Ukde Şiiri - Yorumlar

Gültekin Toga
1876

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Hasan,,
Ha da sen..
Ülkemin güzel çocuğu

Beraber büyüdük bu sokaklarda
Kolkola gezerdik hatırlar mısın
ÇayIrlar plajdi kızılırmakta

Tamamını Oku
  • Refika Doğan
    Refika Doğan 28.03.2012 - 08:52

    Ukde...

    Sözcük anlamıyla ukde; düğüm, yumru, içe dert olan şey olarak bilinir.
    Hangimizin, içinde geçmişte yapmak isteyip de yapamadığımız ukde kalan bir pişmanlık, bir özlem bir acı tortu yoktur?

    Bir zamanlar sevgiyle, dostlukla, insanlıkla dolu olan, kirletilmemiş yüreklerin öyküsü 'UKDE'...

    Bu öyküye muhatap iki kapı komşusu, iki can ciğer kuzu sarması çocuğun; çocukluktan ergenliğe ve nihayet yetişkinliğe giden yolda içi boş şablonlarla biribirine düşman edilişinin, yüreklerine onlarca çizik atılışının öyküsü...

    Her çocuk gibi...
    Her çocuğun yaşadığı çocukluk anılarında olduğu gibi yaşanan güzellikler...

    Yoksul ama erdemli...
    Bahar'ların, kışların, uçurtmaların derinliğindeki gizemi algılayabilen çocuk yüreğinin sımsıcacık özüyle yaşanan yoksul ama paylaşan, hem ağlayıp hem coşan çocukluk...

    Ağlatırken aynı anda en safi duyguların tatlılığında gülümsetebilen hayat...

    Ah çocuk! Ah çocukluk...

    Güvercinlerin sadistçe vurulmadığı...Avuçlarda sevgiyle okşanıp beslendiği çocukluk...

    Özgürce uçuşan kuşların kanatlarında yaşam hâyâllerinin kurulduğu...

    Dingin, gerçek anlamda sevecen yüreklerin, yaşamı el yordamıyla öğrenmeye çalıştığı çocukluk...

    İçiyle dışının bir olduğu onurlu hayatların çocukluğu...
    Yediğiyle içtiğini, acısıyla tatlısını paylaşan çocuk ve çocukluk...

    Varda da yokta da yanyana, gönül gönüle olan...Karanlığında, aydınlığında, toy'unda, ağıtında bir olabilen çocuk / çocukluk ;

    Bir gün geliyor toza dumana bulanıyor; dostça, sevgiyle sarılı kollar, birbirinden -kendilerinin de anlayamadığı bir nedenle- kopuyor, ayrılıveriyor; başka zamanların, başka kültürlerin başkaca söylemleriyle -hiç bir şekilde anlayamadıkları- eylemlere dönüşen birer keskin kılıç oluveriyor!

    İçeriğini, dilini, dinini anlayamadıkları söylemlerle, bir an hâyâl dünyasının o keşfedilmemiş safi kıvrımlarında kendince yeni hayatlar ararlar; bulacakları sanrısıyla!
    Bilgilerin derinliksiz cüceliği, bedenlerin gelişmiş körpeliğinde devleşir o an için...

    Ve bildik tuzaklar...İplerin görünmeyen ellerde olduğu, kardeşin kardeşe kalleşçe kırdırıldığı o günler...

    Oyun, Sahne ve oyuncular...

    Oyun hep aynı oyun, sahne de... Oyunculardı değişeni.

    Kullanılanlar ve kullananlar...Kullanılanlar kiminle neden çatıştığını hiç bir zaman bilememiş... Kullananlar ise, sahneye hiç mi hiç inmemiş; yukarılarda bir yerlerde hep seyre dalmış; yarattıkları kaosun içinde acımasızca karşı karşıya getirdikleri ve birbirine kırdırdıkları kardeşlerin mazlum kanlarıyla yıkadıkları meydanları!

    Yanisi; mazlumların, kardeşlerin al kanıyla beslenenlerin ortalığı kasıp kavurduğu yıllar...

    Genç...Gençlik...İdeoloji...Umut...Hâyâl... Düş ve Gelecek...

    Sahi, mutluluk neredeydi? Bunların hangisiyle kısa yoldan varılabilirdi hâyâl edilene?

    Hâyâl neydi, nasıldı?

    Öylesine temiz, saf yürekler ne bilsin hâyâlin gerçeğini yalanını! Ne bilsin kendi geleceğini, kendi hâyâlini kendi eliyle o gizli el' e, yukardan kukla oynatanlara teslim ettiğini!

    Ve daima sonsuza değin çoğulcu büyüyeceği düşünülen embriyonun bölünmesi başlar içerden!

    Can alıcı kırılma noktası...

    Yiten umutlar, kararan hayatlar, sönen ocaklar...
    Evlatsız ana babalar, anasız babasız, yârsız evlatlar...Kayıp giden hayat, yitik yaşamlar...

    Olan, bir kardeş kavgasından çok öte; bir ülkenin, bir halkın, bütün değerleriyle varlık nedenine ihanetti!

    Sağ duyu neredeydi? Sağ duyunun arka cebe atıldığı hain yıllar...

    Yüreklerinde sevgi, yaşamlarında barış hakimken; zoraki düşman postuna büründürülen kardeşler...
    içiyle yanarken dışıyla da yakan kardeşler...

    Ezilirken ezen... Düşmanı yanlış yerde, yanlış noktada arayan, bulan/bulduğunu zanneden gören ve vuran kardeşler...

    Yaptıklarının aslında özlerindeki asıl olanı hiç mi hiç yansıtmadığını anladıklarında kendinden kaçan, utanç dolu kardeşler; birgün utandıkları yüzleriyle aynaya bakarak kendilerini, yaptıklarını ve özde muhafaza ettiklerini sorgularlar. Üstün çıkan ÖZ olur; yani sevgi; yani kardeşlik; yani barış ve yaşama aşkı, hayat...

    İşte o noktada kırılanlar yeniden onarılmaya, yaralar sarılmaya, sevi gülleri yeniden ve daha bir emekle karılmaya başlanır.

    Bir zaman yanında ki uzağı göremezken, uzaktaki yakını görür olan çocuk...

    Bedelini en ağır şekliyle ödediği gençliğine yanarak, zararın neresinden dönse kâr bilen çocuk...

    Utancını, hayatın anlamlı ama acı bir deneyimi sayarak, kirlettiği yüreğini özenle ve bir daha kirletilmesine fırsat vermeme istenciyle temizliyor; sevgisine, dostluğuna, yüreğine sarılarak, yeniden...

    Dostları, sevdikleri artık avuçları içinde; sımsıkı tutunuyor, güvercinleriyle birlikte...

    Ve bilginin, kendini aşmanın yine kendi emeği, kendi özü ve iradesiyle olanaklı olacağının anlaşılır dinginliği içinde, döker yüreğini dizelerine; bu sefer hayat daha bir yaşanılır, daha anlamlıdır gözünde...

    Değerli ozanımızın sözcüklerle ifade de yetersiz kaldığım şu final dizeleri karşısında özellikle



    ' Halbuki gardaş
    Derinimde seni seviyordum
    Seve seve
    Düşman görünüyordum.
    Bir bilsen içimi
    Kendi kendimi yiyordum
    Gene de aradaki barikatları aşamıyor
    Yanımdaki sana ulaşamıyordum

    Otuz yıl görmedi Sentezi seni
    Barikattan değil hayat nedeni
    Dağ eyledim içimdeki sevdanı
    Zaten hep hazırdık hatırlar mısın

    Ukde yırtar oldu
    İçimi gayri
    Ezdim ufaladım
    Suçumu gayri
    Şimdi duy
    Su gibi berrak
    Kar gibi ak
    Sevgilerim Hasan diye akacak..
    Seni sevdim hep sevdim
    Hep seveceğim
    Gayrı aramıza hiç bir güç
    Barikat sokamayacak
    İnmeyecek sevgi adına dikilmiş bayrak
    Yeşerecek bu toprak..... '



    saygıyla eğildim ve yaşamdaki onurlu duruşa dayanak olan özünün yeni nesillerce de örnek alınmasını diledim!

    Böylesine derin anlamların yüklendiği, insancıl duygu ve düşün renklerinin nakış gibi işlendiği bir şiirle, sadece edebî anlamda değil; sosyal, siyâsal, toplumsal ve insani olarak da bir dönemin hazin fotoğrafı çıkacaktır.

    Serbest ve hece ölçüsünün aynı şiirde buluşturulması olan 'Gülce/Buluşma' nazım türünün; iki kahramanlı, çok yönlü ve gerçek bir yaşanmışlığın öyküleştirilerek akıcı , anlaşılır yalın ancak samimi ve sımsıcacık muazzam bir dille; yer yer serbest dizelerle alabildiğince özgür -ancak, kendi içinde ses uyumuyla- yer yer hece mısralarıyla yaratıcılığın ve estetiğin aynı tabloda muhteşem bir çizimle bir araya getirilmesi diyebileceğim 'UKDE' de etkili olduğu gerçeğini gözardı edemeyiz elbette...Eğer ' UKDE ' içeriğini, şiir diliyle ve alabildiğince ifade edebilmişse, bu başarının tek sahibi tabii ki kaleminin gücü, muhteşemliği yanında; Gülce' yi ve nazım türlerini iyi kavramış, özümsemiş, sahiplenmiş ve bu içtenlikle kendi derinliğini birleştirmiş güçlü kalem, Sayın Gültekin TOGA' dır.

    Sonuç olarak;

    'UKDE' nin bir dönemin iyi kötü yaşanmışlıklarıyla sorgulanması adına örnek bir duruşun vesikası olarak ve 'Gülce/BULUŞMA' türünde yazılmış olmasından, ayrıca

    şiirle bize verilen bu paha biçilmez destekten;

    Yaşanmış bir hayatın, dizelere böylesine muhteşem bir akışla, edebî güzellikler ve muhteşem bir bezekle aktarılmasından çok, ama çok mutlandım, onur duydum; şahsım ve Gülce' miz adına; teşekkür ederim ozanım...


    Gerçeğin gül yapraklarında yeniden ve kalıcı dostluklarla çoğalarak yeşermesi, hayat bulması dileğimle, saygı ve dostlukla...

    Cevap Yaz
  • Mustafa Ceylan
    Mustafa Ceylan 18.04.2010 - 02:34

    GÜLCE
    EVET
    GÜLCE...
    (((Buluşma)))) GÜLCE' NİN 19 NAZIM TÜRÜNDEN BİRİSİDİR...
    *
    Merak edene,
    Ozanımız GÜLTEKİN TOGA nın önderliğini yaptığı bu edebi akımın adresini verelim buradan:

    Bu antoloji com sitesinde TÜM GRUPLAR içinde YENİ EDEBİ AKIM GÜLCE GRUBU,
    veya
    www.gulceedebiyat.com
    **
    Bekleriz efendim...
    **
    Selamlar, saygılar...

    Cevap Yaz
  • Kamil Durmuşoğlu
    Kamil Durmuşoğlu 31.01.2009 - 22:41

    Geçmişi andığımızda, geçmişimize yolculuklarımızda gizli ellerin bize selamını kestirdiği, bizlere selamını kestirdiği Hasan'lar, Hüseyin'ler, Ali'ler... çok var.
    Bu şiir her iki taraf için içtekini açığa vurmak.
    Şiirin kurgusu, şeması, işlenişi öylesine ustaca ki..
    Böylesine güzel şiirin şairi can kardeşimi tebrik ediyorum.
    Çok harikulade bir şiir.

    Cevap Yaz
  • Ünal Beşkese
    Ünal Beşkese 24.12.2008 - 23:09


    Değerli Ozan,
    Son zamanlarda okuduğum en anlamlı ve güzel şiirlerden biriydi.
    Anlattıklarınızı anlayabilmiş olsaydık keşke...
    Şiiri tam puanla,ve sizi saygılarımla kutluyorum,bu sadece bir şiir değil,bir memleket hızmetiydi bence

    Cevap Yaz
  • Halenur Kor
    Halenur Kor 24.12.2008 - 22:59

    O kadar etkileyici yazmışsınız ki... İşte gerçekten hayatın kendisi. Kardeşi kardeşe düşürenler...Halâ yapılmak istenen o değil mi?
    İnanın okurken anlatılan o çocukluk yıllarının Sivas'ta geçtiğini hemen farkettim.
    Şiiriniz her bakımdan; içeriği, anlatış tarzı, verdikleri ve duygular mükemmeldi...Tam puanla kutluyorum. Hâlenur Kor

    Cevap Yaz
  • Seyfeddin Karahocagil
    Seyfeddin Karahocagil 20.10.2008 - 00:49

    Harikası Muhterem Kardeşim Şiir buna denir işte. Serbest ve hece içiçe Yağ ile bal gibi sarmiş bibirini. Ve harika bir eser çıkmış ortaya. !0 puan ve +antolojim

    Selam ve sevgilerimle
    Seyfeddin Karahocagil

    Cevap Yaz
  • Münevver Şenol
    Münevver Şenol 17.10.2008 - 14:07

    CAN DOSTUM BU NE GÜZELİKTİ BÖYLE BENİ ALDIN TA YILLAR ÖTESİNE GÖTÜRDÜN ŞİİR DEĞİL ADETA DESTAN OKUDUM ZEVKLE YÜREĞİNE SAĞLIK

    Cevap Yaz
  • Ali Rıza Atasoy
    Ali Rıza Atasoy 16.10.2008 - 11:27

    Sevgili Ozan Sentezi, güçlü kaleminden enfes hece şirleri okumaya alşımıştık, bu yeni tarz ile de kaleminizi konuşturmuşsunuz, büyük bir keyifle okudum tebrikler saygılar.

    Cevap Yaz
  • İhsan Gürbüz
    İhsan Gürbüz 15.10.2008 - 08:35

    Değerli Kardeşim,
    Öğretmen Okulu'nu yatılı okumuştum.Resim yapmayı çok severdim.Bir de Adanalı Hasan vardı. Oda çok güzel resimler yapardı.Çok iyi arkadaştık.Adana'ya evlerine gittik.Yemeklerini yedik, sularını içtik.
    Sene 1974...Yollarımız ayrıldı. Okullarımız da ayrıldı. Ben başka bir Öğretmen Okuluna gittim. O yerinde kaldı.Şiirinizde anlattıklarınız gibi. O şucu oldu, ben bucu oldum.
    Hiçbir şey yokken konuşmaz olduk.1978'de Antalya'da karşılaştık.Ben Antalyalı olarak ev sahibi
    sayıldığım için, gittim boynuna sarıldım...Hoş geldin Hasan dedim. Fakat aldığım cevap karşısında tüylerim diken diken oldu.Bana ne dedi biliyor musunuz?
    'İhsan yinebucu olarak devam ediyor musun?'
    'Evet.' dedim.Elini gözümün önününe getirip, işaret parmağını sallayarak;
    'Eğer bundan sonra bir yerde karşıma çıkarsan alnının ortasından acımadan vururum.'
    'Hasan, kaderde arkadaş kurşunuyla ölmek varsa
    ölürüz. Ama Allah bilir.' dedim.
    'Hayır Allah bilmez , ben bilirim. İstersen karşıma çık da gör.' dedi.
    Bu konuda bu kadar güzel, beni bu kadar etkileyen bir şiir okumamıştım. Okurken inanın gözlerimden damlaların süzülmesine mani olamadım.
    Bu kadar güzel bir şiir yazdığınız için size imrendim.Belki bu olayları yaşamayan biri için sıradan gelebilir.Ama bizim gibi o günleri bire bir yaşayanlar şiirinizin ne kadar anlamlı, ne kadar gerçekçi olduğunu eminim takdir edeceklerdir.
    Sevgiyle kalın.

    Cevap Yaz
  • Perinur Olgun
    Perinur Olgun 09.10.2008 - 19:15

    Tebrik ediyor saygılar sunuyorum..perinur olgun

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 34 tane yorum bulunmakta