Ukde Şiiri - Gültekin Toga

Gültekin Toga
1875

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Ukde

Hasan,,
Ha da sen..
Ülkemin güzel çocuğu

Beraber büyüdük bu sokaklarda
Kolkola gezerdik hatırlar mısın
ÇayIrlar plajdi kızılırmakta
Balıkdık, yüzerdik hatırlar mısın

Fakirdik..
Sokaklarımız çamurdu.
Televizyonla tanışmamıştık henüz,

Donardı camlarda geceki buhar
Çigdemli nevruzlu gelirdi bahar
Kolye niyetiyle alıcı zahar
İpliğe dizerdik hatırIlar mısın

Hasan,
Seni hiç unutmadım..
Ne güzel arkadaştık biz.
Güvercinlere sevdalıydık
İkimiz..

Uçan güvercinler bize huzurdu
Dağ,tepe mutluluk göze huzurdu,
Kuşları seyretmek göze huzurdu,
Çakılı nazardık hatırlar mısın

Güvercin süzülür, biz süzülürdük
Doruklara sıçrar idi sevgimiz..
Dışımız nasılsa
Oydu içimiz..

Musluk,maşrabamız,leğenimiz bir
Soframız aynıydı, öğünümüz bir
Cenazemiz birdi, düğünümüz bir
Halaya sızardık hatırlar mısın

Kaynardı kanımız
Davul zurnayla
Çınlardı adeta tey teylerimiz
Dost doluydu
Dört yanımız

Hem salıncak hem atlataç ipimiz
Bir servetti sanki naylon topumuz
Şölen türbünüydü sanki kapımız
Oynardık,azardık hatırlar mısın

Çember cevirdigimiz
Yolları düşün..
Uçurtmamız kavaklara takıldı
Topacımızın vınlayışında
Çocuklugumuz kaldı
Güvercinlerimizi kediye kaptırdık..
Yıl Bin dokuz yüz yetmiş altı…

Ağır ağır iklimimiz değişti
Sargın kollar birbiriyle boguştu
Kocaman memleket sanki koğuştu
Gölgeye kızardık hatırlar mısın

O nasıl iklimdi
Nasıl cendere
Düşman olmuş idik
Göz göre göre....

Girdi aramıza ayaz duvarlar
İnsanlık öldüren o yoz duvarlar
Neler çekti bizden beyaz duvarlar
Slogan yazardık hatırlar mısın

Cücecik bilgiyle
Fikir sahibi...
Farkedemdik
Boynumuzdaki ipi
Konuşmayı, dialoğu bırak
Hayvan adetince
Koklaşamadık bile
Kestik selamı sabahı..

Köreldi kökünden sevgi kurnamız
Hiddet üfülerdi ağız, burnumuz
Türkülerden bile ağrır karnımız
Çalana kızardık hatırlar mısın

Bölündük
İğneden ipliğe
Sözde
Halk için çalışıyorduk.
Oysa düşman yapmazdı
Yaptığımızı...

Savaş alanıydı vatan velhasıl
Almanyaya kactım ben usul usul
Diyeceğim o ki gardaşim asıl
Ayaklı mezardık hatırlar mısın

Halbuki gardaş
Derinimde seni seviyordum
Seve seve
Düşman görünüyordum.
Bir bilsen içimi
Kendi kendimi yiyordum
Gene de aradaki barikatları aşamıyor
Yanımdaki sana ulaşamıyordum

Otuz yıl görmedi Sentezi seni
Barikattan değil hayat nedeni
Dağ eyledim içimdeki sevdanı
Zaten hep hazırdık hatırlar mısın

Ukde yırtar oldu
İçimi gayri
Ezdim ufaladım
Suçumu gayri
Şimdi duy
Su gibi berrak
Kar gibi ak
Sevgilerim Hasan diye akacak..
Seni sevdim hep sevdim
Hep seveceğim
Gayrı aramıza hiç bir güç
Barikat sokamayacak
İnmeyecek sevgi adına dikilmiş bayrak
Yeşerecek bu toprak.....

...

Gültekin Toga
Kayıt Tarihi : 6.10.2008 19:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Buluşma nazmıyla Yazılmıştır içerik hayatın ta kendisidir.. Mustafa Ceylan Hocamın önerdiği yeni nazım önerilerinden biri olan buluşma Hece ve serbest sırayla beraber yazılıyor..Şahsen Bu nazmı tutdum ben..Ömrüm oldukca heceye sadakatimi asla yitirmeden bu nazım ile de eser vermeye çalışacağım******************************************************* Bu şiirin altına Mustafa Ceylan hocamın yorum mahiyetinde yazmış olduğu şiir gibi duygu yüklü akıcı yazıyı müsadeleriyle şiirin altına eklemenin hazzını yaşıyorum.. Yazan: MustafaCeylan/GÜLCE-Yeni Edebi Akım Önce içimdeki fırtına: ************************* Ey kalıp! Ey ki ey! .. Gördün işte, nasıl da betonlaşmış çerçeven paramparça oluyor duygularla. Seneler senesi, aklımın kelime sandığından çıkarıp nakış nakış şiir diye dizmeye çalıştığım duygularımı, anılarımı, fikir ve düşüncelerimi kendince kendine benzetiyordun. Kendi çerçeven içine hapsolan can kuşum, duygu yağmurum; çelikleşmiş duvarlarına vuruyor da seni aşamıyordu. Demek ki, büyük şiir, kalıpların kalın duvarlarını aşan şiirdir. Demek ki, büyük şair kemâlat fırınından çıkardığı mısralarla sana, yani, kalıba da şekil verirmiş.'Tılsım ustası, üstün marifetlerin sırrına müştak' demişti dualarımı gönderirken hasretiyle yanıp tutuştuğum Hocam. Diyordu ki: 'Şair ne yaptığının yanısıra, niçin ve nasıl yaptığının ilmine muhtaç ve üstün marifetinin sırrına müştak, bir tılsım ustasıdır.(*) ' Sonra Eklemişti:'Şiirde başlıca iki büyük unsur vardır: His ve fikir... Şiir, düşüncenin duygulaşması, duygunun da düşünceleşmesi şeklinde, bu iki unsurdan herbirinin öbürünü kendi nefsine irca etmek isteyişindeki mesud med ve cezirden doğar.' Böyle demişti ustam, hamuru yoğuran dil..Değirmen taşlarının arasından geçip bizleri un misal eleyen o mükemmel yürek...'Şekil ve kalıp' birer araçtır. Aslolan öz'dür kabuk değil. Öz'ün gökleri dolduran söylemidir. Bunca şekil, bunca tarz, üslup, şema, tür...Ne derseniz deyin bunca çaba; hepsi hepsi öz'ün özüne yürüyüşümüzün öyküleridir, vasıtalarıdır. Asl'olan öz'deki hazine... Büyük şiir, özdeki zümrüt, inci pırlantadır ki, tüm vasıtaları gölgede bırakır. O öz'ü okurken kalıp, şekil, tarz; cümle araç ve gövdeler UNUTULUR gider, göremezsiniz bile... Işık geldiğinde karanlığın yok oluşu neyse, büyük şiir geldiğinde kalıbın, şeklin yok oluşu da odur işte. GÜLCE EDEBİYAT AKIMI diye isim verdiğimiz YENİ NEFES ALANLARI ortaya koyan hareketimizde, yeni nazım türlerimizde ve bıkmadan süren çabalarımızdaki arayış, herşey, hepsi 'büyük ve kalıcı şiiri, o öz'ün özünü yakalamak' içindir. Başka hiç bir şey değil.. Kalıplaşmış, yeniliğe hiç açık olmayan, her gün aynı pençereden aynı caddeye kendini ve dilini tekrar ede ede bakan göz; sen ağla, yan, üzül... Biz, o baktığımız pençereyi ve o baktığımız sokağı da sevdik; anılarımız, dizelerimiz var. Asla o pençereden seyrettiğimiz sokak'ı inkâr etmiyoruz. Suç o anılarımızla ıslanan sokakta değil ki. Suç, arayıştan mahrum benim-bizim gözlerimizdeydi... 'Kör göremiyorsa, suç güneşin mi? ' Ne şehrin, ne caddenin ve ne o caddede-yollarda yol arayan insanlardaydı kabahat. Kusur-suç hep bende, benim göremeyen gözlerimdeydi. Sadece 7 renk, bir ufuk çizgisi ve altında kocaman bir dağ. Göze emir veren akıl kontağım çalışmıyordu ki, gözüm ufukları aşıp, yollar içinde yol bulup gül vuslatını yaşasaydım. Bir' de sonsuzu, yedi renkte milyar rengi kudret boyasıyla renklerin, atomların, hava zerreciklerinin boyanışını anlayabilseydim, farkına varabilseydim, şiirimin bütün bu arayıştan gülümseyeceğini... ****************************************************** Sonra,'Ülkemin güzel çocuğu Hasan ve Ukde' ****************************************************** Ata yurdunda kalmıştı bahçem, evim, ocağım. Taş ve beton bir şehrin, soğuk, şekilsiz, asık surat mimarlarının, kendi ruhsuz köklerine uygun çizgilerle diktiği gökdelenin tepesine yakın bir katında oturuyordum. Yeşili ve klorofili unutmuştum. Gül ve portakal çiçekleri çok uzağımdaydı. Kokularını duyamıyordum. Ruhuma sanalın ve medyanın gayr-ı millî havası pompalanır olmuştu. Oysa Atayurdundaki bahçemde kiraz, zerdali, dut, armut, ceviz vs.. çok çeşitli ağaçların ışıltılı türküsü vardı. Ayaklarıma değen toprağın içime düşürdüğü cemrelerle enerji motorlarım doluyordu. Bahçeme uzak değildi Kızılırmak. Ve o ırmağa koşan bir kaç çay ve dere. Hafta sonlarında, can arkadaşlarımla ırmak kenarında BULUŞMA'larımızın verdiği hazzı şimdi nasıl, nasıl aramam... Oturup ağla ey göz! Sızla, yan ve üzül ey yürek! .. Ozan Sentezi, BULUŞMA' da buluşturmuş bizleri be Hasan. Bak, gör; duy, işit.. Bu BULUŞMA' nın güzelliğinden şekil ve kalıp aklıma bile gelmiyor. 33 yıldır taşıdığım mühendislik diplomam iflâs etti de, çizdiğim şekil ve çizgiler, Ozan Sentezi'nin ifâde gücü karşısında kaybolup gittiler. Şimdi seni düşünüyorum Hasan. 'Ezildim, ufalandım be Hasan...Seni düşünmedeyim..Otuz yıl oldu seni görmeyeli.' Gel uzat elini Hasan, beni deli deli söyletme; oku-okuyalım bu koca yürekli ozanı. BULUŞMA' da buluşalım haydi! ... *************** Son söz: Tebrikler, teşekkürler ve dualar gönderiyorum can kardeşime... **************** (*) KISAKÜREK, Necip Fazıl-Çile Kitabından...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Refika Doğan
    Refika Doğan

    Ukde...

    Sözcük anlamıyla ukde; düğüm, yumru, içe dert olan şey olarak bilinir.
    Hangimizin, içinde geçmişte yapmak isteyip de yapamadığımız ukde kalan bir pişmanlık, bir özlem bir acı tortu yoktur?

    Bir zamanlar sevgiyle, dostlukla, insanlıkla dolu olan, kirletilmemiş yüreklerin öyküsü 'UKDE'...

    Bu öyküye muhatap iki kapı komşusu, iki can ciğer kuzu sarması çocuğun; çocukluktan ergenliğe ve nihayet yetişkinliğe giden yolda içi boş şablonlarla biribirine düşman edilişinin, yüreklerine onlarca çizik atılışının öyküsü...

    Her çocuk gibi...
    Her çocuğun yaşadığı çocukluk anılarında olduğu gibi yaşanan güzellikler...

    Yoksul ama erdemli...
    Bahar'ların, kışların, uçurtmaların derinliğindeki gizemi algılayabilen çocuk yüreğinin sımsıcacık özüyle yaşanan yoksul ama paylaşan, hem ağlayıp hem coşan çocukluk...

    Ağlatırken aynı anda en safi duyguların tatlılığında gülümsetebilen hayat...

    Ah çocuk! Ah çocukluk...

    Güvercinlerin sadistçe vurulmadığı...Avuçlarda sevgiyle okşanıp beslendiği çocukluk...

    Özgürce uçuşan kuşların kanatlarında yaşam hâyâllerinin kurulduğu...

    Dingin, gerçek anlamda sevecen yüreklerin, yaşamı el yordamıyla öğrenmeye çalıştığı çocukluk...

    İçiyle dışının bir olduğu onurlu hayatların çocukluğu...
    Yediğiyle içtiğini, acısıyla tatlısını paylaşan çocuk ve çocukluk...

    Varda da yokta da yanyana, gönül gönüle olan...Karanlığında, aydınlığında, toy'unda, ağıtında bir olabilen çocuk / çocukluk ;

    Bir gün geliyor toza dumana bulanıyor; dostça, sevgiyle sarılı kollar, birbirinden -kendilerinin de anlayamadığı bir nedenle- kopuyor, ayrılıveriyor; başka zamanların, başka kültürlerin başkaca söylemleriyle -hiç bir şekilde anlayamadıkları- eylemlere dönüşen birer keskin kılıç oluveriyor!

    İçeriğini, dilini, dinini anlayamadıkları söylemlerle, bir an hâyâl dünyasının o keşfedilmemiş safi kıvrımlarında kendince yeni hayatlar ararlar; bulacakları sanrısıyla!
    Bilgilerin derinliksiz cüceliği, bedenlerin gelişmiş körpeliğinde devleşir o an için...

    Ve bildik tuzaklar...İplerin görünmeyen ellerde olduğu, kardeşin kardeşe kalleşçe kırdırıldığı o günler...

    Oyun, Sahne ve oyuncular...

    Oyun hep aynı oyun, sahne de... Oyunculardı değişeni.

    Kullanılanlar ve kullananlar...Kullanılanlar kiminle neden çatıştığını hiç bir zaman bilememiş... Kullananlar ise, sahneye hiç mi hiç inmemiş; yukarılarda bir yerlerde hep seyre dalmış; yarattıkları kaosun içinde acımasızca karşı karşıya getirdikleri ve birbirine kırdırdıkları kardeşlerin mazlum kanlarıyla yıkadıkları meydanları!

    Yanisi; mazlumların, kardeşlerin al kanıyla beslenenlerin ortalığı kasıp kavurduğu yıllar...

    Genç...Gençlik...İdeoloji...Umut...Hâyâl... Düş ve Gelecek...

    Sahi, mutluluk neredeydi? Bunların hangisiyle kısa yoldan varılabilirdi hâyâl edilene?

    Hâyâl neydi, nasıldı?

    Öylesine temiz, saf yürekler ne bilsin hâyâlin gerçeğini yalanını! Ne bilsin kendi geleceğini, kendi hâyâlini kendi eliyle o gizli el' e, yukardan kukla oynatanlara teslim ettiğini!

    Ve daima sonsuza değin çoğulcu büyüyeceği düşünülen embriyonun bölünmesi başlar içerden!

    Can alıcı kırılma noktası...

    Yiten umutlar, kararan hayatlar, sönen ocaklar...
    Evlatsız ana babalar, anasız babasız, yârsız evlatlar...Kayıp giden hayat, yitik yaşamlar...

    Olan, bir kardeş kavgasından çok öte; bir ülkenin, bir halkın, bütün değerleriyle varlık nedenine ihanetti!

    Sağ duyu neredeydi? Sağ duyunun arka cebe atıldığı hain yıllar...

    Yüreklerinde sevgi, yaşamlarında barış hakimken; zoraki düşman postuna büründürülen kardeşler...
    içiyle yanarken dışıyla da yakan kardeşler...

    Ezilirken ezen... Düşmanı yanlış yerde, yanlış noktada arayan, bulan/bulduğunu zanneden gören ve vuran kardeşler...

    Yaptıklarının aslında özlerindeki asıl olanı hiç mi hiç yansıtmadığını anladıklarında kendinden kaçan, utanç dolu kardeşler; birgün utandıkları yüzleriyle aynaya bakarak kendilerini, yaptıklarını ve özde muhafaza ettiklerini sorgularlar. Üstün çıkan ÖZ olur; yani sevgi; yani kardeşlik; yani barış ve yaşama aşkı, hayat...

    İşte o noktada kırılanlar yeniden onarılmaya, yaralar sarılmaya, sevi gülleri yeniden ve daha bir emekle karılmaya başlanır.

    Bir zaman yanında ki uzağı göremezken, uzaktaki yakını görür olan çocuk...

    Bedelini en ağır şekliyle ödediği gençliğine yanarak, zararın neresinden dönse kâr bilen çocuk...

    Utancını, hayatın anlamlı ama acı bir deneyimi sayarak, kirlettiği yüreğini özenle ve bir daha kirletilmesine fırsat vermeme istenciyle temizliyor; sevgisine, dostluğuna, yüreğine sarılarak, yeniden...

    Dostları, sevdikleri artık avuçları içinde; sımsıkı tutunuyor, güvercinleriyle birlikte...

    Ve bilginin, kendini aşmanın yine kendi emeği, kendi özü ve iradesiyle olanaklı olacağının anlaşılır dinginliği içinde, döker yüreğini dizelerine; bu sefer hayat daha bir yaşanılır, daha anlamlıdır gözünde...

    Değerli ozanımızın sözcüklerle ifade de yetersiz kaldığım şu final dizeleri karşısında özellikle



    ' Halbuki gardaş
    Derinimde seni seviyordum
    Seve seve
    Düşman görünüyordum.
    Bir bilsen içimi
    Kendi kendimi yiyordum
    Gene de aradaki barikatları aşamıyor
    Yanımdaki sana ulaşamıyordum

    Otuz yıl görmedi Sentezi seni
    Barikattan değil hayat nedeni
    Dağ eyledim içimdeki sevdanı
    Zaten hep hazırdık hatırlar mısın

    Ukde yırtar oldu
    İçimi gayri
    Ezdim ufaladım
    Suçumu gayri
    Şimdi duy
    Su gibi berrak
    Kar gibi ak
    Sevgilerim Hasan diye akacak..
    Seni sevdim hep sevdim
    Hep seveceğim
    Gayrı aramıza hiç bir güç
    Barikat sokamayacak
    İnmeyecek sevgi adına dikilmiş bayrak
    Yeşerecek bu toprak..... '



    saygıyla eğildim ve yaşamdaki onurlu duruşa dayanak olan özünün yeni nesillerce de örnek alınmasını diledim!

    Böylesine derin anlamların yüklendiği, insancıl duygu ve düşün renklerinin nakış gibi işlendiği bir şiirle, sadece edebî anlamda değil; sosyal, siyâsal, toplumsal ve insani olarak da bir dönemin hazin fotoğrafı çıkacaktır.

    Serbest ve hece ölçüsünün aynı şiirde buluşturulması olan 'Gülce/Buluşma' nazım türünün; iki kahramanlı, çok yönlü ve gerçek bir yaşanmışlığın öyküleştirilerek akıcı , anlaşılır yalın ancak samimi ve sımsıcacık muazzam bir dille; yer yer serbest dizelerle alabildiğince özgür -ancak, kendi içinde ses uyumuyla- yer yer hece mısralarıyla yaratıcılığın ve estetiğin aynı tabloda muhteşem bir çizimle bir araya getirilmesi diyebileceğim 'UKDE' de etkili olduğu gerçeğini gözardı edemeyiz elbette...Eğer ' UKDE ' içeriğini, şiir diliyle ve alabildiğince ifade edebilmişse, bu başarının tek sahibi tabii ki kaleminin gücü, muhteşemliği yanında; Gülce' yi ve nazım türlerini iyi kavramış, özümsemiş, sahiplenmiş ve bu içtenlikle kendi derinliğini birleştirmiş güçlü kalem, Sayın Gültekin TOGA' dır.

    Sonuç olarak;

    'UKDE' nin bir dönemin iyi kötü yaşanmışlıklarıyla sorgulanması adına örnek bir duruşun vesikası olarak ve 'Gülce/BULUŞMA' türünde yazılmış olmasından, ayrıca

    şiirle bize verilen bu paha biçilmez destekten;

    Yaşanmış bir hayatın, dizelere böylesine muhteşem bir akışla, edebî güzellikler ve muhteşem bir bezekle aktarılmasından çok, ama çok mutlandım, onur duydum; şahsım ve Gülce' miz adına; teşekkür ederim ozanım...


    Gerçeğin gül yapraklarında yeniden ve kalıcı dostluklarla çoğalarak yeşermesi, hayat bulması dileğimle, saygı ve dostlukla...

    Cevap Yaz
  • Mustafa Ceylan
    Mustafa Ceylan

    GÜLCE
    EVET
    GÜLCE...
    (((Buluşma)))) GÜLCE' NİN 19 NAZIM TÜRÜNDEN BİRİSİDİR...
    *
    Merak edene,
    Ozanımız GÜLTEKİN TOGA nın önderliğini yaptığı bu edebi akımın adresini verelim buradan:

    Bu antoloji com sitesinde TÜM GRUPLAR içinde YENİ EDEBİ AKIM GÜLCE GRUBU,
    veya
    www.gulceedebiyat.com
    **
    Bekleriz efendim...
    **
    Selamlar, saygılar...

    Cevap Yaz
  • Kamil Durmuşoğlu
    Kamil Durmuşoğlu

    Geçmişi andığımızda, geçmişimize yolculuklarımızda gizli ellerin bize selamını kestirdiği, bizlere selamını kestirdiği Hasan'lar, Hüseyin'ler, Ali'ler... çok var.
    Bu şiir her iki taraf için içtekini açığa vurmak.
    Şiirin kurgusu, şeması, işlenişi öylesine ustaca ki..
    Böylesine güzel şiirin şairi can kardeşimi tebrik ediyorum.
    Çok harikulade bir şiir.

    Cevap Yaz
  • Ünal Beşkese
    Ünal Beşkese


    Değerli Ozan,
    Son zamanlarda okuduğum en anlamlı ve güzel şiirlerden biriydi.
    Anlattıklarınızı anlayabilmiş olsaydık keşke...
    Şiiri tam puanla,ve sizi saygılarımla kutluyorum,bu sadece bir şiir değil,bir memleket hızmetiydi bence

    Cevap Yaz
  • Halenur Kor
    Halenur Kor

    O kadar etkileyici yazmışsınız ki... İşte gerçekten hayatın kendisi. Kardeşi kardeşe düşürenler...Halâ yapılmak istenen o değil mi?
    İnanın okurken anlatılan o çocukluk yıllarının Sivas'ta geçtiğini hemen farkettim.
    Şiiriniz her bakımdan; içeriği, anlatış tarzı, verdikleri ve duygular mükemmeldi...Tam puanla kutluyorum. Hâlenur Kor

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (34)