ÜLKE GERÇEKLERİNİ KONUŞMAMIZ, YAZMAMIZ SUÇ OLDU:
Hayallerimizi çaldılar hayal kuramaz olduk, umutlarımızı çaldılar umut edemez olduk. Akrabalığımız, komşuluğumuz, dostluğumuz ve en kötüsü de biri birimize güvenimizi yok ettiler, güvenip sohbet edemiyoruz. Herkes bir birine hain, dönek ve muhbir gözüyle bakar oldular. Bir Eğitimci şair ve aydın olarak çok üzülüyorum.
Hakkın, hukukun, adaletin, eşitliğin, insan haklarının ve özgürlüğün yok edildiği bir ülkede, yaşayan vatandaşlar kendilerini bir sömürge ülkesinde yaşıyormuş gibi zannederek asla mutlu, olamaz, huzur içinde yaşayamazlar. Gizlerde gözyaşları döke döke ah, vah, of çeke çeke çok üzgün yaşarlar. Maalesef bugün ülkemiz bu duruma getirilmiştir. Biz ülke aydınları yalnız bırakılmıştır. Aydın geçinen şakşakçılar, yandaşlar, yağcılar, liboşlar ve dönme, devşirmeler hariç hiç kimse hayatından, geleceğinden emin ve memnun değillerdir.
Yarı aç yarı tok ölmemek için yaşam mücadelesi vermektedirler. Muhacir kabul edilen göçmenler, Ensar kabul edilen bizlerden daha tok, daha mutlu yaşıyorlar. Onların gençleri nargilelerini tüttürürken, bizim gençlerimiz onların ülkelerini korumak için savaşıp şehit oluyorlar. Çok acı değil mi? Yaşlılarımızın anlattıkları yedi devletin işgal amaçlı vatanımıza saldırdıkları seferberlik yıllarına döndük, var olanı alamıyoruz, beslenme amaçlı değil, aç kalmama amaçlı yiyecekler yiyoruz. Alamadığımız gıda maddelerine (et, süt, peynir, bal, tereyağı, zeytinyağı, zeytin tanesi, yoğur vs.) vitrinlerden hayran hayran bakarak sabırla, şükürle nefsimizi terbiye etmeye ve doymaya çalışıyoruz. Çünkü yöneticiler bunu emrediyorlar. Yöneticiler gerçekleşmesi imkansız ötelenen ve gelecek vaatlerden gayrı hiç bir şey veremiyorlar. Korkutarak, sindirerek yönetmeye çalışıyorlar. Ülke gerçeklerini söyleyen, yazan, çizenleri ya terörist ya da hain olarak suçluyor, ilan ediyor ceza evlerine koyuyorlar. Allah sonumuzu hayır eylesin duası ile sabırla bekleyip, yaşamaya çalışıyoruz.
13.05.2022
Eğitimci Şair Fahri Bulut Rızazade
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta