DAĞLAR (2)
Bir koyun sürüsünün içinde
Çan sesine karıştınız mı alacakaranlıklarda
Bir münzevi kavaldan gurbeti peyleyen
Çobanla yarenlik ettiniz mi?
DAĞLAR YANIYOR
Tutuştu dağlar alev alev düşen her yaprak
Güneş! Tepeden yorgun ışığınla hele bak
Ne o güller çiçekler, ne kuşlardan eser var
Dereler gürül gürül, kara topraksa ağlar
DALGALAR KISALDI
Gözyaşları dalga dalga vururdu
Bu gece pek sessiz ağlıyor deniz
Çarpan yüreğiniz birden dururdu
ELLERİ NASIRLI KIZLAR
Uçsuz tarlalarda kızıl başaklar
Sarı alevlerle yanar dururmuş
Tarlalar saçını rüzgârla tarar
Yüzlere bir alev gibi vururmuş
GENÇ ÖLÜM
Kızıl gazeller düşmüş bahçesine bağına
Ak kefenler bürümüş mor sümbüllü dağına
Al kanlı hançer vurmuş serde gençlik çağına
Gayrı ko-gidem bizim eller bana yabancı
GURBET KUŞLARI
Kuşlar, ah kuşlar!
Gurbet kafesinde; gönlü kırılmışlar.
Yılların yorgunu ırgatların sırtında
Yükselir şu taze bahar
HALİÇ’TE BİR KIZ
Haliç Köprüsünde akşamüstü
Bir kız; daha on beşinde
Bıraksalar yaşayacaktı
Bırakmadılar
İNSANLIK – SEN
İnsanlık bir denizse, sen denizde ada
Belki ücra bir koy, bir kayalık
Ya da rüzgârla kabaran kıpır kıpır dalgada
Köpük yumağı, yalnız bir kaparcık
KANIYORUM
Gök’ummanım tutuştu; kızıl köpükler
Bulutlara değdikçe yatamıyorum
Ölüm şimşek misali kınında bekler
KARADENİZ
Billur gibi bir hava, rüzgâr ılık ve deniz
Neşe dolu, oynaşır, gözlerini görseniz
Mavi derinliğinde mutluluğun resmi var.
Şu güzelim denizin ne de kötü ismi var
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!