Bir sevda masalı bu,
Dillerden düşmeyecek.
Kim'i hadi canım sende,
Kim'i gerçek aşk diyecek.
Daha on yedi yaşındaydı,
Kavak yelleri esiyordu başın da,
Kanının kaynadığı bir anda,
Karşılaştı Hasan'la pamuk tarlasında.
Askerden yeni gelmişti yoktu parası,
Genç'ti, yakışıklıydı ama Irgat’tı babası.
Ekmek parasıydı pamuk çapası
Geliyorum dememişti yürek ağrısı.
Günlerce uzaktan uzağa bakıştılar,
Sonra masumane merhabalar,
Çılgınca sevdiler birbirlerini,
Gizli Aşk’tı kimselere söylenmez ki.
Bekârdı zengindi pamuk ağası,
Otuz yıl önce ölmüştü karısı.
Bir oğul gerekliydi o'na,
Bunca mal giderdi hısım, akrabaya.
Bir çare gerekti bu duruma,
Her çıkmaz da sarılıyordu kemanına.
Bekârlık tak demişti canına,
Kafayı taktı ırgat Osman'ın kızına.
Oturdular, konuştular ırgat Osman la,
İşin sonunda tokalaştılar.
Kız'a sormaya gerek yoktu
Tüm masraflar ağadan.
Düğün dernek bitmişti bir haftada,
Ağa girmişti zifaf odasına.
Ürkek, korkak duran kıza baktı,
Ağlıyordu kız hıçkırıklarla.
Uzandı başından tacını aldı,
Yer yer dökülmüştü saçları.
“Ağam çok hastayım ne olur dokunma”,
Yığılıp kaldı, ağanın kollarına.
Ağa, kızı attığı gibi arabaya,
Götürdü büyük şehre, büyük doktorlara,
Filmler, tahliller, tetkikler,
Yeni gelin hastane odasında
Doktor çağırdı Ağa’yı odasına,
“Üzgünüm” dedi, hasta duymasın ama
En fazla bir ayı daha var,
Ne isterse yapın, yaşasın doya doya.
Bir hafta sonra döndüler konağa,
Ağa üzgün, başı iki eli arasında,
Kız korkak, perişan, ağlamaklı,
Hüzün sarmıştı konağı akşam karanlığında.
“Ağam ol, babam ol, kocam olma,
Seviyorum birisini, gönlüm başkasında.
Al bedenim senin olabilir ama
Gönlümü vermem Hasan’dan başkasına”.
Ağa kalktı duvardan kemanını aldı
Samanyolu'nu çalmaya başladı.
Çaldıkça şekilleniyordu olaylar
Karma karışıktı aşklar, duygular.
Dışardan bir ses geliyordu, karanlığı yırtarak
Biri Samanyolu’nu söylüyordu bağırarak,
Anlamıştı ağa kimin kim olduğunu
Kim cesaret edebilirdi ki Hasan’dan başka.
Ağa kâhyayı çağırdı gece yarısında
Uzun konuştular başka bir odada
Yarın akşama kadar bitmezse iş
Sakın dönme buralara.
Bir gün sonra gün batarken
Kâhya geldi konağa.
Ağam bütün iş tamam
Bu da geri kalan paran
Ağa çıktı kızın yanına
“Gideceksin sabaha kâhyayla
Deniz havası iyi gelirmiş
Bir ev aldım Kuşadası’nda.
Sabah erken çıkarsınız yola
Belki gelirim akşam sofrasına
Sevdiğin genç de orada
Git atıl Hasan'ının kollarına”.
Akşam kurulmuştu sofra
Her şey vardı kuş sütünden başka,
Üç kırmızı gül vardı vazo da
Üç kadeh de kırmızı şarap.
Oturmuştu genç sevgililer masaya
Kadeh kaldırdılar aşka sağlığa
Yavaşça süzüldü kemancı arkalarına
Başladı Samanyolu’nu çalmaya
Bitirince samanyolu 'nu son notasında
Eğildi yavaşça, iyi geceler dedi
Aldığı gibi üçüncü şarap bardağını
Karıştı gitti karanlıklara.
Seviştiler genç âşıklar sabaha kadar
Sonra derin bir uykuya daldılar.
Sabah kadın derin bir acıyla uyandı,
“İlaçlarımı getir konaktan, kemancı kapıda.”
Geldiklerinde kadın kapatmıştı gözlerini
Dalmıştı bir derin uykuya uyanmamacasına
Kemancı çekti silahı önce Hasan' a
Bir kurşun da kendi kafasına
Bir sevda masalı bu dillerden düşmeyecek
Üç mezar yan yana kıranta mezarlığın da
Üç solmayan kırmızı gül başların da
Mezar taşında iki kelime
RUHUNA FATİHA...
“Bu şiirim tiyatro eseri olarak sahnelenmiştir”
Kayıt Tarihi : 20.11.2013 21:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!