Dolunay kaybolduktan sonra
Koyu renklerden ve olan biten ne varsa hepsinden
Teker teker söz edecek şiir.
Günlerden Cuma saat 11.45
Lacivert kalem direnişlerinden göz dönencelerinden
Dolunaya taktım kafayı.
Ve dönüş biletinden doldurulmayı bekleyen şiirden
İçine çürümüş gül konulacak mektuplardan
Yanımda nicedir suskun duran
Paganini keman konçertosu no 1*
Dışarıda kaldırımın bir köşesine çömelmiş İnana
Geceyi ürküten naralar yırtılıp atılmış bir tiyatro bileti..
Yola çıkma tedirginliği uykusuzluk nöbetleri
Yerinden düşen iki yıldızı yeniden yapıştırabilmenin güçlüğü
Karanlığın anekdotunda okunamayan çivi yazıları
Durmaksızın önüme çıkan sekans…
Bütün meydanları boş bırakmak
Yani cebimde kocaman bir yokuş ölünün üstüne serilen yıldız örtüsü
Mırıldanmaları kırmızıya boyayan Öküzgözü
Hiçbir ilacın düşüremediği yangı
Ciddi ciddi köprünün aşağıları oradan akmakta olan serin sular…
Gelmiş geçmiş ne varsa bir çuvala doluşturduktan sonra son nokta
Ketum acı yaşını başını almış sırt çantası
Kundağında tedirgin bebek
Parçalarını Dikmen kabristanlığında bir yere gömen gümüş kolye
Uğultusu geçmiş zamanlardan kalma buz dağı ve sabah kahvaltısı
Kurmaca bahçelerin yeşil örtüsüne fırlatılan şişe kapakları
Uzaklığın ardına saklanan ayakkabı vurmaları
Yankılanacağı yeri kaybeden sloganlar yadsınamayan katliamlar
Çiğnenmesi kolay sakız cam kırıklarından
Tanrısına gömleğini giydirmeye çalışan yüzleşme
Boşluğa yakılan kına düşlerini sele veren tiradlar
Ve dilimde o malum şarkı
‘’ Bende kar yangınları
Sende göç hazırlığı….’’
Dolunay kapıya dayandığı zaman
Koyu yaralanmalardan ve dağlanmış dokunuşlardan
Susacak artık şiir.
Neyin kırlangıcıdır şimdi an içinde homurdayan bu vals
Bulanık su rengine dönüşüveren beklemelerin
Birbirini kutsayarak taşlayan kutsal gölgelerin…
Ateşi korkusuzca karıştırmaktan iltica eden ellerin…
Öyle bir gerçek midir
B/aşka uzanmalardan ayrıksı bir kaçışa karışmak
Anladım günlerden pazartesi saat 11.45
Aynı sancılar…kumu salma devingenlikleri ve felaket…
Sığınılacak baharlara umutlu ya tılsım ya şiir…
Adı martı mavi suların mavi göklerle kesiştiği yerde
Nerdedir saklı bahçe şehir neden saklar onu
Her an hazırdır ölüme çalan arp kulaklarda aynı arya
Hele o sinema çıkışları peşimizden koşan kuşlar
Sağımızda solumuzda bir sürü adam adları Selim Hilmi
Yani Hacer Nilgün Abdullah Esra başka kimi diyelim…
Son fısıldaşmalardır bunlar avcılar vurmak için gelir
Veda şiirlerinden ıslanmak sanma ki yağmurun halleri
Git şimdi acıdan ölmeyeceğimiz yeri bul ve getir bana
Bir tabuta omuz vermek suça ortak değil midir
Gölgeleri silmek için koparmak sarmaşıkları köklerinden
Öksüz bırakmak kundağını aşkın kazıya kazıya geçmişin
Yadsıma çoğaltılmış onca Zemzem damarlarını gönülün
Azrailin gelmesini beklemeye gerek yok vakit geç
Sokağın ortasında şah damarıma tek kurşun beni siz öldürün
Nasıl sürüsek de eğlensek mi diyorsunuz bu leşi
Unutmayın sakın herhangi bir pazartesi günü saat 11.45’i…
yedişubatikibinonüç
Necdet ArslanKayıt Tarihi : 7.2.2013 17:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
o kadar güzel hissettiriyor ki şiir, defalarca okudum.
Güçlü kaleminizi, şair yüreğinizi ve emeğinizi candan kutlarım.İyi ki varsınız, iyi ki yazıyorsunuz.
Paylaşıma sonsuz teşekkürler.TEBRİKLER Sn: ARSLAN ++
Hikmet YURDAER
TÜM YORUMLAR (2)