla’ya verdi.
Damla:
- Arkadaşlar, Güçlü iradesi sayesinde hayatta kalmayı başaran Nikolay Ostrovski, omzuna yerleştirdiği aygıtlar yardımı ile kalem tutmayı başarmış ve bu kitabı yazmıştır. Kitapta; savaşta kendi ve arkadaşlarının yaşamış olduğu zorlukları anlatmıştır. Kitap Dünya Klasikleri arasında ilk sıralarda yerini alır.
Kitapta dikkat etmemiz gereken noktalardan biri de hangimiz var olan ayaklarımızın farkına varabildik… Hangimiz kendi adımıza, insanlık adına yeterince kullanabildik. (Başarı işaretleri gelmeye devam etti)
Damla, sözü Aytaç’a verdi.
Aytaç diz kırılarak ayaklar arkaya bağlanmış, kollar içerde bir gömlek giymiş; ayak ve kollar yok görünümündedir.
- Ben Nikolay Ostrovski. Ey siz insanlık düşmanları, bütün maddi varlığımı aldınız, bedenimi aldınız, bir tek beynimi alamadınız. Beynimle sizlere savaş açmaya devam ediyorum.
Sahneden güçlü alkış sesleri…
Semih devreye girer:
- Arkadaşlar, biz Beyin Grubu olarak bundan böyle hayıtımızı şahsımız adına, insanlık adına adamaya ant içtik. Bizimle ant içmek isteyenler bir parmak kaldırsın.
Tüm salon eksiksiz parmak kaldırdı.
Semih, ‘’Arkadaşlar, o zaman hep birlikte ant içiyoruz. Ben söylüyorum siz tekrarlıyorsunuz. ‘’ dedikten sonra: ‘’ Bundan böyle hayıtımızı şahsımız adına, insanlık adına adamaya ant içtik.’’
Semih: ‘’Bizleri dinlediğiniz, bizlere katıldığınız için grubum adına teşekkür ederim.
Semih’in konuşmasının ardından: ‘’ Beyin Gücü, Beyin Gücü’’ sesleri ile alkışlar salonu bir kez daha inletti.
Sırada ‘’Okumak namustur Grubu, grubun sözcüsü Mehmet:
- Arkadaşlar, bizim Tanıtımını yapacağımız kitabın adı Sefiller. Sefiller’i niçin seçtik? Sefiller: ‘’Birey mi toplumu suça iter, toplum mu bireyi suça iter? ’’ Sorusunun en güzel örneği. Jan Jak Russo’ya göre toplum bireyi suça iter. Toplum bireyi önce aç bırakır, bireye ekmek çaldırır; sonra bireyi cezalandırır. Sefiller’in kahraman Jan Valjean, sadece bir ekmek çaldığı için 19 yıl kürek cezasına mahkum olmuştur. Bizler de yaşadığımız toplumda Jan Valjean’lar olmasın istedik; hiç birimiz de asla.. (Burada Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden işaretler gelmeye başladı.) Kitabın detayını sırası ile size arkadaşlarımız tanıtacak. Şimdi sözü Hüseyin arkadaşımıza veriyorum.
Hüseyin:
- Arkadaşlar, Sefiller kitabını niçin seçtik? Sefillerin yazarı VİCTOR HUGO, bu romanı çocuk denecek yaşta yazmıştır.Burada bizlerin de kendimizi küçümsemeyerek biz yaşta insanların büyük işler başaracağına dikkat çekmek istedik (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışı başarı işareti…) ‘’
Arkadaşlar, ‘’Yaşarken ölüye en çok benzeyenler, ölürken en fazla acı çekenlerdir.’’ Özdeyişi yaşamı şekillendirmemizi, anlamlı kılmamızı, yaşam süremizi ölüme götüren bir süreç olarak görüp hiçbir şey yapmamak yerine yaşamdan zevk alarak yaşamak, öldükten sonra ölmemiş gibi anılmak adına yaşam süremizin her anına bir çivi çakmamızı vurgulanıyor. İşte yaşamı şekillendirmenin tek yolunun okumaktan geçtiğini tüm insanlık kabul ediyorsa ve de okumak denince ilk akla gelen; VİCTOR HUGO, ‘’ Sefiller’’ oluyorsa; işte biz de onun için Sefiller’i seçtik.
VİCTOR HUGO, çocuk yaşta bu romanı yazar. Bu günkü teknolojik ortam yok. Yazdıklarını çuvala doldurur; matbaa matbaa dolaşır. Çocuk diye hiçbir matbaa ciddiye almaz. Yalnız bir tek matbaa sahibi: ‘’Okuyup karar vereyim.’’ der, okur; VİCTOR HUGO’ya: ‘’Bu kitap ta aşk sahnesi yok, basılırsa okuyucu okumaz. İçine aşk sahneleri koyalım.’’ der. VİCTOR HUGO, meşhur sözünü söyleyerek: ‘’ Kitap basılacaksa bu şekilde basılacak.’’ der. Bu da bize bir şık olmalı. Doğrularımızdan taviz vermemeliyiz. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık- başarı işareti…) Kitabı ana hatları ile Ferda arkadaşımız size özetleyecek. Ben sözü Ferda, arkadaşımıza veriyorum.
Ferda:
- Arkadaşlar, Kitabın kahramanı Jan Valjean ekmek çalar; ekmek çaldığı için 19 Yıl kürek mahkumu olur. Anlayacağımız çaresizlik insanı her türlü suça iter. Biz burada sizlere çaresiz duruma düşüp suç ortamına itilmemek için kendi çarelerimizi yaratmaya mecbur olduğumuzu vurguluyoruz ve bizler için okulların bir oyun alanı değil çare arama alanı olduğunu vurgulayarak, okulu sadece oyun alanı gören arkadaşlarımızın uyanmasına yardımcı olmayı hedefliyoruz. Bizler diyoruz ki okullar en büyük çare arama yeridir. Okullarda kaçıracağımız fırsatları hayatımızın hiçbir alanında bulamayız. Sözümüzün doğruluğuna inanan arkadaşlarımızın elini havada görmek istiyorum. Doğru diyenler?
Tüm salonda eller havada. Öğretmenler pür dikkat.(Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık işareti. Başarı işareti…)
Jan Valjean, tutukluluk sürecinde defalarca kaçmıştır. Her kaçışında ceza katlanmıştır. Her kaçışında yerine isim benzerliliğinden başka bir i tutuklanmıştır. Jan Valjean, bir başkasının işlemediği suçtan tutuklanmasına razı olamadığı için her defasında teslim olmuştur. Burada bizim işlediğimiz suçun cezasını bir başkasının çekmemesi gerçeğini; dürüstlük kavramının önemini vurguluyoruz ve diyoruz ki yaşadığımız sürece haksızlığa göz yummaya, yalan söylemeye yer vermeyeceğiz..(Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık işareti. Başarı işareti…)
Jan Valjean, tutukluluk süresi bittikten sonra bir süre topluma küsmüş düşman olmuştur. Sefillik ve yalnızlık içerisinde kalır. Anlıyoruz ki topluma küsen kendine küser. (Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık işareti. Başarı işareti…)
Jan Valjeanın, piskopos’dan gördüğü iyilikle ruhu aydınlanır. Hayata ahlak ve fazilet sahibi iyiliksever bir insan olarak yeniden başlar.
Burada da yardımlaşma ve insanın değişebileceği gerçeğini anlıyoruz.
Jan Valjean, kendini iyiliğe adar. Yoksul bir kız olan Cosette’i evlat edinir; büyütür evlendirir. Kasabanın sevgisini kazanır. Yaşadığı kasabanın belediye başkanı olur.
Anlıyoruz ki iyilik eden, topluma hizmet eden toplum tarafından yüceltilir. Yücelmeye aday olduğumuzu ve inançlı olduğumuzu buradan ilan ediyoruz, sizler de bizlerle var mısınız?
Salondan coşkulu: ‘’ Varız! Varız! ‘’ çığlıkları…
(Medya Okur Yazarlığı Öğretmeninden ışık işareti. Başarı işareti…)
Ferda: ‘’ Şimdi Mehmet arkadaşımızın dramatizesini izleyelim.’’
Mehmet Yücel Matbaa sahibi rolüne geçmiştir. Masa üstünde birkaç kitap, kağıt ruleleri. Mehmet kulisten gelir masaya yaklaşır:
- Kitabımı incelediniz mi?
Mehmet Yücel:
- İnceledim. İçinde aşk yok; bu şekilde basarsak okunmaz. İçine biraz aşk sahnesi koysak.
Mehmet ANT:
- Basılacaksa yazıldığı gibi basılacak.
Mehmet Yücel:
- Jan Valjean’nın 20 Yıl birlikte yaşadığı bayanın elini bile tutmaması sence garip değil mi?
Mehmet ANT:
- Bence garip olsaydı, garip diye yazardım.
Mehmet Yücel:
- En azından ikisini el ele tutuştur baskısını yapalım.
Mehmet ANT:
- Kitap basılacaksa bu şekil basılacak ve de yer yüzünde parasızlık yüzünden erkeğin cahil, şerefsiz; kadının namussuz olduğu sürece bu kitap değerinden hiçbir şey kaybetmeyecektir.
Alkış sesleri içerisinde Ferda açıklamada bulunur:
- Arkadaşlar, Mehmet arkadaşımızın canlandırdığı ve söylediği sözler kitabın yazarı Victor Hugo’ya aittir. Üzerinden yaklaşık 2yüzyıl geçmiş olasına rağmen sözünde de belirttiği gibi kitap Dünya Klasikleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Sanırım Grubumuzun adının niçin ‘’ Okumak Namustur’’ olduğu anlaşılmıştır.
Mehmet YÜCEL:
-Arkadaşlar, diğer grupların almış olduğu kararların doğruluğuna bizler de inanıyor destekliyoruz. Sadece diyoruz ki kararlardan bir kısmı soyut ya da uzun vadeli. Biz daha somut, daha kısa vadeli bir eylem ortaya koyuyorum. Hemen bu salondan çıktıktan sonra uygulayabileceğimiz bir eylem.
Öğretmenler bir birine bakıyor, salondaki izleyici öğrenciler ve diğer gruplar merakla açıklanacak eylemi bekliyorlar.
Mehmet YÜCEL:
- Arkadaşlar içinizde kitap okuyanlar bir parmak kaldırsın.
Kaldırmayan tek kişi yok.
Mehmet YÜCEL:
- Evinde kitabı olanlar parmak kaldırsın.
Kaldırmayan tek kişi yok
Mehmet YÜCEL:
- Bu salondan çıkınca en sevdiğiniz kitabı en sevdiğiniz kişiye verip okumasını isteyeceksiniz. Verdiğiniz kişiye de bir kitabı bir başkasına okutmasını. Bu eylemi bugün biz başlatırsak; bu eylem sürer gider.
Ben Sefiller Romanı’nı kim okumadı ise on vermek istiyorum.
Salondan ilk fırlayan öğrenciye kitabı verdi. Salona sordu:
- Eve gittiğinde bu eyleme katılacak arkadaşlar bir el kaldırsın.
Bütün eller havada.
Mehmet YÜCEL:
- Değerli arkadaşlar, şu ana kadar biz konuşmacıları alkışladınız. Şimdi kendi kendinizi alkışlayın.
İlk alkışı Mehmet Yücel kendisi, sonra konuşmacılar, öğretmenler, bütün salon… Alkış üstüne alkış.. Mehmet YÜCEL konuşmasını sürdürmek için bir süre bekledi. Leyla Öğretmenin el işaretleri ile alkışlar kesildi. Mehmet YÜCEL:
- Arkadaşlar, okumanın namus, okumanın şeref, okumanın, iş -servet, şan -şöhret olduğu bilinci ile okumaya; önce kendimizi, sonra çevremizi aydınlatmaya ant içeriz. Bizimle ant içmeye var mısınız?
Bir yandan alkış bir yandan: ‘’ Varız! Varız! Sözünü duyan Mehmet Yücel: ‘’Hep birlikte söylüyoruz o zaman.’’ dedi. Tekrarlattı: ‘’Okumanın namus, okumanın şeref, okumanın, iş -servet, şan -şöhret olduğu bilinci ile okumaya; önce kendimizi, sonra çevremizi aydınlatmaya ant içeriz.’’
Mehmet alkışlara teşekkür etti, sözü V. Grubun sözcüsüne verdi.
Okul çıkış saati çoktan gelip geçmişti. O gün ilk defa rutin uygulamaların dışına çıkıldı. Müdür yerinden kalkmadan not yazdı: ‘’ Öğrencisinin evine gelmemesini endişe edip telefonla arayan velilere bilgi verilsin, okula gelen veliler salona yönlendirilsin.’’’ Notu en yakınındaki müdür yardımcısına verdi. Müdür yardımcısı dikkat çekmemek için elinden gelen gayreti göstererek salondan çıktı. Odasının önünde ilk karşılaştığı veli Umut’un annesi idi. Umut’un annesine göre Umut’un 10 dk’ eve geç gelmesi yeni bir vukuattı. Hele yarım sat geç gelmesi felaket demekti. Umut’un annesi gerçeği öğrendiğinde yüreğine bir su serpti. Gelmişken oğlunu bekleyip birlikte gitmeyi uygun buldu. Müdür yardımcısının yönlendirmesi ile salonun yolunu tuttu. Salonun kapısından içeri ilk adımını attı. Salon baştan sona dolu. Konuşulanlar, alkışlar ilgilendirmiyordu kendisini. Gözleri köşe bucak oğlunu arıyordu. Bir türlü bulamadı. Çekinmese ‘’ Umut, oğlum nerdesin? ’’ diyecekti, olmadı. Fırsat bulabilse: öğretmene, müdüre; ‘’ Oğlum nerde? ’’ diye soracaktı.Çaresiz konuşmaların bitmesini bekleyecekti.
Sırada ‘’ Umut Işığı Grubu’’
Grubun Sözcüsü Alev:
- Arkadaşlar; ‘’Yeter Ki Umutlar Yitirilmesin’’ bizim grup adımız olduğu gibi aynı zamanda tanıtacağımız kitabın adı. Yazarı İbrahim Şahin. İbrahim şahin, bütün başarıların umuda bağlı olduğunu ortaya koyarken umudunu yitirenlerin, hiç umudu olmayanların yaşam şartlarının zorluğu karşısında yenilgi üstüne yenilgi aldıklarını, yenilgiler sonucu hayata küstüklerini, gözler önüne seriyor. Bizler grup olarak belirleyeceğimiz her hedefin bize bir umut ışığı olacağına inanıyoruz. Hedefimiz okullarda elde edeceğimiz başarılarla kendi geleceğimizi belirlemek; içinde bulunduğumuz topluma yararlı hizmetlerde bulunabilmektir. Ben sözü Alev arkadaşıma veriyorum.
Alev:
- Arkadaşlar, İbrahim Şahin kitabında bizi sadece çanta taşıyan olarak görmüyor, tek bir birey olarak görmüyor; geleceği aydınlatacak ışığın kaynağı olarak görüyor. Tek bir kıvılcımın, tek bir ışığın bütün toplumu aydınlatabileceğini en ilginç örneklerle bize sunuyor. Biz bu kitabı okuduktan sonra kendi içimizdeki keşfedemediğimiz gücü keşfettik; gücümüzün bize yeteceği gibi yüzlere binlere güç katacağı inancına vardık. İçinizdeki gücü keşfetmeye var mısınız?
Salondan varız alkışları….
Alev: ‘’ Ozan arkadaşımız kitabı tanıtmaya devam edecek.’’
Ozan:
- Arkadaşlar, İbrahim şahin, bütün büyük başarıların küçük basit merdivenlerden ilerleyerek kolayca elde edildiğini vurguluyor. Ona göre öğrencilik hayatı da hedefe, başarıya götüren merdivendir. 1. Sınıftan başarı ile başlayan bir öğrencinin, aynı başarılarla sınıf sınıf atlayarak öğrencilik hayatını tamamladığında en yüksek hedefe erişebileceğini belirtiyor. Hedef basamaklarında birini atlayarak diğerine geçiş yoktur örneğin 7. sınıfı okumadan 8.sınıfa geçmek gibi. Doruktaki başarı için merdivenin önemsiz basamağı yoktur. Lisedeki bir başarı için; içinde bulunduğumuz basamağın önemi olabileceği gibi. Kısacası birçoğumuz bugünkü basamağın önemini kavrayamadık. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi. Önemli olan her basamakta yeni bir basamak oluşturabilmektir. Çıkacağımız merdiven basamaklarını yükseltebilmektir. Başarıya giden yolda bir merdiven ve bir ışık; başarının olmazsa olmazları.
İbrahim Şahin, ‘Kitapta umudu bir yıldıza benzetmiş. Umudu kaybetmek ışığın söndüğüne inanmak ve karanlığa bürünmektir. ifadesinden sonra III. Gurubun sözcüsü:
- Sizin Umut kayıp, o zaman siz karanlığa mı büründünüz?
Ozan:
- Merak etmeyin, kitapta o sorulara da cevap var. Kapanan her kapı, umuda açılmış yeni bir kapıdır.
II. Gurubun sözcüsü:
- Sizin Umut kapınız hepten kapalı.
- Salondan sadece Umut’un arkadaşları gülmeye başladı. Leyla Öğretmen devreye girip susturdu. Salon sakinleşince, Alev devreye girdi:
- 10 sayısının 3’e bölümünü ele alalım: Böldükçe bölünür. Umut onun gibidir. Böldükçe bölünebilen, çarptıkça çoğalabilen… Yeter ki bölebilelim, yeter ki çarpabilelim.
II. Grubun sözcüsü:
- Onun için mi sizin Umut her an her yerde, dersin her anında… (Bu ders hariç) Sınıfta bütün sıralarda, dışarıda bütün duvarlarda Umut yazılı. Nerede bir olay, orada Umut…
Öğretmen yine devreye girdi: ‘’Arkadaşlar, Umut arkadaşınız yanlış davranış sergileyen bir arkadaşınız olabilir. Sunumu bir tek kişiye indirgemeden sürdürürsek şu ana kadar sergilemiş olduğunuz olağanüstü güzellikteki sunuma gölge düşürmemiş olursunuz..’’
II. Grubun sözcüsü ( Tuğba Yıldırım) :
- Öğretmenim, arkadaşların anlattıklarına saygı duyarım. Amacım, Umut arkadaşımızı kötülemek, konuşmacı arkadaşın anlattıklarına karşı gelmek değil. Sunumlarımız uzadı. Bizi izleyen arkadaşlarımızdan sıkılanlar biraz gülsün diye Umut arkadaşımızın olmamasını ‘’Umut yitirmek olabilir mi? ’’ şeklinde sorarak sunumu tek düzelikten çıkarıp tartışma havası vermek istedim. Ben Eminim ki ‘’Umutlar Yitirilmesin’’ grubu Umut arkadaşımızın yokluğunu hissettirmeyeceklerdir.
-
Leyla Öğretmen,Tuğba’ya konuşması için teşekkür etti. Oza’na döndü: ‘’Sözlerini tamamla.’’ dedi.
Ozan:
Bizler ’Umutlar Yitirilmesin’’ grubu olarak önce kendimizi, sonra toplumu aydınlatmaya ant içtik. Kendini ışık kaynağı olarak gören, toplumu aydınlatabileceği olan arkadaşlarımız bizimle ant içmeye var mı?
Salondan alkış sesleri ile birlikte ‘’ Varız, Varız! ’’ Ozan söyledi salondaki öğrenciler tekrarladı: ‘’ Önce kendimizi, sonra toplumu aydınlatmaya ant içeriz.
Sıra dramatize bölümüne geldi, Umut yok.
Umut Işığı Grubu:
- Ah ahh! Umut
Diğer Gruplar:
Oh ohh! umut
Umut Işığı Grubu:
- Ah ahh! Umut
Diğer Gruplar:
- Korkak umut
Umut Işığı Grubu:
- Ah ahh! Umut
Diğer Gruplar:
- Kaçak Umut
Umut Işığı Grubu:
- Ah ahh! Umut
Diğer Gruplar:
-Umut ışığı söndü
Umut ışığı söndü
Birincilik suya düştü
Oh ohh! umut
Oh ohh! umut
Umut Işığı Grubu:
- Ah ahh! Umut
Ah ahh! Umut
Bizi tuzağa düşürdün
Bize arkadaş değilsin artık
Okuldan kaçtın, bizden de kaç artık
Grubun dört kişisi Umut nedeni ile kendilerini yarışmayı kaybetmiş görse de öğretmenin açıklayacağı I. Grubu merak ediyordu. Umut’a kızgınlık, gözlerle Umut’u arayış…
Öğretmen Leyla, I.’lik için Gruplara alkış isteyecekti. Mikrofonu aldı. Salondaki öğrencilerin gözlerinin içine bir baktı; gözlerindeki ışığı, değişimi; tek tek görmek istedi. Kapı açıldı, Umutla göz göze geldi. Umut içeri girdi. Yine sadece Umut’un arkadaşlarından alaycı bir bakış; gülümsemeler… Öğretmen sordu:
- Sen niçin zamında gelmezsin? Arkadaşlarına bunu nasıl yaparsın?
Umut’un annesi kendine hakim olamadı: ‘’ Hay ağzına sağlık öğretmen hanım. Bana Müdür yardımcısı yarışmada görevli olduğunu söyledi. Ben buraya onun için gelmiştim, buraya gelip gözlerimle görmesem; bana yarışmada olduğunu söyleyecekti.’’ Nöbetçi öğretmen susmasını söyledi. Herkes merakla Umut’un vereceği cevabı bekliyordu.
Umut:
- Öğretmenim, benim görevim: ‘’ Umutlar yitirilirse ne olur’’ onu göstermekti. Umutların yitirilmesi bundan güzel anlatılamaz ki… Burada 5 grup var, bir grup kazanacak 4 grup kaybedecekti ama hiç biri umudunu kaybetmeyecekti. Böyle bir durumda sadece bizim grup umudunu da kaybedecekti ve ben ömür boyu arkadaşlarımın sevgisini. Ben onu sergilemek istedim. Burada yarışmayı kaybetme durumunda, (ki kaybedersek) arkadaşlarımın sevgisini kaybetmeyeceğim. O duygu yeter bana. Karar sizin.
Öğretmenin şaşkınlığını gören Umut konuşmasını sürdürdü:
- Siz beni bugüne kadar dersi dinlemeyen, hiçbir etkinliğini yapmayan, dersten kaçan olarak tanıdınız. Artık o ben, ben değilim. Ben bugünden sonra yeni bir benim. Umuttan umuda koşan, Umut. Yılmayan, umuda doymayan Umut. Bu konuşmamı bizim grubu birinci yapmanız için yapmıyorum, artık küçük hedeflerin sadece büyük umutlara bir basamak olduğunu biliyorum. Ben o basamağı çoktan geçtim. Öğretmen şaşkınlık içerisinde: ‘’Bu büyük değişim kararının sebebi nedir? ’’ diye sorduğunda:
Umut:
Öğretmenim:
- İbrahim Şahin ‘’Umut Işığı’’nda: ‘’Hayatı yaşayarak öğreniriz. Hayatta öyle hataları yaparak hata olduğunu öğreniriz ki; hayat bize hatalarımızı telafi şansı vermez. Hayat bize en büyük fırsatları öğrencilik aşamasında sunar. Öğrenciler de en büyük hataları öğrencilik döneminde yaptıkları için kaçırttıkları fırsatların bilincine varamaz. Yaptıkları hata bir yaşam sürecinde ceza olarak karşılarına çıkar. Öğrencileri bu tuzağa düşürmemek için anne babaların, öğretmenlerin, yöneticilerin üzerine büyük bir görev düştüğünü’’ belirtiyor. Yine İbrahim Şahin: ‘’ Her çocuk bir ışığa ihtiyaç duyar. Önemli olan her çocuğa bir ışık sunabilmektir.’’ diyor. Ben kitabı okuduktan sonra kaçırttığım fırsatları gördüm, kaçırtmadıklarımın peşinde koşmaya karar verdim. Kitap bana yeterince ışık oldu.
Salonun sessizliğini, öğretmenlerin şaşkınlığını gören Umut konuşmasını sürdürdü:
- Öğretmenim, kitapta depremde göçük altında kalan bir çocuğun bir ömür değil, bir gün değil, sadece bir dakika daha fazla yaşama umudu ile 17 gün nasıl çığlık attığı ve 17 gün sonra göçük altından çıkınca hayata nasıl dört elle sarıldığı yüreğimi parçaladı, rüyalarıma girdi. Eşini kaybeden birinin, eşinin öldüğünü bir daha geri gelmeyeceğini bile bile çocuklarına her gün: ‘’Akşama babanız gelecek.’’ demesi, her kapı çalışta gelecek umudu ile kapıyı açması… Çocuklarını babasızlık duygusundan uzak büyütmesi… Kendisini yalnızlık duygusundan uzak büyütmesi… Son cümle aldı götürdü öğretmeni farklı dünyalara.. Yanağında iki damla yaş belirdi.
Umut konuşmasını sürdürdü:
- Bugün hiç farkına varmadığımız bayrağın, okullara gelip gitmenin, yıllar önce yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında bir tek umut ışığı ile nasıl dalga dalga büyüdüğü, bugünlere gelindiği anlatılmış. Annem babam, benden vatanı kurtarmamı istemiyor. Göçük altından çıkmamı istemiyor. Karnemde ‘’bir tek beş’’ görmek istiyorlar ve ben onu gösteremedim. Düşündüğümde bir tek beş almayı başarabileceğime inandım, bir de öğretmenlerimden ‘’bir tek’’inin sevgisini kazanabileceğimi. Okuduğum kitap bana bunu gösterdi ayrıca ‘’bir tek’lerden koskoca bir dünyanın oluşabileceğini…
Bu sözlerden sonra Umut’un annesi ne öğretmen engelini, ne müdür engelini düşündü. Fırladı oturduğu yerden sahneye, haykırdı: ‘’ İşte benim Umut deyeceğim Umut, işte benim oğlum deyeceğim Umut! ’’ dedi; bastı Umut’u bağrına; öptü, kokladı… Salona döndü: ‘’ Bir annenin, çocuğundan duymak istediği en büyük sözleri duydum, bugün burada. Anneleri en mutlu eden an, çocuklarının başarılarını gördüğü andır. Diğer konuşan çocukların anneleri burada olsa onların da aynı duyguları duyacağından eminim. Yine eminim ki onlar da duyacaktır; duydukları an aynı duyguları tadacak ve doya doya öpecektir.
Öğretmen Leyla:
- Öğretmenlerin de en mutlu olduğu an öğrencilerin başarılarını gördüğü andır; öğrencilerinde gördüğü büyük değişimi gördüğü andır. Öğrencilere verdiklerini geri aldığı andır. Bütün konuşmacı arkadaşlarınız bugün burada bize o duyguları yaşattı. Konuşmacılar içerisindeki Umut’taki olumlu değişiklikler asıl alkışlanması gereken bir başarı diyorum. Diğer gruplar alınganlık göstermez, sizler de uygun görürseniz ‘’ Umut Işığı Grubu’’nu I. seçelim.
Diğer grupların onayını alan Leyla Öğretmen, ‘’ Umut Işı Grubu’’nu I.ilan etti. Uzun süren ‘’Umut, Umut! ’ tempoları ve alkışların ardında Umut’a dönerek:
‘’ Sevgisini kazanmak istediğin tek öğretmenlerden ilki ben oldum ve ilk 5’i veren öğretmen. Sen çoğulların peşinde koş bugünden sonra. Senin çoğulları yakalayacağından koskoca bir dünya kuracağından eminim.’’ dedikten sonra sözü müdüre verdi.
Müdür:
- Sevgili öğrenciler, sizlerden bir tek şeyi önemle bilmenizi isterim; burada görmüş olduğunuz öğretmenlerden bir kısmı emekliliği gelmiş öğretmenler, bir kısmı mesleğinde emekliliğini yarılamış. Hiçbirinin sınav kazanma, meslek edinme ya da değiştirme kaygısı yok. Onların tek kaygısı sizlerin edineceği meslekler. Sizlerin kızdığı, dersini dinlemediği öğretmenlerinizin; sizin boşa geçirdiğiniz zamanlara ne kadar üzüldüğünü bilmenizi isterim. Öğretmenlerin en büyük sevinci, sizlerin başarısı; sizlerden verdiklerinin karşılığını başarı olarak görebilmek. Burada verdiklerimizin karşılığını fazlası ile bize gösterdiniz, bizleri mutlu ettiniz. Bizleri mutlu ederken kendinizi de anne babalarınızı da fazlası ile mutlu ettiniz. Bu mutluluğun altını çizerken bir kez daha vurguluyorum; nasıl ki başarılarınız sadece size bağlı kalmıyor bir başkalarını da mutlu ediyorsa başarısızlıklarınız, olumsuz davranışlarınız da aynı. Olumsuz davranışlarınızın siz farkına varmasanız da önemsemeseniz de anneniz babanız, biz öğretmenleriniz önemsiyor üzülüyoruz. Olumsuz davranışlarınızı sizlerin de önemseyip üzülmenizi daha doğrusu üzülmemeniz, bir başkasını üzmemeniz için yapmamanız gerektiğini bilmenizi isterim.
Nasıl ki başarı ve başarısızlık bir başkasını etkiliyorsa, bir umut ışı bir ulusu; bir ulusu aşarak tüm insanlığı aydınlatır. Burada yarışmacı arkadaşlarınızın hepsinde bu ışığı gördüm. Bu ışığı ömür boyu taşıyacağınızdan hiç kuşkum yok.
Okuduğunuz Sosyal Bilgiler Derslerini hatırlayın; bir çağdan bir çağa geçişi sağlayan tek bir kişi olabiliyor. Fatih Sultan Mehmet’i hatırlayın. Bir toplumdaki değişim rüzgarını bir tek kişi estirebiliyor. Bir Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırlayın… Bugün her birinizin büyük değişiklilerin öncüsü olacağını gördüm.
Bir çiçeği düşünün, bir tek çiçeğin tohumları… Koskoca bir bahçeyi güle donatır. Bir bahçe çiçeğin tohumları, binler bahçeyi güle donatır. Her birinizin toplumun geleceğini güle donatacak güçte olduğunu gördüm. Sizin adınıza, toplumun geleceği adına mutlu olduğumu, bütün öğretmenlerinizin aynı duygular içerisinde olduğunu bilmenizi isterim. Bir tek şeyi daha bilmenizi isterim: ‘’Bu vatanın sizin gibi gençlere ihtiyacı olduğunu.’’
Böylece o gün hiç sönmeyecek bir ‘’ Umut Işığı’’ yakılmış oldu.
Aynı gün Bilişim Teknolojisi öğretmeni Görkem Şahin, çekmiş olduğu videoyu düzenledi. Video Başlığı: ‘’ Umut Işıkları’’. Video sonuna; Gruplar, gruplardaki kişiler, altına okul adı, en altına kendi adını yazdı. Videoyu önce okul web sitesine koydu, ilk izleyen kendisi idi. Videoyu sonra Facebook’ta paylaştı.
‘’ Umut Işığı’’ videosu bir hafta geçmeden tıklama rekorları kırdı. Okula TV’ler gazeteciler akın akın gelmeye, Umut TV’lere, gazetelere çıkmaya başladı. Yayınevleri okul kütüphanesine kitap bağışlarında bulundu. Dershaneler başta Umut olmak üzere bütün yarışmacılara teklif getirmeye başladı.
TV’ler, gazeteler okulu, okul adı ile söylemiyor, söylemiyor; ‘’ Umut Işığı Okulu’’ olarak söylüyor, yazıyor.
Öğrenciler, öğretmenler, veliler; ‘’ Umut Işığı Okulu’’ olarak ifade ediyor.
Artık okulun isminin değiştirilmesi kaçınılmaz hale geliyor. Gerekli yazışmalar yapılıyor; okulun adı değiştiriliyor. Okulun adı: ‘’ Umut Işığı İlköğretim Okulu’’. Artık okul:’’ Umut Işığı İlköğretim Okulu’’ olarak okullar arasında yerini almaya başladı.
Okulun şeref köşesi yarışmacı öğrencilerin fotoğrafları ile süslendi. Fotoğrafların yan köşesine İbrahim Şahin’in ‘’Umut Işı’’ kitabı konuldu.. Konuşmacı öğrencilerin konuşmalarından derlenen bir de Okul Andı.
UMUT ŞIĞI OKUL
OKUL ANDIMIZ
Öğrenci olarak,Öğrencilik hayatım boyunca zamanımın hiçbir anını boş geçirmemeye, en iyi öğrenciler arasında yer almaya, umutları bölüp paylaşmaya, çarpıp çoğaltmaya; arkadaşlarımı, öğretmenlerimi sevmeye, öğrencilik sonrası yaptığım işin en iyi yapanı olmaya, bu yolda bir saniye durmamaya, hiçbir engelde yılmamaya, okulları başarıya- hedefe taşıyan bir merdiven olduğu bilinci ile her basamağına önem vermeye, her basamağını atlamadan tek tek çıkmaya, en küçük hedeften en büyük hedefe koşmaya, okullarda kaçırılan fırsatları hayatımın hiçbir evresinde bulamayacağımı bilerek hiçbir fırsatı kaçırmamaya; okulun, kitapların verdiği ışıklarla kendimi aydınlatmaya daha sonra içinde bulunduğum toplumu aydınlatmaya, bu uğurda hayatımı adamaya ant içerim.
İbrahim ŞAHİN
İbrahim Şahin 2Kayıt Tarihi : 10.3.2011 23:30:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Baskı aşamasında

TÜM YORUMLAR (3)