ÜÇ YILDIZ KAYDI KAYDI İÇİMDEN
Senden önce kırk, seninle sekiz
Senden sonra onlarca yaş bıraktım geride.
Üç şehir arasında gidip geldim.
Üç şiir kitabı yazdım.
İki de roman.
Onlarca sokak hayvanına babalık yaptım.
İki kanaryayı saldım gökyüzüne
Kırk yıllık özlemim tıpkı bulduğum gün gibi bir bahar akşamında son buldu.
Senden sonra onlarca yaş bıraktım geride…
Sessiz çığlık oldum Ernek Yaylasında
Düşlerim sancıdı gülüşlerimi.
Her gece Ernek Yayası çatma damında uzanıp
Yıldızları seyrettim, sana hasret
Üç yıldız kaydı ardı ardına
Biri Kelkit vadisine biri Eski Yaylaya biri de Gölbaşı üstüne düştü.
O zaman anladım gideceğini
Çok uzaklara…
Yıllarca kendimce şiirler yazdım.
Hayallerim vardı beslediğim, sensiz, yalnız ve çaresiz…
Uçup gittiler güneşe doğru
Bir türlü yakalayamadım onları.
Ardından ağıtlar yaktım, içli ve ağlamaklı…
Yıllarca bekledim gelirsin diye
Adını kazıdım hep kavaklara
Derdimi anlattım kuzuya, kurda
Haber saldım dost bildiğim canlara
Gitti de ne yazık gelmedi geri
Bekledim bir haber senden masumca
Ne kayan iki yıldız, ne uçup giden iki kanaryam ne de hayallerim geldi geriye
Sen güneye gittin, ben kuzeye doğru
Seni batıya gönderen kader beni doğuya çeken bu kör talihimdi.
Sana yalnızlığı öğretti bu hayat
Bana mutsuzluğu sensiz bir ömür
Dalında kurumuş bir gül misali
Sen gideli bu yerde bil ki asıl yalnız benim, biliyor musun?
Yağmur değil gökyüzü yağıyor gökten.
Ruhumu boğuyor sensiz her vakit
Bir kez olsun selam göndermiyorsun ya…
Yazıklar olsun bana…
Bak, Ernek Yaylasına bahar geldi.
Her taraf sen kokuyor şimdi.
Önümde birkaç dana ve bir demet papatyayla
Bir kez olsun beni anla…
Ömrümü törpüledim aşkın taşıyla
Yılları harcadım yolunda, geceleri astım düşlerime
Acıyla kardeş oldum da her dem
Tükendim.
Sarsılıp yıkıldım zelzelelerde
Yine de kimselere diyemedim.
Kimseler bilmesin diye adını
Seni bende yok ettim Mansur gibi
Sen ve ben…
İki beden ve bir ruh…
Damarlarımda geziyor, göz kapaklarımdan sızıyorsun.
Ruhun ruhumu sarıyor etle tırnak gibi
Bütün dünya karşıma dikilse de
Sırrımı aşikâr etmeyen Mansur’a, aşkıyla perişan olan Fuzuli’ye özeneceğim.
İman ve küfrün sınırlarında aklım ve gönlümle gezineceğim.
Yıllarca aradım aradım seni
Ne çare!
Bulamadım bir “Tebriz Güneşi”
Kıvrandım günlerce aklın zindanlarında
Tâlibînden sıyrılıp kutup olmaktı amaç
Tek gerçeğe erişmek sonra
Her zorluğa razı olmak bu yolda
Rahman ve rahim gibi
Aynı kökten türeyen iki candık seninle
Sevgi ve merhametti özümüz
Sen ve ben… İkimiz.
Tanrıdır sevgi ve merhameti ruhumuza üfleyen
Seninle bir ömür sır kaldık.
Sonra müneccimler Nemrut’a açtı sırrımızı
Köşe bucak aradılar ikimizi
Ateşlere attılar bizi.
İki beden bir ruha kıydılar
İbrahim gibi…
İçimizdeki çocuğu katlettiler acımasızca
Sensizlik zindanında besledim de tenimi
Bir bir kırdım Kâbe’nin putlarını içimde
Suçu sana attım da yine
Bir kez olsun benden çevirmedin yüz
Sen; nesli güzel, aslı güzel, erdem sahibi dilber,
Sen; seherlerde duyduğum serin rüzgâr,
Sen; dağ başlarında içime çektiğim nefes,
Sen; haramiler sokağında iki büklüm bedenimi kurtaran nefer,
Kayıt Tarihi : 24.1.2023 20:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!