Senesi çok önemli değil,
nasıl başladığı da
ama, nasıl biteceği
çok, pek çok umurumda.
Düz bir yazı gibi hayatımız,
giriş, gelişme, sonuç.
Yaşamak adına yaşamdan sonra,
doludizgin yaşamalıyız gelişmemizi
ve yaşatmalıyız
Ne kadar uzun ve bereketli olursa
doğru ve yanlışlarıyla gelişmemiz
o kadar kutlu olur, mutlu olur sonuç
ve bırakmak kalanlara,
mutlu yarınlar adına,
bırakmak bir nefes
rüzgarların ardına
güneşli yarınlar adına.
Senesi çok önemli değil,
nasıl başladığı da
ama nasıl biteceği
çok, pek çok umurumda
oturdum bir martının kanadına
ve uçtum bütün bir yaz,
güneşli günlerde
güneşle yanarak,
yalınayak
kimi zaman yarin esmer teninde,
kimi zaman kumsalda, teknede
kimi zaman da buz gibi rakı kadehlerinde,
henüz yaşımın yirmisinde.
Senesi çok önemli değil,
nasıl başladığı da
ama nasıl biteceği
çok, pek çok umurumda
zonklayan kafamın derinliklerinde
uyandım kabus içinde,
anamın telaşlı sesiyle
ve doğmamıştı henüz güneş,
akşamdan kalma yorgun gözlerime
korktum ilkin, acep kim gide bu devr-i alemden,
sıra kimde,
önce dedemi kaybetmiştik,
hacı ali ayyıldız’ı
adı gibi adamdı,
salasını okuyan da ağladı,
hem okudu, hem ağladı
ve anam,
canım anam
o gün bu gündür gözleri yaşlı,
hep ağlamaklı
sonra anne annemi kaybettik,
anam hala o’nun nasihatlerini anlatır,
korkum havada asılı kaldı,
mesele başka,
yaş gelmiş yirmiye,
babam araştırmış, “niye çağırmazlar bu adamı askere” diye,
bizim peder,
hep der
askerden kaçan iflah olmaz diye
iflahsız ben, iflah olayım diye,
göndertti askere,
ve elli beş ekran soniye
oğlum var bahriyede
ve bitti martının kanatlarındaki rüya,
alnımın ortasında bir güneşle,
dolaştım denizlerde,
Karadeniz, Akdeniz ve Ege
milyonlarca martı gördüm çığlık çığlık,
binemediğim kanatlarına bir daha
ve makine telgrafta ellerim,
vardiya amirinde kulağım,
yarım yol, tam yol ileri
ve dümen suyunda gözlerim,
öndeki destroyerin
ve İsrail açıklarında,
belimizde alesta gaz maskeleri,
camları kırık,
lastikleri kopuk
taşıdığımız görülmeli!
vuruyor ırak,
kuveyt’i, israil’i
çıplak gözle dahi görebiliyorduk
petriot ve scud füzelerini
menşei elli yıldızlı bayrak
ve son teknolojiyle öldürür
elli yıldızlı bayrak bebeleri, Hiroşima’da olduğu gibi…
sattığı silahlarla savaştırıyor, ırak’ı, israil’i ve kuveyt’i
ve Kuveyt yemidir ortadoğu’nun yeni haritasının
ve yoksulluktur kobayı teknolojinin,
yeni kimyasal silahlarıdır amerika’nın
doğmamış bebeler üzerinde denenen
yeni kimyasal silahlarıdır burjuvanın
belimizde bozuk gaz maskeleri
ve bozuk olan sadece eratın maskeleridir
geçiverdi beş yüz elli gün,
alnımda güneş
ve martının kanatlarında yüreğimle
* * * *
Senesi çok önemli değil,
nasıl başladığı da
ama nasıl biteceği
çok, pek çok umurumda
on dört saat uçtum
yanağına komünizmin
ve mönüde ıstakoz vardı,
yanında beyaz şarap
hong kong üzerinden,
feribot ve beş saatta güney çin,
sarı çin,
halkın cumhuriyeti çin
öğrenmeye gittim uygulama tekniklerini
kapitalizmin
zavallı çin,
insanlarını kölesi yapmış,
ucuz iş gücüyle
uluslararası ticaretin
ve çamaşır makinesi yok evinde,
sanayi şehrinde jiangmen’de
lin sin san ustanın
ve sarı benizli kardeşlerimin kadınları,
doğuramazlar ikinci bebeği,
bir ananın en kutsal hakkı,
doğurma hakkı,
alınmıştır kanunla
sarı benizli kardeşlerimin kadınları,
servis yaparlar etlerini, burjuvalara
lüks otel odalarında
zaten çağlar boyunca yemedik mi etini ırkımızın,
ne yürek bıraktık, ne beyin
ne de loji
* * * *
Senesi çok önemli değil,
nasıl başladığı da
ama nasıl biteceği
çok, pek çok umurumda
denizlerinde hayatın
gidiyorduk pupa yelken,
soğuk ve güçlü rüzgarlarıyla
kuzey denizlerinin
ve ağzımızda yakıcı tadı
babamız, ben ve sen,
hele sen
seren direğimizdin,
rüzgarların olanca yükünü taşıyan,
kurnaz ve korkunç akıllı, biraz da merhametsiz
ve birbirimizi bütünlüyorduk,
yani kardeşim,
ikimiz, iki ayrı can
ve tastamam bir adam
ve kardeşim,
kırılıverdin ince bir dal gibi,
ve ölümün,
bizi de çekti
korkunç ve soğuk yalnızlığına
ve o gün bu gündür,
hasret kaldık, gülmeye
katıla katıla
yaşadık tam dokuz sene çığlık çığlığa
yaşıyoruz
ve anamız,
gelinliğinin renginde saçlarıyla,
kederli gözlerinde akmaya hazır yaşlarıyla anamız,
her motosiklet geçtiğinde evimizin önünden,
haykırır, haykırır, haykırır,
bastırır sesini motorun,
hasret çığlıklarıyla
Sinan KAVRAK
Beykoz, 2002
Kayıt Tarihi : 7.8.2007 11:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Sinan Kavrak](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/08/07/umurumda.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!