tüm sakalsız pazartesilerin siyah kıyafetleri altında pembe terlikler vardır. benim kendime soramadığım soruların cevapları onda gizlidir. Atayın yanıldığını görmemişimdir.cehaletten korktuğum doğrudur. öğretmenlik mesleğini seçmemin manasızlığı ve yine ve o memur kokulu sabahlar çekilmezdir. bazen şarkılar da. onu düşünmek Atlasın sırtındaki o topu fırlatmaktır. evrene gol atmanın tanrısal bir ödülü ise yok. hümanizmin herkesi haklı kılışının hoşgörüden değil de artık o yorgunluk ardı tembel kabullenmelerle ilişkisi düzenlidir. zamanı yakalamaya çalışmak ahmakçadır. fotoğraf makineleri yakılmalıdır. insanın doğasındaki unutma normal seyrinde işlemelidir. ayak çok garip değil midir? tüm saçmalıklara rağmen onun cümlelerinin dizime yaslanmasının huzuru tanımsızdır. tesadüfler ümit kırıntılarıdır. izler çoğu kez takip edilmemelidir. farkındalığın dezavantajı daha baskındır. yerine göre davranmasını bilmek çoğu ikiyüzlüğümüzdür. evren bir zigon sehpa üstüne kurulmuş bir demo oyundur. bu oyunda ağlamayana mükafat yoktur. uyku adaptörün soğuması gibi bi şeydir.anlatacaklarımı hikayeleştirmemem gerçeğin sempatisi olmayışındandır. ve çirkin olan daha gerçektir. bazı vücutların nakışı ruhuna zıttır. hal ekleri yetersizdir. ara renkler var mesela. yaşasak da mı yaşlansak yaşamasak da hayat mı bize yaslansa. hayat yas tutmaz. aptalların saç rengi mi olurmuş. sarı odalara yakışan bir renk. kedilerin nankörlüğünü görmedim.insanlarınki çekilmezdi ama. almanlar yenilince hem niye biz de yenik düştük.bu kuralları kim koydu. tarihi devirlere bölen de kim. otogarlar güzeldir. mezarlıklar da. ben değilim ama. yirmi beş yılı mutsuz eden yirmi beş sebep sayamam mesela. annelerin ağlaması büyüdükçe zayıflıyor. tüm işaretler özgürlüğü tarif ediyor. sonra tüm kanatlar kesiliyor. tüketim hızlı gerçekleşiyor. güneş kırmızı doğuyor. aydınlanma nedir. tüm sevişmeler karanlığa hapsedilmiştir. Kara Balıkın bıçağını kıran Behrengi değildir. bunca tüketilen çay ve sigaralar yer açmaktır. insanlar kitap yapılsa yüzde doksanı migroslarda satılır. kalanı ise benim çevremde hiç yoklar. hiç ne kalabalık bi kelime. hiçin hepsi dünyada yazılmış üfürizmalar. bunlar da hariç değil. senin Afrikana sözüm yok Süreya. açlık tehlikeli bir şey. Atılgan ölüme de hızlı atıldı. kelimeler bazen yetersiz. ömrün atmışı varoluşa ulaşırken kırkı yokoluş korkusuyla geçiyor. atmışlar ergence tükeniyor.atmışım onu yalnızlığından çekmeme yetmiyor. tepem atıyor. kalbim daha hızlı ama. nabzım pazartesileri kaldırmıyor. sahi haftaları bölen de kim. beyin ölümü ölmek için yeterli olmuyor kalan kalpler de pak bir vicdanla kırılıyor. her şeyin ortası olunamıyor. insana önce öğrenmek sora unutmak öğretiliyor. öyle ki öğrenme ölümle tükeniyor. ölüm bir paragrafın giriş cümlesi olabiliyor. dilenciden para üstü almak çiçekçilik yapmakla aynı keza. ikra bir emir olmamalı belki. bazen bir yazıyı sonlandıran soğuk bir eldir. kelimelerin ısısı yoktur o giymeyince.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...