Uçuk Düşlerle Bir Yaşamdı Bunca Kahır

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Uçuk Düşlerle Bir Yaşamdı Bunca Kahır

Oradaydım… Sabahın erkeninde ve güneşin ışıklarını kızıldan kurtarma cabasında iken, uykusuz geçen ve tüm hayatımı hecelere ayırarak ayrıştırdığım düşsel ağırlıklı bir gece sonu… Sabahın ilk ışıklarında evinin bulvarında dağınık ışıklarla ileri geri yürüyüşlerimdeki anlamsız korkularla evine doğru yürüyordum…

Ve sen sütlüsarı rengindeki iki bavulunla aceleci adımlarla seni bekleyen aracın yönüne doğru yürüyordun…
Ve ben, sabahın erkeninde ki yolculuk telaşının anlamını çok yıllar sonra anlamıştım…
Ve sen, o sabah, aceleci adımlarla seni bekleyen araca doğru yürümekle, bu şehrin kulvarlarını son defa adımladığın sebebini ben yıllar sonra anladım bu kentteki son anlamını…

Ben sana doğru yürürken, sen farkındasızlıkla benden son kez uzaklaşıyordun… Yıllar sonra seninle bir şekilde karşılaşıncaya kadar…
Sen bir araç içinde iken, önümden geçerken, ben bakışlarımızın birleşmesini önlemek için, başımı öne doğru eğerken, seni anlamsız düşüncelerle, bu şehirden, kendi şehrimde yalnızlığa gömülerek yolcu ediyordum… İçimden, etim ile kemiklerimin ayrıştığını, acılanmaların bedensel ağırlığı ile dayanamasıya acılanarak belki de yaşamımda en ağır acılanmaları yaşayarak, aralarındaki farkı keşfediyordum
Tırnak uçlarımda dökülen zapt edemediğim acılanmalar ile…

Ve senin ne tarafa baktığını veya bana bakmamak için başını çevirdiğini fark edememiştim…
Seni sonsuza uğurlayışımın bu gün, yani yıllar sonra yazmaya dayandığım ama bu gün bu düşüncelerimi yenerek o günkü acılarımın saygısı ile cümlelere düşüyor o anılar…
Canımdan can, ömrümden zaman gidiyordu… Başlangıcı belli düşüncesinin tükendiği yıllara uzayan apayrı bir düşüncenin acılanmaları, bazen insan canından canlar kopararak öder yaşam yaşanmışlığın uzayıp giden düşüncelerinin vedaya dönüşen anlardan nefesler devam edinceye kadar da bu bedel ödenmeye devam eder…
Bu gün seni uğurlamamın yıllar sonrası aynı hislerle o kareleri yaşamamın yıllar döngüsüdür sanırım…

Hüzün kuşlarına bağırasım geliyor, taşınan bu hüznün ağırlığından artık omuzlarım düşmek üzere…
Ve ben, o gün o erkeninde sabahın, sana son veda edebilme tınısı ile ömrümün sonuna kadar süre gelecek güle güle bile diyemeden vedanın köprüsünden sana el bile sallayamadım…
Ve “sen tanrı mısın beni öldürdün, eşime dostuma güldürdün” demek de artık anlamını yitirdi ikimiz arsındaki beraberlikte…

Evet o gün sen bu şehri yok sayıp, kaderini değiştirmeye azmetmiş olarak vedasız ayrılırken, bu şehrin adımladığın sokaklarından, bulvarlarından, ardında bıraktıklarının acılanmalarını içinde hissedemeden, boş vermişlik edasıyla utangaç düşüncelerle bu şehirden sessiz sessiz ayrılırken ben o kulvarlarda senin vedasızca
yolculuğuna şahit oldum…

Biliyordum bir gün eski şarkılarımızı dilinin ucu ile mırıldanarak mutlaka bu şehre
el ele dolaştığımız gözü kapalı kaldırım taşlarını sayabileceğimiz, ıssızlaşarak göz göze geldiğimiz uzun uzun gözlerimize bakabildiğimiz bu şehre dönecektin...
Çünkü evinin camlarında hâlâ perdelerin ve kalabalık nefeslere alışmış şimdi yalnızımsı eşyaların duruyordu.
Ve bir gün onların sana ulaşabileceğini de ben tahmin ediyorum…

Kısmet belki onları da sessizlikle gözyaşlarım ile uğurlarım sana doğru…
Sen hep arkanda gözyaşları ile beni bırakmaya alışıktın…
Ama içime doğan galiba bu anlar sonuncusuydu seni gözyaşlarım ile bu kentte
beni bırakacağın da yaşamımın bir kesiti oldu…

Uçuk düşlerle bir yaşamdı bunca kahır zamanı ki gülmelerimizi yakalamak için o kadar çok uğraş verdik ki bu günlerde o gülmelerimizi korumak için ağlamalarımız çoğaldı...

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 16.4.2016 12:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Ben sana doğru yürürken, sen farkındasızlıkla benden son kez uzaklaşıyordun… Yıllar sonra seninle bir şekilde karşılaşıncaya kadar… Sen bir araç içinde iken, önümden geçerken, ben bakışlarımızın birleşmesini önlemek için, başımı öne doğru eğerken, seni anlamsız düşüncelerle, bu şehirden, kendi şehrimde yalnızlığa gömülerek yolcu ediyordum… İçimden, etim ile kemiklerimin ayrıştığını, acılanmaların bedensel ağırlığı ile dayanamasıya acılanarak belki de yaşamımda en ağır acılanmaları yaşayarak, aralarındaki farkı keşfediyordum Tırnak uçlarımda dökülen zapt edemediğim acılanmalar ile…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4