Galip gelsek de, öldürülsek de…
Bizden haber gelmedikçe
“Kuşların cesetlerimizi
paylaştıklarını görseniz de
Ayrılmayın yerinizden…
Gitmeyin…!
Ayrılmayın yerinizden…
Abdullah bin Cübeyr’in duyulmadı sesi…
Tepeyi terk etmeyin…!!
Gitmeyin…!! Efendimiz’in sözünü dinleyin…
Uhud’da kızıl bir sessizlik
Yer susar, taş çatlar, yürek ürperir…
Bulutlar karardı, güneş tutuldu birden…
Geceyi beklemeden yıldızlar parladı gökyüzünde
Kıyamet kopacaktı
Bir damla kan yere değdiğinde…
Okçular dağıldı…
Bir an, bir çizgi, bir fırsat
Ayneyn tepesini süzen bir şahin göz vardı…
Bekleyin…! Bekleyin…! dedi süvarilerine…
Ve… “Şimdi” dedi…
Birden gök gürledi, havanın rengi değişti…
Savaş meydanlarına Halid bin Velid gelmişti…
Bir yanda Allah’ın Kılıcı…
Bir tarafta Allah’ın Arslanı…
Cibrîl önünde, Mîkâil sağında
Sema susmuş, melekler duada…
Üç bin intikam yemini etmiş,
Gözlerini kan ve nefret bürümüş
Gaflet ordusu…!
İntikam naralarıyla
At sürdüler müminler üzerine…
Kanlar içinde yatan yiğitler var Uhud’da
Yaralandı Hâtemü’l-Enbiyâ, dişleri kırıldı
Bir avuç kahraman siper etti kendini…
Hz. Ali atıldı önüne:
“Ya Resulallah ben buradayım”
Buradayım ya Habîballah…
Buradayım ya Rasûlü’l-Kibriyâ…
Şâh-ı Merdân yürüdü cehalet ordusunun üzerine
Her vuruşunda bir melek indi gökten…
Bastığı her yer savaşın en kutsal noktası
Bir duaydı fezada her hamlesi
Gökler Zülfikâr’ın sahibine imrenir
Haydarî Kerrâr, yâr aşkına sancak arşa yükselir…
Müşriklerin korkakları
Ellerinde ne varsa Esedullah’ın üzerine fırlattılar.
Oklarını bacaklarına nişan aldılar.
Sırtından hançerlerini sapladılar.
Yara almadık yeri yoktu…
O Şîr-i Yezdân, Şîr-i Hudâ ve Allah’ın aslanı
O zalimlere biat etmez,
Diz çökmez
Haydarî Kerrâr, toprağın oğlu…
Ben Ali’yim. Üryan geldim, üryan giderim
Canım sana kurban olsun
Buradayım ya Yüce Peygamberim…
Halid sağ kanatta, İkrime sol kanatta…
Ebu Cehil’in oğlu “intikam” diye bağırıyordu.
Hint cehennem ateşi gözleriyle Hamza’yı arıyordu.
Dağın bağrına bir mızrak saplandı.
Yere inen meleklerde gözyaşı
Aslan avcısının kopan kalbinden
Bir nur savruldu gökyüzüne…
Mus’ab… Mus’ab… Mus’ab
Kutlu davanın yüce sancağın baş mihmandarı
Bir kılıç parladı sağ kolunda,
Sol koluna aldı sancağı
Atıldı, bir küfür ehli sol koluna sapladı hançeri
Göğsüne sakladı bayrağı
Gözü Nuru Habibini aradı
Kin ve nefret kasırgası sarmalamıştı etrafını
Kızıl örtü yırtıldı, nara attı soğuk bir ses
Muhammed’i öldürdük… Muhammed öldü
“Yâ Allah!” dedi, “Yâ Resulallah!”…
Ay yüzüne inen bir kılıç ile
Yere düştü Mekke’nin gülü
Can havliyle toprağı eşeledi başı…
Efendimi koruyamadım oldu son sözü…
Bulduklarında:
Utancından toprağa gömülüydü yüzü…
Hedeflerinde el-Emîn vardı…
Nurlu, mübarek yüze miğferin halkaları saplandı
Onu gören sahâbelerin rengi sarardı
Ebu Ubeyde bin Cerrah, asil yürek,
Firdevs’in ırmakları yüreğinde akan cesur yürek
Durun, “Dokunmayın” efendime dedi
Kıyamadı o mübarek yüze elini dokunmaya
Dişleriyle çekti halkaları, kırıldı dişleri…
Bir ilâhî müjde geldi
Kevser’den nur aktı,
Vuslatın son durağı cennetti…
Kale surları kanla örülür…
Alperen töresi, yiğitler böyle ölür…
Uhud’un sert kayaları örseleyecekti çelik yüreği
Okçuların dağılmasını bekledi…
Bir kahraman vardı, ilâhî bir davet vardı
Uhud’un gölgesine sığmayan komutan vardı
Allah’ın kılıcı, İslam münevver-i Seyfullah’tı
Bekleyin… Bekleyin dedi süvarilerine
Halid bin Velid kınından çekti kılıcını
Gözleri keskin, aklı kurşun kadar ağır,
Her hamlesi hesap, her adımı zafer çağırır…
Yermük, Roma, Irak, Suriye…
“Güç yetmez, ulaşılmaz” dediler…
Pers dediler, Bizans dediler.
Dize gelmez dediler
Ama o İslam’ın kutlu zaferiyle, şerefiyle
“Emrolundum” dedi yürüdü… Korku duvarları yıkıldı,
Kisrâ’nın kibir kuleleri kırıldı…
Ve… Halid bin Velid destanı yazılmaya başlandı…
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Halid bin Velid’ten İran şahına
Selam olsun hidayetle uyananlara
Ya İslam’a dönersin, ya da yüzünü bana
Allah’a yemin ederim ki…!
Sizin hayatı sevdiğiniz kadar
Ölümü seven bir orduyla size geldim.
Uyumayan ve uyutmayan adam…
Bizans’ın yüksek surlarına haykırdı:
Yüksek kaleler sizi korumayacak
Allah ya beni oraya yükseltecek
Ya sizi aşağı çekecek
İslam’ın yüce adaleti gelecek
Halife Ömer’in yargısı tecelli edecek
İslam sancağı surlarınıza dikilecek…
Ve dedi ki bir gün:
“Ne savaşta yenildim, ne kaçtım bir adımdan,
Ama yatağımda ölüyorum şimdi,
Sizler gibi şehit olamadım ben.”
Allah’ın kılıcı savaş meydanında yere düşmez
Ancak kahramanlar yatakta da ölmez
Doğruldu, kılıcına tutundu kalktı yatağından
Ayakta teslim etti ruhunu büyük kumandan
Uhud…
Sen bir dağsın, ama bugün dağlardan büyüksün.
Çünkü Resûl’ün adımları geçti eteklerinden,
Kan döküldü,
Gök sustu,
Toprak dua etti. Ey Allah’ın Elçisi,
Hamza düştü o gün,
Mus’ab şehit oldu,
Bir sancak yere;
Bir sancak göğe yükseldi…
Halid’in kılıcı zifiri karanlığı deldi…
Uhud’da ağlayan taşları bilirim,
Uhud’da susan kuşları,
Uhud’un gölgesinde bir yiğit vardı
Akan kanlar, verilen kurbanlar vadisi
Yüce sancak bir kumandan kazanacaktı
O bir kılıçtı,
Ama kınına sığmazdı.
Savaş meydanlarında
Gök gürültüsü gibi yürürdü,
Yıldırım gibi düşerdi düşmanın yüreğine.
Yermük’teydin,
Mu’te’deydin,
Bir sancak, bir kıyam, bir haykırıştın.
Senin geçtiğin yerde
Putlar devrildi,
Zulüm geri çekildi…
Yesrib’in şairleri seni anlatırken
Halid’e düşmanın kılıcı,
Bizim de onu anlatmaya
Sözümüz yetmedi derlerdi
Ve selam olsun kalbimin Habîballah’ına
Ey Nebî…
Ey kâinatın ay parçası
Ey Resul,
Ey sevgili,
Ey rahmetin en güzeli
Melekler, ashâbın,
Uhud’da seninleydi o gün,
Gül kokusu savrulur misafir olduğun dağdan
Her yaprak her dal senin hatırınla yeşerir her zaman
Kokun gitmez, melekler iner semâdan
Seni özleriz, sana hasretiz…
Biz hâlâ
O dağın eteklerinde senin kokunu çekeriz
My Poem Halil Köse
Kayıt Tarihi : 18.5.2025 01:39:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!