Odamı aydınlatan lambanın feri çoktan sönmüş. Sensizlikte tıkanıp kalan ışıklar daha fazla aydınlatamıyorlar yüreğimi. Nereye baksam karanlık. Nereye baksam yokluğunu görüyorum. Fakat gece bir türlü beni sensizliğe ikna edemiyor. Uyuyamıyorum. Parmaklarım yokluğunu yazmaktan öylesine yorulmuş ki kendi uzuvlarıma bile kendi emirlerimi dinletemez oldum. Onlar bile sensizlikten bitkin ve çaresiz. Onlara yazmaları için bir güç, bir umut gerek. Ben umudumu istiyorum.
Kalem bile çoktan satırları tüketmiş. Yokluğunu yazmamakta direniyor nedense. Sevgine susamış masamda bağırmak için beklese de yüreğimin artık çığlık atacak sesi kalmamış. Yüreğime bir ses, kalemime mürekkep gerek. Ben seni sevdiğim yankılarımı istiyorum.
Sevgin öyle bir hal aldı ki artık canımı yakıyor. Dudaklarım ne zaman o yok dese kanıyor. Belki susuzluktan belki sensizlikten olacak çatlamış çirkin görünüyorlar.
Sanki yüreğim kendi bileklerini kesen bir cellât ve son duası sen. Bana bir dilek gerek.
Ben dualarımın kabulünü istiyorum.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.