Hiç bir şey geri döndürülemedi,
yaşananları yaşanmamış farz edemeyişimiz
bu yüzden tehditkar bir yüzle sırıtıyor.
Gerçi bu yaşadıklarım yaşanmasaydı da
biz dönüp dolaşıp bu menzile demir atacaktık.
Yani yolun rotasını uzatıp durmuşuz şu kısacık oyunla.
Yaşananların sonucu değilken üstelik...
yine de bu olması gereken sonuç.
Şimdiki bu yere hiç bir kımıltı olmaksızın da
şimdiki gibi gelinecekti. Bu büyük bir iddia.
Öyle gibi görünüyor. Ama basit aslında.
Hem de çok basit. Olması gereken neyse o olacaktı yani.
Olması gerekene karar verecek olansa yine bizdik elbet.
Her zaman olması gerekene biz karar verdik.
İyi geldi bu, öyle değil mi?
Evet. İyi geleceğini biliyordum.
Bu bize her zaman iyi gelmiştir.
Konuşmalıyız.. konuşalım.
Madem ki böyle oldu, konuşalım.
Döndük dolaştık yine aynı yere geldik, öyle değil mi?
Kendimizi, hiç de bir şeyleri atlatmış -aşmış- gibi
hissetmeyişimizin nedeni aşmamış -atlatmamış-
oluşumuzdan olmasın?
Olabilir mi?
Evet. Galiba.
Bu da bizi gerginleştiriyor işte.
Hiç çözüm bulamayacak mıyız?
Gerçekten mi?
Hep böyle mi olacak?
Aynı karakter yörüngesinde turalayıp duracak mıyız?
Değişimi başkalarından beklerken biz,
kendimiz niye değiştiremiyoruz kendimizi?
Bundan bahsetmemizde bile değişen bir şey yok,
öyle değil mi? Kısır döngümüze gülelim mi
ağlayalım mı bilemiyoruz? ..medim..
Geçmişin defterleri, geçmişimizi
tekrarlamaktan öteye götürmezdi yani.
Neden hala yazıyorum ki?
Ne çıkmasını umabilirim ki bu karakterden?
Daha! Başka ne çıkabilir ki? Kendimiziz işte.
Aa ama hayır, kaçmayacağız.
Kaçınmayacağız da... öyle değil mi?
Konuşmaktan başka çaremiz yok. Konuşmalıyız.
Sonuna kadar da götürmeliyiz bu sohbetleri.
Haydi.. dök., dökül.. ağla zırvala.. çırpın..
Haydii.. küfret bağır çağır.. Offf!
Hayır. Konuşmuyorsun sen! Konuşmuyorsun!
Gerçekten konuşmuyorsun. Söylemen gerekenleri
hala tutuyorsun içinde.. Hala kibarlık ediyorsun.
Hala naifçe.. içim ürperiyor..
Haydi Haydi haydi!
Konuşalım.. tamam.. Sakince oturup konuşalım.
Açalım bir birimize birbirimizi.
Ne istediğimiz konusunda hiç bir fikrimizin
olmadığını ikimiz de biliyoruz aslında.
Hiç bir fikrimiz yok.
Öyleyse niye kullanıyoruz bu kalemi?
Niye tüketiyoruz bu sayfaları?
Bu karalamalarla! Niye?
Çok kızgınız.. birbirimize.. neden?
Neden nefret içindeyiz bu kadar?
Neden sevemiyoruz kendimizi?
Hala sevemediğimiz ortada öyle değil mi?
Yapay bir sevgi ve nezaket içindeyiz kendimize.
Oysa bu bir işe yaramadı.. yaramıyor.
Görüyoruz işte. Bunları da zihnimizden
geçirdiğimiz için yazdığımızı sanmıyorum.
Bunlar sadece ne yapacağımızı bilememezlik.
Çaresizliğimiz bu. Ve biz bu çaresizliğimizi kullanarak,
çaresizliğimizin bu kalın çeperli duvarlarını
bir kapıya dönüştüremedik, rahat açılır kapanır
bir kapı oluşturamadık aramızda. Çok yazık.
Ama yine de konuşmak zorunda olduğumuz belli.
Yine de konuşmalıyız.
Zorla da olsa konuşmayı sürdürmeliyiz.
Bitti mi? Hayır.. sanmıyorum.
Yine geleceğiz bu yere,
bıraktığımız yerden yine koyulacağız aynı sohbete.
Ta ki labirentteki o çıkışı bulana dek...
Sanat yok ağlamak yok.
No bewegung no cry.
No art no cry.
No theory no cry.
Mahler. Senfoni No.2
Şimdi şöyle bakalım -bu paylaşım olmasa-
bu paylaşımlar, ne yapıyor olacaktık?
Mahlerler olmasaydı -onun bu eseri gibi eserler-
onu icra edenler gibi icracılar
icra edenleri videoya kaydedenler gibi kaydediciler
ve bu videoyu paylaşanlar gibi paylaşanlar olmasaydı..
ve de telefon.. ve internet.. olmasaydı..
ne yapıyor olacaktık?
Kahvemizi yudumlayıp,
kıçımızı kaşımayı sürdürüyor mu olacaktık? yoksa..
kendimizi bir yerlerden boşluğa mı bırakıyor olacaktık?
Ha? Hangisi?
Oyalanmaksa amaç her zaman bir şeyler bulmuşuzdur.
O olmazsa bir başkası... başkası olmadı bir diğeri..
daha olmadı öbürü.. acı çekmekse.. onu da bulmuşuzdur.
Ben başka bir şey olmak istiyorum ya...
HAYIR hayır yanlış cümle..
iyi bir eser yapıcı olmak demeliydik..
ama yapamıyoruz işte, N'olacak?
Yapamıyoruz! Olmuyor! Olmadı! N'olacak?
Ölecek miyiz? Öldürelim mi kendimizi?
Eser yok ağlamak yok!
Öldürmeyelim. Oldurmaya çalışalım.. çabalayalım..
İyi! Çabaladık durduk da n'oldu? Ne değişti?
Hiç! Hiç! Değişen hiç bir şey olmadı.
Döndük dolaştık karakterimizin yörüngesinde
ve bir çıkış izine dahi rastlayamadık.
ÇIKIŞSIZIZ anlıyor musun?
Bu figürün çıkışı yok.
Biz çıkışsızız.
Biz demek rahatlatıyor. Evet.
Kendimi bu kıskaçta tek başınaymış gibi duyumsamak
rahatsızlık veriyor çok. Aslında gerçekten de tek başıma
değilim biliyor musun.. birbirimizi göremesek de burada
benimle beraber sıkışıp kalmış daha pek çok karakter var.
Onların da yeri geldikçe seslerini duyabiliriz. Duyurabiliriz.
Şimdilik sadece benim konuştuğuma bakma
-içlerindeki en vurdum duymazı benimdir aslında-
diğerleri iyice tırsmış bir halde olduklarından coşkudan,
ödleri koptu! Coşku_korkusu mu bu? Evet.
Yani tamam da.. konuşalım diyorum ben yine de.
Bir şeyler yapmadan önce yani.. ha.. ne dersin?
Hiç bir şey yapmak zorunda değiliz tamam mı?
Hiç bir şey! Ama konuşmak zorundayız.
Buna mecburuz.
İyi ama ne konuşacağız?
Buluruz bir şeyler.
Işıkların yansımalarını seviyoruz ya nasıl olsa...
Bak bu hayatın son ikinci yarısı.. son ikinci yarı...
Bu son ikinci perde.. sondan ikinci perde..
artık neyin önemi var bir düşünmek lazım..
iyice bir düşünmeli. Neyin önemi var?
Dizlerim ağrıyor.
Bedenimi taşıyamıyorum.
Uyutulmak istiyorum.
Pamir diye bir çocuk havuza düşmüş boğulmuş!
Günlerdir aranıyormuş.
Ben de bir Pamir olabilirdim.
Çoktan çürümüş olurdum...
ama Pamir gibi olmadım,
yaşatıldım ve bugüne değin getirildim.
Pamir ölmek mi istiyordu? Ama öldürüldü?
Pamir öldürüldü, küçücük yaşta..
bense yaşatılmaya devam ediyorum.
Neyin önemi var?
Bu durumda neyin önemi var? Yapayalnızım!
HAYIR, yapayalnız değilim bu kendi tercihimiz,
kendimizi yapayalnızlığımızla sınırlamak bizim kendi tercihimiz.
Çünkü anlaşılamıyoruz.
Anlaşılamıyor ve anlayamıyoruz birbirimizi birbirimizce..
Anlaşılmak zorunda da değil.
Anlamayalım ve anlaşılmayalım.
Bırakalım anlaşılmayı ve anlamayı boş verelim.
Hiçbir zorunluluğumuz yok.
Sadece konuşmak zorundayız konuşalım.
Konuşalım.. konuşalım.
Yağmur!
Nasıl bu hale geldim?
Yorgunluktan perişanım.
Biliyorum tamamen çevrimsel -içeriksel- ay amaann!
duygusal -psikotik- bu derece yorgun hissetmemek için
başka ne hissetmeli acaba?
Kendi etkilenme biçimlerimi düşünüyorum.
Bir erkek beni nasıl etkileyebilirdi? Mesela?
Ne yaparak?
Mesela, ne yaptın ki sen bana da ben seni sevdim?
Bu denli!
-İlgi- ilgilenilmek - ilgilendin mi?
Sanmıyorum.
Bence zaten bir erkeğin beni etkileyebilmesi için
kişisel bir çabada bulunması beni etkileyebilir bir etki yaratmaz.
Bunun bir faydası olmaz bende.
Ben bir erkeği beğendiysem,
bunun için hiç bir şey yapması gerekmemiştir şimdiye kadar.
Ben bir erkeği beğenmediysem havada 5bin takla atmasına hiç gerek yoktur,
çünkü işe yaramaz. Oturup beklemem yani
o perendelerinin bitmesini çeker giderim.
Haydi Türkiye - kendimizin ve Güneşin etrafında bir tur daha...
Biliyorum ki bütün bunlar bir masal gibi ve bu yüzden bu denli etkileyici.
Masalsı bir aşk kurgusuyla düşlediğim içindir ki Aşk benden çok uzak.
Baş dönmesi sarhoş.
Olmayız biz.
Senle birlikteyiz.
Çelikteniz.
Niyetsiz.
"Taşıdığımız bu beden her an dönüşebilir,
etrafımız bu olasılığın numuneleriyle dolu."
Nihat_Genç
Bir daire. Ve teğetinden çıkan küçük bir ok. MARS.
Kalkan ve Mızrak. Demir. Kırmızı.
İstek Amaç Savaş.
Mücadele Cesaret Savunma.
Niyetim elbette özgür olmak -ona kaptırmadan- ilerlemeliyim.
Onu düşünmeden hareket etmeliyim. Sana!
İnsan isterse kendini mutlu eder. İsterse mutsuz.
- iyi ya da kötü oluşu insanın kendi elindedir.
Doğuştan gelenlerle birlikte kendini yetiştirmek
insanın yine kendi elinde olan bir şey: bir koz!
Hükmetmesini öğreneceksin önce kendine;
kendine hakim olmayı öğreneceksin.
Bıçkı Tozu gibi inceleceksin ki çabuk tutuşasın.
"Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele! "
N. Hikmet Ran
Temel ve ana sabitler gelişi güzel şekilde belirlenemezler.
Doğanın sabitlerinin sahip oldukları değerleri değiştirip
çok az arttırarak ya da azaltarak hiç bir şeye sahip olunamaz.!
'Hayatın bir ince ayarı vardır.'
Bu 'zarif bir sadelik' içerir.
'Anlaşıla bilirlik' içerir.
Ben de anlaşılabilirdim elbet
Zarif ve Sade, incelikli olabilseydim.
Birliktelik..
Orda bir yerde..
alışkanlık yapmış..
artık fabrikasyon bir üretim diyebileceğimiz
bir durumda her şey ve statik leşmiş..
robot gibi yapılıyor her iş -uğraşı- sevişmeler bile
görüşmeler gibi formaliteden öte geçemiyor duygusu.
Her zamanki akşam yemekleri,
toplanmalar dağılmalar, sabah uyanışları..
her zamanki gibi öğlen koşuşturmaları şu bu..
Zaman zaman kapıp koy vermek kopup gitmek
isteği doğuyor bu statükolardan ve aykırı bir şeyler
yaşamak yolunu değiştirmek falan isteniyor
her zamanki gidilen yollardan bıkılıp.
Başka değişik farklı daha önce hiç girilmemiş
ucu bucağı bilinmeyen bir sapaktan sapmak
düşüncesi bile bir an da uyarıveriyor zihni.. öyle değil mi? ..
Ve işte o 'sapak' benim senin için.
O 'sapak yol' arkadaşı o 'sapak dişi'...
Herkesin bir 'sapak yolu' bir 'sapak kişisi' olur.
Beni ve bunu düşündükçe yüreğin ağzıma geliyor.
Yüreğin.. nerde atıyorsa artık. Onu emiyorum.
Geldiğini hayal ederek ve bir an da karşına çıkıveriyorum.
Gözlerin her zaman ve durmadan bana benzerleri arıyor ve de buluyor.
Ama beni hatırlamıyor yeterince.
Bu nedenle de herkese birden bakıyor.
Başın belaya giriyor bu yüzden.
Hatta yumruklaşıyorsun biriyle bu yüzden.
Yorgunluğu unutmanın bir başka yolu da
başka bir yorgunlukla mümkün olabileceğini biliyoruz..
ama hangi yorgunlukta kalacağımızı bilmiyoruz.
Bak bu yorgunluk iyidir.. yeterlidir..
bence burda kalalım.
Bu güzel bir yorgunluk!
Aşkı bu masalsılıktan çıkarıp gerçeğin
vajinasına oturtmak lazım.
Hatta çakmak!
Çivilemek!
Vidalamak..
Küçük bir amaçla büyük bir hedefe varılabilir mi?
Benim 'küçük amacım'.. am-acım..
'Büyük Hedef' -HDF- SK'e varmak.
Ve bu 'Hayal Mumu' -Zihni Nine'nin-
Zihinsel özdeşini bulup oraya gitmeli!
Kavrama ve ayırt etme kabiliyetlerimizle.
"Atomların içerisinde ve kara deliklerde neler oluyor, bilmek isteriz?
Bunlar ise güncel deneyimlerimiz olarak adlandırılan yüzeysel
gerekliliklerimizin tamamen dışında, hatta iyi bir Darwinci
hayatta kalma söylemi için son derece anlamsız şeyler.."
Paul Davies
"Evrenin keşfedile bilirliği varlığımız için gerekli olan
bir zorunluluk değildir. Bu buna ilaveten eklenmiş bir şeydir.
Evreni kaynağı her ne ise açıkça görülen odur ki
evrenin onu keşfedebilen gözlemcileri olmasını -da- amaçlamıştır."
Guillermo Gonzalez
"Gözlemcileri -de- gözlem için en iyi yere koyarsınız.
Bu eğer işleri akıllıca yapmayı amaçlıyorsanız tam da yapacağınız şeydir."
Jay Richards
Ve istediği erkeği elde edememiş kadın başarılı değildir.!
"Bir kadınla bir kez beraber olmak başarı değildir, bizzat yenilgidir"
demiş Reha Muhtar da. "Kadının meselesi, 'istediği erkeği elde etmek değil (!)
istediği erkekte kalmaktır.." Ve "elde edilecek erkek değil,
kalınacak erkek üzerinde rekabet olur." demiş.
Bilmiyorum.. BİLMİYORUM..
b i l m i y o r u m.. Hissediyorum!
"Bazı insanlar hiçbir zaman bilinçli olarak
kendi karşıtlarını keşfetmezler. Diğerleri ara sıra
bir ziyaret yapmayı başarırlar. Ama bazıları için
(ki bunlar çok azdır) istedikleri zaman gidip
keşif yapmak hiç de zor değildir."
Aldous Leonard Huxley
"Ruhun natüralisti için,
psikolojik tür toplayıcısı için birinci gereksinim kendisi
ve diğerlerini Eski Dünya'dan Yeni Dünya'ya taşıyacak,
bildik sığırlar ve atlar Kıtasından kanguru ve ornitorenk
kıtasına ulaştıracak güvenilir, kolay ve inandırıcı bir yöntem bulmaktır."
.. "Dil alışkanlığımız bizi hataya sürüklüyor. Örneğin
'Görebilmem için perde kaldırıldı', dememiz gerekirken
'Hayal ediyorum', deme eğilimindeyizdir.
PLANLI YA DA PLANSIZ, HAYALLER ASLA
BİZİM KİŞİSEL MALIMIZ DEĞİLDİR".
Algı Kapıları - S. 77
Ve "bu artık beni kendimden geçirmiyor.."
"Aşinalık kayıtsızlık doğurur." A.K. s. 94
"Ender zevkin ince noktası köreltildi." s. 96
"Bir zamanlar görsel zevkin ince bir enstrümanı olan şeyler
şimdi sıradan bir muşamba parçası haline geldi." ve
"Yatak yoksulun Operasıdır! ." s. 101 (İtalyan atasözü)
"Mesafe bakışa büyü verir.. -aynı şeyi yakınlık da yapar! - s. 103
Ve resimsel estetikte bile "Zambakların ölçüsü Zambaklardır! "
Olduğu gibi’lik ya da göründüğü gibi’lik...
-zihnin kendinden geçmesi ve karşıt bölgesine yönelmesi-
(ilksel doğanın içsel dünyaya tuhaf bir benzerliği var) s. 105
Doğru olanı doğru yerde ve doğru zamanda yapabilmek:
işte hayatı bütünleyen sihirli formül bu.
Doğru Zamanda Doğru Yerde Doğru Eylem.
Sonuçta benim 'sır saklayan' biri olmadığımı öğrenmiş bulunuyoruz.
Sırlar bana göre değil.
Yalansız -sırsız- bir ayna ise ne yazık ki hiç bir şeyi yansıtamıyor.
Sır olamayınca ardımda yüzüm de pek parlamıyor.
Dolayısıyla ben bir ayna olamıyorum.
Öbür dünyada dorukları gökyüzüne değen iki dağın arasında bulunan
bir sandıkta duran ve tüm dünyayı gösteren bir ayna varmış.
"Sizinle aynı enerjiye sahip insanları etrafınıza çekersiniz! "
etrafımda kimse olmadığına göre bu benimle aynı enerjide
hiç kimse yok mu demek oluyor?
Oysa hiç içimden gelmiyor.
İçimde ne var? Ne yok?
Kitaplar okuyorum.
Yazanlar neler yazmışlar diye merak ederek okuyorum.
Neler yazmışlar? Neler neler!
Yazılanların bana bir faydası oluyor mu?
Bilmiyorum. İçimi dolduruyorlar mı? Evet.
Bir parça. Bir parçası doluyor içimin
uçsuz bucaksız boşluğunun.
Demek içimde uçsuz bucaksız bir boşluk varmış.
Demek ki!
Bu nedenle dışıma çıkmak da istemiyorum. Dışarı çıkmak da.
Hareket etmek de istemiyorum. Duran bir insan oldum.
İçimde duran biri var. Durmak isteyen biri.
Durmak ve durdurmak isteyen biri olduğumu düşünüyorum içimde.
Durmanın ve durdurmanın bana ne faydası oluyor? Oluyor mu?
Olduğunu sanmıyorum. Hayır. Hiç bir faydası yok.
Durmanın da durmaya çalışmanın da
durdurmanın da durdurmaya çalışmanın da..
tamamen hiç bir faydası yoktur diyemeyeceğim
belki de vardır. Mekanizmanın -sistemin yani
-bir yerine- bir noktacığına en azından
sürtüşen bir fayda oluyordur belki,
bunu kesinkes bilmemize imkan yok elbet.
Zaten bir kesin bilgi olamadığı için bunları yazıyor ve düşünüyoruz.
Yani düşünüyorum.
Hiç bir konuda kesin bir bilgi yok.
Her sabah uyanılır her akşam -gece- uyunur
ama bir gün ne uyunur ne de uyanılır tek kesin olan bu.
Bir gün her şey zaten duracaktır. Bilinen anlamda.
O bir güne varana dek ise durmak - durdurmak istemek için
bir neden var mı? Buna bakmak lazım. İstemek ya da istememekle
ilgisi olmayan bir ilgi. Sadece içten gelen bir şevkle -dürtüyle-
içten gelen bir şey.
İçimden yalnız kalmak geliyor benim sadece bu aralar.
Yani normalde içimizden gelen -gelmesi gereken- şeyin tam tersi
-tamamen zıttı yönünde- bir dürtü selim. Yani..?
Normun karşı normuna geçilmiş farkında olmaksızın.
Ve bu karşı normda, bir yansımanın içinden bakıyorum hayata.
Aynanın içinden. Sanki.
Ve sanki yine bir masalsılık söz konusu burada da.
Masalsı Hakikatler.
Oysa.. eğer masalsı hakikatlerle yönetiliyorsam
-eksik bir şeyler var demektir- Saltanat gibi..
Güçler Dengesi gibi... Kurtarıcılar
- Mutlak kötüler ve Mutlak iyiler -
Cüceler ve Devler - Uyuyan Güzellikler
- Zehirler zemberekler sihirler - gibi gibi bir şeyler...
yanı sıra.. bir koşuşturmaca ve eylemler zincirlemesi
- deviniş - Hareket!
Masalda durmak yoktur.
Masalda bile durmak yok!
Anlıyor musun?
Anlıyor muyum?
Acaba anlıyor muyum?
Gerçekten anlıyor muyum?
Yoksa anladığımı mı sanıyorum?
Ne kadar şüpheli bir konum! .
Ne kadar belli belirsiz ve uçsuz bucaksız..
ne kadar sonsuz sonuçsuz sınırsız seçenekler..
ama yaşamı filizlendiren bir tek olasılıktı.. tek bir olasılık..
o da 'filizlenmiş bir yaşam'. dı.
Ya filizlenmemişse?
Yapacak bir şey kalmıyor.
İşte defterin yine bu kısmına gelindi.
Tam bu kıvrımda zınk diye duruveriyorum.
Düşünüş işte bu sınır kapısına kadar gelip dayanıyor.
Ve bundan sonrasını, ötesine geçiş için -başka bir -
arka sayfaya - geçiş için - de aynı zamanda - boşluğun - bu boşluğu -
tarafımdan açıklamalarla doldurulması gerekiyor.
Niçin, sayfanın bu yerine kadar akış halindeyken
kalem tam da bu kıvrımda duruveriyor? -sıklıkla- hem de? Niçin?
Ekonomik bir plan mı söz konusu olan?
Yoksa yine bunda da başka bir içten geliş – geçiş
/ geçemeyiş - gelemeyiş mi aramalı?
Aldous Leonard Huxley'ın Algı Kapıları eserinde sözü edilen
'beyin kimyanın kanunlarına tabidir'
saptamasındaki gibi bir şey mi olan yoksa?
Bu sabah farklı bir beyin kimyasıyla mı uyandım?
Okuduğumuz eserler beyin kimyamızı etkiliyor olabilir mi?
Bu durumda sanki öyle gibi..
Gün ısınıyor. Isındı.
Okuduklarımız da yazdıklarımız da bütün yapıp ettiklerimiz gibi
vücut kimyamızı etkiliyor, bu doğru.
Çevremi arındırdım ben insanlardan.
İnsan yönünden yoksullaştırdım kendimi.
Çünkü beyin kimyamı etkiliyor insanlar.
Tıpkı dün telefon konuşmamızda olduğu gibi.
Beyin kimyası sürekli olarak etkileniyor ve sürekli olarak
değişik uyanıyorsam bunu sabitlemenin bir yolunu bulmak gerekir öyle değil mi?
Yine aynı kitapta -
'Sadece orta plan ve biraz arkaya itilmiş ön plan denebilecek şey tümüyle insanidir.
Çok yakına veya çok uzağa baktığı anda insan ya ortadan kalkar ya da önceliğini yitirir'
diye yazıyor Aldous. Al Dost! Kırmızı Dost! Dost Kırmızısı...
Buna niçin dikkatim çekiliyor?
Çünkü manzaramın tamamına bakmaya çalışıyorum zihinsel olarak.
Ve gördüğüm bu şimdiye değin oturduğum en 'apaçık perspektifli yuvam' olduğu.
Dört yönden de ışık alıyorum gün boyu.
Bir camekan biberi gibi korunaklıyım hem,
hem de bol miktarda emiyorum enerjisini toprağın ve güneşin.
Yine de saplanmış kalmışlık duygumdan sıyıramıyor bu gerçeklik beni.
Bunda bile bir kısıtlanış hissediyorum ve fakat..
bu bile yetmiyor bana.. beni yerimden kımıldatmaya..
Hem memnun hem mecnun hem gayri memnun bir durum.
Özel bir kimyasal akış gelmiyor demek ki
ya da çıkmıyor bütün toplumun bilinç altını uyaracak.
Dünyamın psikolojik haritası bu.
Ne bir Görkem ne de bir Tören var.
Oysa "Görkem Ve Tören siyasi görsel bir sanattır.
Alt sınıfların, efendilerinin insan üstü büyüklüklerinden
derin bir şekilde etkilenmelerini sağlar."
A.K. S. 129
Peki, Gerçek ‘Yazarlık mertebesine’ -seviyesi- zaviyesi- menziline uçuş...
zihinsel kimyamızın değiştirilmesine mi bağlı?
Gerçek: Bu son günüme kadar açılmayacak üç vidalı bir kapak.
İçime öyle bir parça yerleştirdim ki aşkkorundan
Öyle amansız bir parça ki toprağın altına girdiğimde
Verecek meyvesini bir tohum gibi olacağım bu parça sayesinde.
Yine.. bir Kadın gibi düşündüm.. yine..
Oysa bir kadın düşün-me-me-lidir.
Düşünme-meliydim..
Ama yine de düşünmek istiyorum..
Meme mi keseceğim.
Zihnen yani.
Hani son anda dediğin gibi..
her şey zihinsel bir pratikten ibaret.
Anlatmayacağım neler olduğunu.
Hiç bir şey anlatmayacağım düne dair.
Yine anlayan anlayacak neyi doğurduğumu..
dün gece boyunca.
Doğurduğumu anlayacak gün günümüzü.
Doğurmak sancılı bir süreç doğmak da.
Aşkkorunu doğurmak hele ve aşkkorundan boğularak doğmak
Karanlıkta kıvılcımların sıçraması
Yakıp yıkması eritmesi dondurulmuş zamanın
Tarla ortasında kayarken dudak dudağa... sancılıdır.
Ama başardım işte sonunda kurtuldum.
Kurtardık kendimizi.
Kurtuldun! İnsanlıktan!
İnsanlığımızdan kurtulduk!
Uzaklaşıyorum.
Ne demek istiyorum? Uzaklaşıyorum.
Ne demek istiyorum?
Uzaklaşıyor adımlarım doğumun olduğu andan...
kurtulum anından...
uzaklaşıyor bedenim adımlarımın eşliğinde kuyusundan...
dehlizinden...
yürüyorum sakin sakin yürüyerek uzaklaşıyorum
kulağımdaki doğumun sancılarından an an uzaklaşıyorum
kurtuluşumun kremsi dokusuyla kayarcasına kaydıraktan...
uzaklaşıyorum..
bir film izledim...
bir hikaye daha eklendi belleğime..
uzaklaşıyorum tüm senaryosundan doğumun doğum anının...
uzaklaşıyorum tatlılığa doğru yaşamın tatlılığına doğru süzülüşüm...
uzaklaşıyorum soğuyacak yüreği geride bırakarak
-üşüyecek yüreği- geri bırakarak - uzaklaşıyorum...
yakınlaştığım gibi apansız!
Öyle bir yerine yerleştirdim ki koraşkımı
Öyle amansız bir parça ki
Toprağın altına girdiğimde verecek meyvesini.
Bir tohum gibi.. Kadın gibi düşündüm yine...
Oysa kadın düşünmemeli.
Düşünmüyorum
Yürüyorum
Uzaklaşıyorum
Kurtuldum
Doğdum
Doğurdum
Kimse bilmesin senden başka
Kimse hiç kimse
Bilmesinler
Askıdayım
Çivilendim
Üç vidalı bir kapakla...
Kayıt Tarihi : 15.4.2014 11:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
15 Nisan 2014 Salı 11:43:32

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!