ÜMMETİ BİTİREN HASTALIK TEFRİKA
Vahdetten eser yok bir avuç halkın içinde!
Post üstüne hem kavgasının hepsi nihayet
Halamı boğuşmak! Bu ne gaflet ne rezalet
(Mehmet Akif Ersoy)
Arapça da Fe-Re-Ka kökünden türedi; fırka kelimesi iki şeyi birbirinden ayırmak,ayrı olan özelliklerini, meziyetlerini ve imtiyazlarını ortaya koymak,manasına gelir.Kavram olarak Kuranı kerimde ve Sünnet literatüründe fırka kavramı birbirinden tamamen ayrılanları ve farklı itikatlara sahip olanları ifade etmek için kullanılmaktadır.(Bkz:Yusuf Kerimoğlu:Kelimler Kavramlar c:2,s:43)
Yine bu kelimeden türedi tefriğ ise ayırıp çoğaltma manasına gelir.Bu şekilde bir ayrım sonucunda çeşitli vücut veya gruplar ortaya çıkar ve birbirinden koparlar.(Ali Ünal Kuran’da Temel Kavramlar s:401)
Önceki ümmetleri ve bizi zaafa ve zillete düşüren en mühim maraz şüphesiz ki ihtilaf ve tefrikadır.Tarih boyu İnanç toplulukları bu maraz sebebiyle evvela ihtilafa ve cedele daha sonrada birbirinde tamamen uzaklaşmaya ve bağlarını kesmeye gitmişlerdir.Neticede bu ayrışma inanç birliğini bozmuş,güçten düşürmüş,düşmanları ve şeytanları ise İnanlara karşı ümitlendirmiş ve güçlendirmiştir.bu daha önceki inanç toplulukları için böyle olduğu gibi peygamberin vefatından kısa denilebilecek bir süre sonra Müslümanlar içinde maalesef böyle olmuştur.Neticede İslam peygamber(s.a.s) dönemindeki inanca bağlı kardeşliği ve birlikteliği(uhuvvet ve Fütüvvet) dayalı hakimiyetini kaybetmiş yerini başlangıçta kültürel anlamda nispi bir temsiliyet sergilese de zamanla aslından ve özünden uzaklaşan bir yapı almıştır. Bu yapının ideali ve ittihadı(İslam birliği) gerçekleştirmesi bir yana ayrılıkları daha da körüklemesi neticesinde değişik coğrafyalarda İslam’ın tamamen milli ve örfi kültüre dayalı bir niteliğe ve temsile bürünmesi ve en son iki yüz yıldan beride fitne ve tağut’i güçlerin bütün yeryüzünde ve Müslüman’ım diyen bu kitleler üzerinde hakimiyet kurması ile neticelenen bir dünya düzenin oluşması ile süreç tamamlanmıştır.Bu netice aslında ilahı yasa dediğimiz Sünnetullah’a uygundur.Çünkü Allah hayatla ilgili sosyal yasalar koymuş ve kullar kendi yaptıklarının sonucunu yine kendileri katlanmak koşuluyla kendileri belirlemiştir. Allah’ın sosyal yasaları İnanan ve inanmayan ayrımı gözetmeksizin bütün toplumlar için eşit ve adildir. Allah inananlara bu konuda bir torpil ve tarafgirlik yapmaz.Bazılarının düşündüğü gibi şartları gerçekleştirilmeyen konularda sırf inançlı olmak bir yardım sebebi olmadığı gibi hiçbir konuda önceden toplumları zorlayıcı yada yönlendirici bir yazgı da yoktur. ‘Bir millet kendi durumunu değiştirmedikçe Allah’ın onlar hakkındaki hükmü değişmez.’genel kaidesi bütün inanan yada inanmayan toplumlar için bir değişkenlik göstermeyen ilkedir.Yardım ve inayet konusu ise istisnai ve yine belli koşullara bağlanmış(Samimiyet ve ihlas) bir değişmezliğe sahiptir.Tefrika ile ilgili genel kaide ve sonuç mealini vereceğimiz şu ayetle bildirilmiş ve sakındırılmış bir sosyal gerçeklik ve ilahi neticedir. ‘Allah’a ve elçisine itaat edin,birbirinizle çekişmeyin,yoksa korkuya kapılırsınız,devletiniz(Gücünüz) gider.sabredin çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.(Bkz: Enfal:46) Bu ayeti tefsir eden Seyit Kutub’un yaptığı tespitler hakikaten önemlidir: ‘İnsanlar ancak birden fazla komuta ve direktif merkezine uymak durumu ile karşı karşıya kaldıklarında görüş ve düşünceleri yönlendirici olarak insan arzusuna itaat ettiklerinde,çelişkiye düşerler.İnsanlar Allah’a ve Peygambere teslim oldukları zaman karşılaşılan sorunlara ilişkin olarak birbirinden farklı bakış açılarına sahip olsalar bile aralarındaki çekişmenin en baştaki gelen sebebi ortadan kalkmış olur.çünkü çekişmeye neden olan insanların farklı görüşlere sahip olmaları değildir.Gerçek ortaya çıktığı halde insanı,görüşünde ısrara sürükleyen ihtirastır,arzudur.(Fizilalül Kuran c:5 s:111) Demek oluyor ki bir ümmeti güçten düşüren şey tefrika ve bunun temel sebebi ana kaynağa(Vahiy) dayanmayan beşeri arzu ve ihtiraslardır.Konu Müslümanlar olunca bu günkü durumun sebebini tespit etmek zor olmasa gerektir.Ümmet birleştirici olan ana kaynağı(Kuran ve Sahih sünnet) bırakmış kişisel ihtiras ve arzularına tabi olma neticesinde artık bir araya gelmelerini imkansız kılan ihtilafların ve ayrılıkların içine yuvarlanmıştır.Oysa Allah önceki ümmetlerin bu durumuna dikkat çekerek Muhammet (s.a.v) ümmetini uyarmaktadır. ‘Allah katında din İslam’dır.Kitap verilmiş olanlar,kendilerine ilim (Vahiy) geldikten sonra sırf aralarındaki aşırılıktan ötürü ayrılığa düştüler.Kim Allah’ın ayetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah hesabı çabuk görendir.(Al-i İmran:19) demek oluyor ki; ‘İnsanlar kendi çıkarlarını korumak yada nefislerini yüceltmek için dine bazı şeyler eklemişlerdir.Çıkarlarına uymayan bazı bölümleri ise dinlerinden (Kitaplarından) çıkarmışlardır.Belirlenen sınırları aşmak,adaletsiz kazanç,imtiyaz ve haklar elde etmek istedikleri için (dinin içinde) yeni dinler icat etmişlerdir.Böylece bu dine tabi olan kişiyi kendi istek ve arzularına uydurmak için doğru dinin prensipleri,inançları ve emirlerinde değişiklik yapmışlardır.(Bkz: Mevdudi Tefhimul Kuran:c:1 s:245) yani kalbi hastalıklar olan kin,haset,haksız uygulamalara ve arzuların peşine takılmak gibi zaaflardan meydana gelen ayrılık ve ihtilaflar bunların neticesi olarak ta tefrikaya sebebiyet veren çekişmeler.. ‘Kendilerine İlim(Vahiy) geldikten sonra ayrılığa düşmeleri ancak birbirini çekememekten oldu.’(Şuara:14)
İnsanların derecelerini,uygulamaların mahiyetlerini ve bunlara bağlı konumların belirlenmesi konusunda ölçünün kaçırılması ve aşırıya gidilmesi tefrikaya sebebiyet veren zafiyetlerin başında gelmektedir. ‘Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını,papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i Rab edindiler.Oysa bir tek Allah’a kulluk etmekle emir olunmuşlardı.’(Tevbe:31) Geçmişte olduğu gibi bu günde en büyük zaaf gerek peygamberin gerekse de alimlerin yada din adına ululanan şahısların konumlarının Kitabi ölçülerin dışına taşırılarak dini otoritenin ölçülerinin aşılması meselesidir.
Farklı fikir, felsefe ve inançlar ve de mistik düşüncelerin etki ve ekseninde dinin yorumlanması da dinde ciddi sapmalara ve ihtilaflara sebebiyet veren hususlardır.Kuranın bu konudaki uyarısı oldukça açıktır: ‘Ey Ehli Kitap! Haksız olarak dininizde taşkınlık etmeyin.Daha önce sapıklığa düşen,pek çok kimseyi doğru yoldan saptıran ve doğru yoldan ayrılmış olan bir milletin heveslerine uymayın.’(Maide:77) Hem İsrail oğulları sihir ve efsun kültürü olan Kabaladan etkilenerek kitaplarını o eksende yorumlayarak Yahudileşmiş, Hem de Hıristiyanlar; Telmih fantezileri ve Yunan felsefesinden etkilenerek ilk dönemdeki peygamber öğretisinden uzaklaşarak Romanın çok tanrıcı itikadına dönüşen yeni bir din oluşturmuşlardır.
Hak olan hükümleri ya bilgisizlikten yada kütü maksatlarla tevil etmek,bazı hakikatleri unutmak, hükümleri uygulamadan kaldırmak suretiyle unutulmalarını sağlamak gibi olumsuz tavırlarda tefrikanın ve ayrışmanın temel sebeplerindendir. ‘Onlar sözlerin yerlerini değiştirdiler.Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular.’(Maide:13) Ehli kitabın bir kısmı hükümlerin lafzını tahrif ederken bir kısmı da bazı kavram ve hükümlerin içeriğini çarpıtmak suretiyle yanlış anlaşılmalarını sağladılar.halk kitapla ilgilenme noktasında lakayt kaldığından ve de bilginler bu bilgisizliği kendi otoriteleri açısından kullandığından ya kendi düşüncelerini onlara din diye empoze ettiler yada dinin hükümlerini onlardan saklayarak onların ihtilafa ve zanna tabi olmalarına sebebiyet verdiler bu da din adına sapmalar ve hurafeler çıkmasına zemin hazırladı.Bütün bunların en bariz sonucu da tabi ki tefrika oldu. Bu Ehli kitap için neye mal olmuş ise aynı davranışta olan Müslümanlar içinde aynı sonucu vermiştir ve vermekte.
Kitabi(vahiy) olmayan kültürün ve adetlerin (Bidat) dinin asılları arasına sokulması ayrışmanın(tefrika) diğer bir sebebidir. ‘Onlardan bir takımı kitaptan olmadığı halde kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler..’(Al-i İmran:78) bu çoğu zaman din bilgini olarak tanınanların ya kendilerinin bu gibi hususları farklı niyetlerle dinin asılları gibi göstermesi yada bu gibi hususların dine girmesine toplumsal baskıdan dolayı karşı çıkmaması neticesinde meydana gelir öyle ki zamanla bu yanlış ve türedi kültür dinin aslı haline gelir buna karşın dinin asılları ihmal edilir ve unutulur.
Dinin asılları ve üzerinde birleşilmesi gereken temel meseleleri dururken ayrıntıda ve dinin aslından olmayan bir çoğu içtihad-i yada düşünsel olan meselelerdeki ihtilafların öne çıkarılması da temel ihtilaf ve ayrışma (Tefrika) nedenlerindendir. ‘Ama kendilerine kitap verilenler,onlara apaçık belgeler geldikten sonra ayrılığa düştüler.Oysa onlar doğruya (Tevhide) yönelerek,dini yalnız Allah’a has kılarak ona kulluk etmek,namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı.Dost doğru olan din de budur.’(Beyine:4-5) Özellikle Kuran ve sahih sünnet unutulup bunların yerini bidat ve hurafeler yada şahsi yorum tevil ve tefsirler almıştır.Maalesef sonradan din, Kuran ve sahih sünnet yerine bu şahsi yorum ve teviller yada görüşler üzerinde değerlendirilir ve anlaşılır olmuştur.Bu tarihsel yorumlar en başta dinin evrenselliğini öldürürken tefrikanın kaynağı olmasına da zemin hazırlamıştır.Kitap ve Sünnet delil olmaktan çıkmış şahıslar, rüyalar,burhanlar,keramet ve menkıbeler delil haline gelmiştir.
Allah (c.c) ve dinin asılları hakkında asılsız ve Tevhitle uyuşmayan inanç ve fikirlerin benimsenmesi tefrikanın diğer mühim sebeplerindendir. ‘Yahudiler Allah’ın eli sıkıdır(Cimri) dediler.Dediklerinden dolayı elleri bağlansın ve lanet olsunlar.Hayır onun iki eli açıktır.(Cömert) Nasıl dilerse öyle sarf eder.’(Maide:64) ‘Ey ehli Kitap! Dininizde aşırıya gitmeyin ve Allah hakkında gerçekten başkasını söylemeyin.(Mü’min:52-53) ayetler toplum ve inançlar düşünülerek okunduğun da bu tip sapmaların sadece Yahudi ve Hıristiyanlarla alakalı olamayıp Müslümanım diyenlerde de çok rastlanan aşırılıklar olduğu görülür.Vahdeti Vucut,Rabıta, Hulül v.s türü inançlar İslam’a da bu şekilde sokulmuştur.Bütün bu sapmaların ümmeti farklılaşmaya ve asıldan uzaklaşarak tefrikaya ilettiği açıktır.
Önemli sebeplerden biriside dini parçacı yaklaşımdan dolayı bir bütün olarak algılayamama problemidir. ‘O,ortak koşanlardan olamayın ki; onlar dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular.Her parti(Grup) kendi yanındaki (Kitapla) övünüp sevinmektedir.(Rum:32)
Fırkaların her birinin kendini temsiliyet noktasına koyarak diğerlerini batılda görmesi (Tekfir) gibi bir katı anlayış yada imanı sadece ikrardan ibaret görerek şirk olan hususların imana hiçbir zarar vermeyeceği gibi sulandırılmış bir itikada(İrca) bürünmesi tefrikayı tetikleyen bir etkendir. ‘Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.(Bakara:113)
Milliyetçilik ve tarafgirlik düşüncesi beklide hakkı ve vahdeti engelleyen en mühim sebeplerin başında gelir demek mümkündür. ‘Milletle övünme(kavmiyetçi tarafgirlik) ve çokluk sizi o kadar sapıttı ki kabirleri(ölmüş akrabaları) saymaya kadar bunu götürdünüz.’ (Tekasür:1-2) İslam’ın daha ilk asırlarında başlatılan(Peygamberin ölümünden kısa sayılabilecek bir süre sonra Ali Muaviye çatışmaları) asabiyet kavgası ve davası; bu durum Müslümanların bir araya gelmelerini bu güne kadar mümkün kılmamıştır.Oysa bu konuda ölçü açıktır. ‘ Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.’(Hücürat:13)
Tefrikanın önemli sebeplerinden biriside dinde bilgiye dayanmayan tartışma ve cedeldir. ‘Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.’ (Şu’ra:16)
Beklide tefrikanın en baş sebebi diyebileceğimiz sebebi en son zikrediyoruz bu sebep
İhtilafı ve tefrikayı aradan kaldırma konusunda kuran ve sünnetin hakemliğini fark edememe yada bu hakemliği reddetme meselesidir.Oysa Allah: ‘ Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.’(Nisa:65) , ‘Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a (Kurana) ve Resul'e(Sahih Sünnete) götürün (onların talimatına göre halledin): bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.’(Nisa:59) Maalesef bu gün müslümanım diyenler Kuran ve sünnet denildiği zaman biz onları anlayamayız deyip işten sıyrıldıklarını zannettiklerinden tefrikayı çözme ihtimalleri de imkansız gibi gözükmektedir. Oysa Allah kitabını yüzyıllardır bir birini öldüren Araplar için birleştirici bir bağ kılmış ve Araplar bu bağ sayesinde kardeşler olmuştur. ‘Hep birlikte Allah'ın ipine (Kuran’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.’(Al-i İmran:103) Dün bu birlikteliği ve kardeşliği sağlayan Kuranda aynı birleştirici potansiyel mevcuttur,yeter ki Müslümanlar bu potansiyeli aktif duruma getirecek niyet ve çabayı ortaya koysunlar.
En az yukarda sıralamaya çalıştığımız sebepler kadar önemli bir sebepte müslümanım diyenlerin kendilerini Müslüman ismi dışında isimlerle nitelemeleridir.Gerek mezhep gerek meşrep ve tarikat isimleri ile anılmayı kimlik haline getiren Müslümanların bu tavrı adeta tefrika ve hizipleşmelerin tabelaları niteliğinde vahdetin önünde büyük bir engel olarak durmaktadır. ‘(İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve 'Ben müslümanlardanım' diyenden kimin sözü daha güzeldir? ’ (fussilet:33) evet bun ayet davetin ve vahdetin adresini ve ismini belirlemiş ve şuncu buncu tabelalarını yıkmıştır.
Yine bunlar dışında Allah tarafından tefrikaya sebebiyet veren Müslümanlar arasında düşmanlığı ve ayrışmayı tetikleyen tavır ve davranışlar Kuranda muhtelif Ayetlerde uyarı konusu yapılamkatadır.
‘ Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir. (Hücürat:11) , ‘Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.’(Hücürat:10) ‘Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir’(Hücürat:12) zikredilen bu ayetlerdeki hastalıkların bu gün çok yaygın bir biçimde Müslüman toplumlarda genel ahlak haline geldiği bir vakıadır.Bize düşen insanları hakka ve adalete ve bu ölçülerin kaynağı olan Kurana davet etmektir bu anlamda tevhidi şuura sahip olan Müslümanların arasını bulmaya çalışmaktır. ‘Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.’(Hücürat:9)
Sonuç olarak şunu söylememiz gerekir ki bütün bu hastalıkların ortadan kalkması Müslümanların meselelerini ana kaynaktan çözmelerine bağlıdır.Allah ve Resülü dışında hiçbir otoritenin olmayacağı hakikati müminim diyenler tarafından fark edilmeli.Hepsinden önemlisi Müslüman olmanın hiçbir koşulsuz ve sınıfsız kardeş olmak anlamına geldiği bilinmelidir.Bu sağlandığın da hem Allah’ın rızası sağlanacak hem de Müslüman toplumun üzerindeki zillet ve sömürü ortadan kalkacaktır. ‘Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.’(Mücadele:22)
Yusuf Aygün İLAHİYATÇI
Kayıt Tarihi : 12.11.2008 14:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
BU YAZIYI 1994 YILINDA YAZI DİZİSİ OLARK BAŞKA BİR DERGİDE YAYIMLAMIŞTIM KISALTARAK VE BAZI DEĞİŞİKLİKLER YAPARAK YENİDEN ARZEDİYORUM
Allah c.c. tefrikadan ümmet-i Muhammedi muhafaza buyursun.
Büyük bir emeği olan eserinizi tam puanla selamlıyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
100+listem.
Selam ve dua ile.
Önder GÜL
Hz. Allah kalemizi keskin, okuyanlar üzerinde tesirini halk etsin.
Üçüncü tam puan bizden..
100+anto.
Selam ve dualar...
Onun tarafı ise islamdır.Ne mutlu olabilene..
TEBRİKLER...
TÜM YORUMLAR (9)