Ülfetten perde varmış, çektim onu gözümden,
Bilmedim olanları, çün hayâlât görmüşüm,
Dalıp gitti gözlerim, ayıramam yüzünden,
Fark ettim, kıymetini; hoş cemâlât görmüşüm.
Bu âlem sarayının, nakışları mükemmel,
Belki de kemâlâtı, Nakkaş’dan gelen ekmel,
İlâhi ARŞ’ın ucu, unsurlara bir temel,
Her şey bir şeyden olan, çok cemâdat görmüşüm.
Olanlara bakarken, sohbete başladılar,
Çok sualler sorarak, hem de cevaplaştılar,
Kenetlendi kalpleri, aşkla kucaklaştılar,
Şu kusursuz âlemde, muavenet görmüşüm.
Mânâsını ifade, ediyor yaratılan,
Her biri bir masnû’at, yeryüzüne atılan,
Sânî’i tesbih eder, topluluğa katılan,
Sesli zikri kesmeyen, bir cemâât görmüşüm,
Âhîret’in tarlası, demekki burasıymış,
Maksadı dünya olan, yüzünün karasıymış,
Muhabbet yoksa eğer, onulmaz yarasıymış,
Sevdâsız gönüllerde, ne denâet görmüşüm.
Boşuna yaratılmaz, bu mükemmel âlemler,
Ücreti yüksek olur, çekilse de elemler,
Kulluk ister, Yaratan, gayesizmi gelenler?
Allah’a dönen yüzde çok muhabbet görmüşüm.
30.06.2009
Bedri Tahir AdaklıKayıt Tarihi : 30.6.2009 16:13:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Lûgâtce: - Ülfet : Alışmış olmak, alışkanlık, Hâyâlât : Hayeller. Cemâl’ât : Yüz güzellikleri. Mükemmel: Olgun, noksansız. Kemâl’ât : Faziletler, iyilikler. Nakkaş : Nakış yapan,(süsleme.) Ekmel : Mükemmel, en kâmil. Arş : Allah’ın emir ve iradesi ile her şeyin fevkinde eşyaya tecelligâhı. Cemâdat : Cansız varlık. Muavenet : Yardım ediş, (Teâvün) Masnû’at : Sanatkârca yapılanlar. Denâet : Alçaklı, kötülük, fena. Gayesiz : Hir bir maksadı olmayan abes, luzumsuz.
Saygılar efendim.
TÜM YORUMLAR (36)