Uluğ Çelik Şiirleri - Şair Uluğ Çelik

Uluğ Çelik

Güzelin Cefası

Hasretine dayanacak gücüm yok
Tek bir yaprağım yok.
Sabretmeye tahammülüm,
Beklemeye kudretim yok.

Devamını Oku
Uluğ Çelik

KİMSESİZ BİR KELİMENİN MASALI
(Bu masal kadim bir geçmişe sahip bir kelimenin masalı.Bakalım o çok duyduğumuz,tanıdığımızı zannettiğimiz,sahiplendiğimiz ama aslında genellikle kimsesiz kelimeyi tanıyabilecekmisiniz?)

Onun hikayesi insanlığın yaratılışından bile eski,belki insanın yaratılma sebebi... O bize bahşedildiğinden beri çoğu insan onu anlayamadı,yaşadığını,tanıdığını, zannetti,evinde misafir etti bir süre ama fazla kalmadı orada çünkü evsahibi onu ilk günkü gibi üstün tutmadı evinde.İlk gün büyük bir sevinç ve neşeyle karşılanan misafir bir süre geçince evde yalnız hissetti kendini.Çünkü başka kelimeler de doluşmuştu eve hem de onun pek de hoşlanmadığı kelimelerdi onlar.Kendinden üstün tutuldular evsahibince ve o kelimelerde ona pek dostça davranmadılar.İlk günlerdeki evsahibinin muhabbeti diğer kelimelere kaymaya başladı.Başköşedeki yerine göz koydu diğerleri evsahibi bu durumu farketti fakat sessiz kaldı yüzünü çevirdi ondan.Kimmiydi o davetsiz misafirler? Onların adlarını vermeye kalksak yerimiz yetmez.Birkaçını sayalım o zaman.Dünya kelimesi mesela.Çok süslü,çok zengin,çok çekici,muhabbetiyle diğer kelimeleri ve evsahibimizi kendine çekiveren bir hali vardı.Ne zaman geldiğini hiçkimse bilmiyordu,belki de hiç kimse gelmeden o oradaydı.Ama masalımızın kahramanından hiç hoşlanmazdı o evde ismini duymak bile istemezdi.Herkes onun kulu kölesi olmalı ve asla diğer kelimelere bakmamalıydılar,onları düşünmemeliydiler bile.Bencildi ama çekiciydi.Bizimkine düşmanlığı ise çok eskilere dayanırdı.Yönünü ona çeviren herkes bizimkinden uzaklaşır onun kölesi olurdu.Güzelliğine aldanan herkes kendini kaybeder ve çok zor ayılırdı sarhoşluğundan.Arkadaşları da onun sadık hizmetkarıydılar.Benlik vardı mesela yanından ayrılmazdı Dünyanın.Dünya bizimkinden nefret ettiği kadar aksine onu çok severdi.
Gelelim lafı uzatmadan bizimkine.O geldiğinde evsahibi şölenler düzenlemişti onuruna günlerce.O kadarki başka evsahipleri şaşırmışlardı evsahinin bu tutumuna.Onu yıllardır bekliyordu ve gelmişti O.Çok davet etmiş ama uğrayamamıştı o eve.Geldiğinde harap olmuş bir ev bulmuştu ama gelişiyle ev aydınlanmış,çiçekler açmış pencerelerinde,bahçedeki ağaçların dallarında envai çeşit kuş ve bülbüller en güzel nağmelerini,en güzel bestelerini yapar olmuşlardı.Diğer evlerden içiyle de dışıyla da çok farklı ve çok güzel olmuştu ev.Gökkuşağının bütün renklerini yaşamıştı ev.Evsahibimiz yıllardır beklediği,gözlerini yatırıp uzaklara ah çektiği,bazen hiç gelmeyecek diye kahrolduğu,ağladığı misafirine kavuşmuştu.O günleri hatırladığında şimdiki durumuna anlam veremiyordu kelimemiz.Şimdi evin içinde bir eşyadan farkı yoktu ve evsahibi de o ilk günlerdeki coşkusunu yitirmişti artık.Artık gitme vaktinin geldiğini düşündü kimsesiz kelimemiz.Bir seher vakti geldiği şölenli,şaşaalı günün aksine sessizce süzülüverdi kapıdan.Arkasına dahi bakmadı çünkü çok kırılmış,incinmiş,hakarete uğramıştı.Suskun ayrılışından sonra bir daha o eve uğrarmıydı bilmiyordu.Nefret de etmiyordu evsahibinden çünkü insanları çok severdi o.Asla onlardan nefret edemez çağrıldığı ve hakedildiği eve misafir olurdu o.Şimdi gidiyordu coşkuyla karşılandığı evden sessizce ayrılıyordu.Ve bir seher vakti başka bir eve doğru yola koyuldu,başı önünde,kırgın ama umutsuz değildi.Belki yeni evsahibi ona daha güzel davranır,belki de yıllarca kalabilidi yeni evinde kimbilir.
Evsahibine ne mi oldu.Hiç sormayın halini,yokoluşunun ve bitişinin başlangıcındaydı o.O sabah uyandığında dün geceki eğlenceden yorulmuş bedenini güçlükle kaldırdı yatağından.Garip bir sessizlik vardı evde, bahçede kuşlar ötmüyor,renkleri yokolmuş bir ev,sessizliğe gömülü odalar ve oraya buraya dağılmış dün geceki eğlenceden kendisi gibi bitap düşmüş kelimeler yatıyorladı heryerde.İğrendi dün geceki eğlence arkadaşlarından,yüzleri çok çirkin gözüküyordu.O süslü Dünya bile çok şuh,alımlı bir kadınken çirkin,suratsız,yaşlı biri olmuştu sanki.Eski alımlı halinden eser yoktu.Hemen odaları hızla dolaştı çoktan gitmiş olan EVSİZ KELİMEYİ aradı ama bulamadı.Gözyaşlarını tutamadı,kahretti kendine Ev bir harabeye dönmüş,misafirler ise iğrenç halleriyle evin kasvetini daha da ağırlaştırmışlardı.Kapıya yöneldi umutla.O da ne! ..Bahçenin hali evden de kötüydü.Ağaçlar kurumuş,kuşlar ve bülbüller terketmiş,yıkık bir virane olmuştu bahçe.Anlamıştı artık Kimsesiz Kelimenin belki bir daha dönmemek üzere evi terkettiğini.O gün diğer kelimelerle evi ve bahçeyi düzenlediler ama eskisi gibi olmuyordu nedense.Halbuki evin eski halindeki herşeyi tekrar yerine koymuşlar ve düzenlemişlerdi.Ama sanki ruhu yoktu evin,birşeyler eksik kalıyordu hep.Çok uğraştılar, diğer kelimelerle ama o eksiğin ne olduğunu kimse bilemedi ve düzeltemedi. Hepsi bir usta gibi ben düzeltirim dedi işe koyuldu ama hiçbiri beceremedi eski haline getiremedi evi.Dünya bile aralarında en iddalı olanı olmasına rağmen o da yakalayamadı evin eski güzelliğini.Yoruldular ve vazgeçtiler.Unutmak için bir eğlence tertip ettiler o gece.Başka kelimeler de geldi sırf bu eğlence için.Çok sönük geçti eğlence.Ev kalabalıktı,eğlence için herşey tamamdı ama evsahibinin nedense neşesi yoktu. Çok geçmeden yeni misafir kelimeler evi yavaş yavaş terketti.Kalıcı olanlar da elveda deyip ayrıldılar evden.Geriye o kadar süslense de çirkinliğini örtemeyen Dünya ve birkaç arkadaşı kaldı.Evsahibi günlerce aynı şeyi yaptı Diğer kelimelerle evi yeniden düzenliyor gece çökerken eğlence düzenliyor ve yalnızlığını ve terkedilmişliğini unutmak için içiyor içiyordu.Ertesi sabah da aynı yıkık eve uyanıyorlardı hep birlikte.Olmayacaktı,olmuyordu işte O gittiğinden beri evdeki eski renk,eski tat,eski hava asla yerine konamadı.Evsiz kelimenin gelmeden önceki halinden daha da kötüydü ev ve evsahibi...

Devamını Oku
Uluğ Çelik

NEDEN HEP KARINCA HAKLI?

Bize öğretilenlerin hepsi
Kesenkes doğru mu?
Durup arada
Düşünmeliyiz bunu.

Devamını Oku
Uluğ Çelik

ONDAN SONRA NE KALDI ELİNİZDE?

Ondan sonra ne kaldı elinizde? Yoksa onlardan sonra mı demeliydim? Onlar kimler mi? Giderlerken bizden bir şeyler götürdüğünü sandığımız kişiler…Ama benim kastettiğim bizi terk eden güzeller ya da yakışıklılar…Çok olabilir hayatınızda ama benim çok değildi.Bir kişiydi o. Aşina güzeller değil, güzeller içindeki müstesna güzel.Bir kişidir o ya da bilemediniz birkaç…
Neler götürdü sizden? Gülümsemeyi,ruhunuzdan bir parçayı,hazlarınızı ve daha neler neler… O gittikten sonra şarkılar, çok sevdiğiniz mısralar,koklamaya doyamadığınız çiçekler artık haz vermez oldu mu size? .Antika dükkanınızda tozlu raflarda yerlerini almaya başlarlar birer birer…
Elinizde ne kaldı? Arabesk olacak biraz ama bir kırık kalp,vazonuzda solmuş bir çiçek,ellerinizin ve yüreğinizin dayanılmaz boşluğu,bohem bir hayat… Peki ya biz öyle zannediyorsak? Güzelliklerin onunla gittiğini zannediyorsak? Tükendiğimizi zannediyorsak?
Evet işte bence zannediyoruz sadece.Ve zannettiklerimizin çoğu doğru değildir…Sadece zandırlar.

Devamını Oku
Uluğ Çelik

Sanal Güller ve Yanıbaşımızdaki Kır Çiçekleri...

İnsanlar çarpa çarpa geçiyorlar birbirlerinin yanlarından.Belki birazcık ilgi, bir sevda,bir dostluk aradıkları...Maskeleri takıp çıkıyorlar bu sanal koridorlara.Burası bir hallüsinasyon evreni.Biliyorlar belki,ama inanmak istiyorlar aradıkları şeyi bulacaklarına...Mutlu olmak ve mutlu etmek istiyorlar.Kimileri beyinlerinin haz alanlarını tatmin için aranırken.kimileri sevmeden asla diyorlar.
Aşk, burda yok! .. Bilesiniz.Yalan sevdalar,yapmacık konuşmalar ve sahte iletişimler var yalnızca.Erkek seziyor niyetini kadının sağırmış,körmüş gibi yazıyor kelimelerini.Çok eşliliğe eğilim var sanki genlerinde bir kadın ile yetinemiyor.Sevdiği kadına asla yapmadığı komplimanları yabancı bir kadına yapıyor ve bekliyor karşılığını.Bir çiçek bile almamışken kır çiçeğine sanal güller yolluyor karşısındakine.Kadın ise sevgilisinin bir zamanlar verdiği,ilişki denen yaratığın tükettiği ilgiyi bekliyor belki erkekten.Yedek bir sevda arıyor belki.Erkeğine hiç söylemediği sözleri kendiyle de çelişerek o yabancıya söylüyor.Belki çocuğu bile var ama olsun o an,işte o anlarda herşeyi unutup bilinçaltında bastırdığı o şuh kadını oynuyor.Burası uçsuz bucaksız bir psikoloji labaratuarı sanki.İnsanların 'id''lerinin,bastırılmış duygularının tatmin alanı. Sevdaları,kayboluşları,arayışları,acıdan inleyen sesleri ve çılgınca,hoyratça gülüşleri duyuyorum bu koridorlarda.Kimileri zevkten dört köşe olmuş, kimileri yalvarıyor gitme! ...Gerçek hayatta söyleyemediğimiz,yaşayamadığımız şeyleri yaşatıyor bu ağlar.WWW:DÜNYAYI SARAN AĞ bizi de sarıyor.Bir parça et ararken kaybettiğimiz ruhumuzun parçaları.Kalabalıklar içindeki yalnızlığımızı paylaşıp unutturacak olanı arıyoruz belki...Hayal dünyasında,simülasyon evreninde gerçek hayatta söylenememiş sözleri, yaşayamadığımız zevkleri,ertelenmiş mutlulukları yaşamaya çalışıyoruz.
Ah! .. Ne çok şey bekliyoruz bu W.W.W' den ve ne az şey buluyoruz orada.Duygularımızla dalga geçiliyor bazen.İğreti,vıcık vıcık kurlara şahit oluyor kimimiz.Yine de hoşlanıyoruz zevk alanlarımıza dokunulmasından. İstiyoruz ki beğensin birileri,arzu etsin bizi diğerleri.Karanlıklar içinde sakladığımız,susturduğumuz her yanımız dökülüyor üstümüzden.Aşağılık komplekslerimizin yerini beğenilme ve sevilme ihtiyacımız alıyor.Doyurmaya çalışıyoruz burada,işte tam burada! ...Olmuyor ve içimizden bir ses diyor ki bize ''sana yazarken msn'lerde,yahoo'larda o sevdiğin cümleleri aynı anda belki 9 kişiye de yazıyor.''Kadın ve erkek sanal mutluluklar uğruna arıyor, bekliyor,yazıyor,görünüyor bilgisayar ekranlarından.Klavyelerden bilgisayara ulaşan veriler W.W.W ağlarıyla çok uzaklara, ekranın diğer ucundaki kişiye ulaşıyor anında.Olmak istediğimiz, ama olamadığımız mesleklere sahip oluyoruz.Sarışın, mavi gözlü bir manken oluyoruz bazen.Bazen de filinta gibi karayağız delikanlı.Yerinde olmak isteyip de olamadığımız kişileri oynuyoruz saatlerce.Senaryoyu biz yazıyor,başrolü biz oynuyor,yardımcı kadın ve erkek oyunculara biz teklif götürüyoruz.Ya da bu filmin teklifini birileri getiriyor bize.Üç aşağı beş yukarı aynı senaryo ve aynı filmi izliyoruz.Oscar ödüllü oyuncularız hepimiz,kılıktan kılığa rolden role geçiyoruz...Balta girmediğini sandığımız ormanlarda, maceralara koşuyoruz pervasızca.Gizli bir hazine sandığı arıyoruz,elimizde link haritalarıyla.O sandığın içinde ne olacağını,ya da ne olması gerektiğini de bilmiyoruz bence.İçini dolduran ta kendimiz,kaybedip arayan yine biz.Tüm zamanların en iyi romantik-komedisini oynuyoruz birileriyle.İçinde bolca aşk geçen cümleler kurmaya, karşımızdakini etkilemeye çalışıyoruz.
Düşünmekten kaçıyoruz mantığımızı rölantiye alıyoruz.''İnsan düşünmeden yaşamaya çalıştığı müddetçe kendini pasif konuma koyar, kişiliği ve davranışları anlamadığı güçlerin, onun anlık hislerinin ve rastgele çevresel etkilerin kazara sonucu olur. Sonuçta doldurulmayı bekleyen boş bir kalıba, herhangi bir çevre ve şartlandıncı tarafından ele geçirilmeyi bekleyen iradesiz bir robota çeviriyor kendisini.''(1)

Devamını Oku
Uluğ Çelik

SUYUN TAŞA DÖNÜŞTÜĞÜ AN(*)

Yürüyorum ıssız bir sahil yolunda
Kar yağıyor bir yandan
Her adımda biraz daha beyazlaşarak
Her adımda biraz daha unutarak

Devamını Oku
Uluğ Çelik

Bir söz üstadını kaybettik
Sisler bulvarında yitirdik
Gözyaşlarımız içimize akıyor
Kelimelerin son perdeyi oynuyor
Parmaklarında hala imgeler coşuyor

Devamını Oku
Uluğ Çelik

Evsiz Kelimelerin Evsahibinden:
Merhaba size merhaba gönlünüze,merhaba yüreğinize,
Kimseniz,nerden gelip nereye gidiyorsanız merhaba...
Hoşgeldiniz evsiz kelimelerin evine...
Burada ne size nerden gelip nereye gittiğiniz sorulur?
Ne de kim olduğunuz, ne amaçla geldiğiniz?

Devamını Oku
Uluğ Çelik

H o c a m

Ömrümün neşesiz geçti baharı
Neyleyim baharı gülsüz olunca.
Bir tutsam gerektir yar-ı ağyarı
Gurbet illerinde öksüz olunca.

Devamını Oku
Uluğ Çelik

(*)
Sen, aşkı tutsak mı sanırsın elinde?
Esir almış o seni,ilmi ezelinde
Ben,aşkı tanırım.tanırım seveni de,
Sevdirilmişim de,senin nen var elinde?

Devamını Oku