Üç Hercai Menekşesi ve Hz Mevlana Türbesi

İnci Germenliler
432

ŞİİR


39

TAKİPÇİ

Üç Hercai Menekşesi ve Hz Mevlana Türbesi


Değerli arkadaşlarım, sizleri o kadar çok seviyorum ki; Gördüğüm bir rüyanın akabinde inanılması çok zor olan, bizzat şahit olduğum, bir olayı sizlerle paylaşmak istedim. Allah bazen bize bazı küçük işaretler ve mesajlar ileterek bizi uyarır. Bu işaretler kâh rüya kâh hiç beklenmeyen acı ve tatlı olaydır.
1996 yılıydı, bir gece yarısı korkuyla ter içinde uyanmış ve gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalışmıştım. Rüyamda: “Bir komşum seyahate giderken evinin anahtarını bana teslim ederken: ‘Arkadaşım rica etsem, çiçeklerimi gün aşırı sular mısın bir zahmet?’ diyordu. İki gün sonra arkadaşın evine gidip çiçeklere baktığımda, saksıların ağzına kadar su dolduğunu ve hepsinin kökünden çürüdüğünü, sadece bir saksıda üç tane morlu, sarılı hercai menekşesinin canlı kaldığını görüyordum. Menekşenin birini elimle hafifçe tuttuğumda kökünden ayrılan üç menekşe, canlı olarak elimde kalıyordu: ‘Giderken ne çok su dökmüşsün arkadaşım, çiçeklerini benim bozduğumu sanacaksın’ diyordum kendi kendime”.
Rüyayı hatırlayınca endişe etmeye başlamıştım:
“Bu rüya pek hayra alamet değil ama haydi hayırlısı” diyerek tekrar uyumaya çalışmıştım ama sabaha kadar uyuyamamıştım.
Telefonun sesiyle yataktan fırlamış, Ankara’daki yeğenimin üzgün sesini duyunca kalbim hızla atmaya başlamıştı:
“Günaydın teyzeciğim, bir şey söyleyeceğim ama sakin olmaya çalış. N. Teyzemler dün Bursa’ya gelirken Konya girişindeki kavşakta kaza geçirmişler. Durumları iyi ama şimdi özel bir hastanedeler. Biz akşam hemen yola çıktık, şimdi onların yanındayız, siz de hemen gelin”.
“Oğlum sen bana doğruyu söyle, ona göre hareket edelim” dedim, elim ayağım titremeye başlamıştı.
“Diğer araçtaki kadın ölmüş, adam da ağır yaralıymış. Teyzemin başı yarılmış, çok kan kaybetmiş, vücudunda kırıklar var” deyince durumun çok ciddi olduğunu anlamıştım. O anda rüyam aklıma geldi, üç çiçek canlıydı ve onlarda arabada üç kişiydiler: “İnşallah hepsi iyi olacaklar” diye düşündüm.
Hafta sonu kızımın nişanı olacaktı, salon tutulmuş, bütün hazırlıklar yapılmıştı. Biz nişan hazırlıklarıyla uğraşırken uzak bir şehirde oturan kız kardeşim, eşi ve oğluyla nişana gelmek üzere, üç gün önceden kendi araçlarıyla yola çıkmışlar. Uzun bir yolcuktan sonra, tam Konya girişi kavşağına geldiklerinde yola yığılan mıcırların görüşü engellemesi yüzünden, yan yoldan gelen araç onlara çarpmış ve hepsi ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmışlar. Telefonla konuştuğumu duyan kızım ve bende misafir olan annem, koşarak yanıma geldiler. Annem merakla sordu:
“Ne olmuş kızım, rengin solmuş?”deyip merakla yüzüme bakıyordu.
“N.kardeşim, kocası ve oğluyla Bursa’ya gelirlerken küçük bir kaza atlatmışlar, durumları iyiymiş” der demez annem ağlayıp dövünmeye başladı. Kızım ve ben annemi zor teskin ettik ve diğer kız kardeşime telefon edip durumu anlattım:
“Hemen yola çıkmamız lazım, ablam hemen gelin dedi” diye bildirdim.
Birkaç saat içinde kız kardeşim, eniştem ve ben Konya’ya gitmek üzere otobüsle yola çıktık. Kızım çalıştığı için annemle Bursa’da kaldı. Biz yola çıktık ama her taraf kar, araçlar kayıyor bu nedenle çok yavaş gidiyorduk. “Bindik bir alamete, inşallah bir kaza olmadan çıkarız selamete” diye dualar ederek gece geç saatlerde hastaneye vardık.
Kardeşimin ve eşinin yattığı odaya girdiğimizde, yatakta yatanın kardeşim olduğuna inanamadım. Saçları dibinden kesilmiş, yüzü gözü şiş ve morarmıştı. Başı sargılarla sarılmış ve yarı koma halindeydi. Kazadan on dakika önce mola vermişler ve oğlu ağlayıp ısrarla öne oturmak isteyince kardeşim arka koltuğa oturmuş ve kemerini takmayı unutmuş. Eniştemin ve çocuğun kemeri takılı olduğu için enişte sadece bacağından darbe almış ve baldırı morarıp şişmişti. Yeğenim araba takla atıp durunca kemerini açıp kırılan camdan, burnu bile kanamadan dışarıya çıkmış “anne, baba” diyerek çaresizce ağlıyormuş. Kız kardeşim kazanın şiddetinden, arka koltuktan öne fırlamış ve başını çok kötü çarpmış. Başındaki kesikten aşırı kanaması varmış. Kazayı gören sanayide çalışan işçiler, hemen koşup yaralıları karga tulumba çıkarıp ambulansla göndermişler. Kırıkların çoğu bu yanlış kurtarma neticesinde olmuş. Sonradan öğrendiğimize göre meğer o kavşakta çok kaza olurmuş ve oraya yakın bir yerde ambulans hazır beklermiş. Hastaneye geldiğinde kardeşimin neredeyse kanı bitmek üzereymiş ve kaburga kemiklerinin on sekiz yerinde çatlak ve kırık varmış. Durumu ümitsiz görünüyormuş.
Kardeşimin ve ailesinin kaza geçirmesi dışında, kızımın nişanına gelirken böyle talihsiz bir kaza geçirmeleri beni çok üzmüştü. Üzüntüm ikiye katlanmıştı. Sabah olunca benim çok üzgün ve ümitsiz olduğumu gören ablam:
“Hadi kalk kardeşim, bu gün Cuma. Hz. Mevlana türbesine gidelim, kardeşimize ve bütün hastalara dua edelim, acil şifalar dileyelim” dedi.
Son bir ümit, dua etmek benim de aklıma yattı. Kardeşimi diğer akrabalara emanet edip hemen mantomu beremi giydim. Hastaneden çıkınca taksi bulmak için etrafımıza bakındık, sokaklarda kimseler yoktu. Hava çok soğuktu, her yer bembeyazdı. Soğuktan titriyordum, eldivenlerin içinde bile parmaklarım üşüyordu. Taksi bulamayınca ana caddeye çıktık. Karşıda büyük bir cami vardı ve trafik durmuştu. Cuma namazı kılan cemaat, cami bahçesinden yollara taşmış, karların üzerine serdikleri hasırların üzerinde namaz kılıyorlardı. Ogün ne vardı bilmiyorum ama sanki bütün Konya halkı Cuma namazı kılıyordu. İlk kez bu kadar kalabalık bir cemaat görüyordum. Muazzam bir kalabalık vardı ve görülmeye değerdi. Bu durumda caddeden taksi bulamayacağımızı anladık ve ara sokaklara girdik. Bakkalın önünde bir taksi görünce bizi türbeye götürmesini rica ettik, şoför uzak yoldan geldiği söyleyerek biraz nazlandı, sonunda götürmeye razı oldu.
Yıllar önce iki kez Hz. Mevlana Türbesine gitmiş, içeriye giremeden kapısından dönmüştüm. İlkinde eşimle birlikte Van’dan Bursa’ya giderken akşamüzeri gezmek için uğradık. Görevliler türbenin kapanmasına on dakika kaldığını, ziyaretçi kabul edemediklerini söylediler, üzülerek yolumuza devam etmiştik. İkincisinde kız kardeşimin düğününden dönerken bir gece Konya’da kaldık. Babama gelmişken Mevlana’yı ziyaret etmek istediğimi, bizi türbeye götürmesi için rica ettim, beni kırmadı. Sabah erkenden yola çıktık, türbeye gelince yarım saat sonra açılacağını söylediler. Babamın İstanbul’da çok önemli işleri olduğu ve yetişmesi gerektiği için gezemedik. İkinci kez kapısına kadar gidip ziyaret edemediğim için çok üzülmüştüm. Bir daha nereden Konya’ya gelip Hz. Mevlana’yı ziyaret edeceğim diye düşünmüştüm.
“Umarım bu sefer bir aksilik olmaz abla. İki sefer kapısından döndüm” dedim.
“İnşallah bu sefer kısmet olur kardeşim, üzülme” dedi.
Hz. Mevlana türbesine geldiğimizde, çok kalabalık olduğunu gördük. Herkes ayakkabılarını çıkarıp içeriye öyle giriyordu. İlk defa bir müzeye yalın ayak girildiğini görüyordum ve çok şaşırmıştım. Biz de mecburen ayakkabılarımızı çıkarıp türbeye girdik. Soğuk ve nemden, ince çorapların içindeki ayaklarımın mermer zemine yapıştığını zannediyordum. Üzgün bir halde etrafa merakla bakarken yanımıza üzerinde uzun, siyah kıyafet olan zayıf bir bey geldi:
“Benimle gelin, size müzenin en eski ve en değerli eserini göstereceğim” deyip yürümeye başladı.
Ablam ve ben şaşırdık, adamı müzenin rehberi sanıp peşinden gittik. Biraz ilerideki büyük sütunun önünde duran adam, eliyle sütunda asılı duran çerçeveli bir resmi işaret ederek:
“En az 500, 600 yıllık olduğu tahmin ediliyor ve çok değerli bir eser” deyince başımı kaldırıp baktığımda bir an şaşkınlıktan donup kaldım, korkudan titremeye başladım. Adam resim hakkında bilgi veriyor ben dediklerini duymuyor, gözlerimi resimden alamıyordum. Sütuna asılı çerçevenin içinde sadece rüyamda gördüğüm morlu, sarılı üç hercai menekşesi, asırların soldurduğu renkleriyle adeta bana gülümsüyorlardı. Ablama baktığımda onun da şaşkınlıkla resme baktığını gördüm.
Arkamı döndüm, rehbere hem teşekkür edeyim hem de rüyamı anlatayım dedim. Adam ortalarda görünmüyordu. Bütün müzeyi dolaştık adamı bulamadık, sanki müze yarılmış adam yerle yeksan olmuştu. Artık gözüm hiçbir şey görmüyordu, müzedeki eserlerin hiç birine bakmıyordum.
“Abla sana gece anlattığım rüyamdaki hercai menekşeleri bunlar” deyince ablam sessizce bana baktı ve başını salladı.
“Abla bu menekşeler bize verilen bir işaret. Bu adam nereden çıkıp geldi?. O kadar eser içinde sadece menekşeleri gösterdi. Yıllar sonra bu türbeye menekşeleri görmeye geldiğime göre, kardeşimiz yaşayacak içime öyle doğuyor” deyince ablam yaşlı gözleriyle bana bakarak:
“Gerçekten inanılır gibi değil, rüyanı gece anlatmasaydın belki inanmaz, hiç bu kadar tesadüf olur mu derdim. Üstelik buraya gelmemizi ben istedim. Allah’tan ümit kesilmez, inşallah kardeşimiz yaşar” dedi.
Müzeden çıkarken kapıdaki görevliye adamı tarif edip sorduk. Öyle birini hiç görmediğini söyleyince iyice şaşırdık. Dualarımızı yapıp dışarıya çıktık. Taksiyle hastaneye dönerken içimde garip bir rahatlama ve sevinç hissettim.
Hastanede yirmi gün kaldık, çok zor günler yaşadık, kardeşimle ben ilgilendim. Bu arada kardeşim büyük bir ameliyat geçirdi. Kazada dalağı patlamış, o kadar kan verildiği halde kan değerleri düşük çıkıyordu. Doktorları “Kardeşimin bedeni her gün daha fazla şişiyor, acaba iç kanama mı var?” diye uyarmasam onlar hala kan ve serum vermeye devam edeceklerdi. Dalağından sızan kanama nedeniyle beş gün sonra dalağını aldılar. Kardeşim uzun bir zaman sonra düzeldi çok şükür. Bütün aile bu olaydan çok etkilendi.
O zaman olayın şokuyla ne yaşadığımın farkında bile değildim. Yıllar sonra düşündükçe anlıyorum ki bu yaşadığım, büyük bir olasılıkla dünyevi olayların ötesinde bir olaydı. Adamın yanımıza gelip bize, rüyamda gördüğüm o menekşeleri göstermesinin olasılığı milyarda kaç olabilir? Acaba menekşelerin olduğu tablo hala müzede yerinde duruyor mu? Üstelik menekşeler aynı renk ve üç taneydi. O esrarengiz adam kimdi? Yüzlerce ziyaretçi içinden neden bizi seçerek menekşelere götürdü ve anında yok oldu? Her kimse hala bu olayı çözemedim, aklıma geldikçe korkuyorum ve tüylerim ürperiyor. Hz Mevlana Türbesine tekrar gidip o menekşelerin resimlerini çekmeye hiç cesaretim yok. Keşke o zaman cep telefonları olsaydı, yanıma fotoğraf makinesi almak da üzüntü ve telaşla aklıma dahi gelmemişti. ALLAH hepimizi görünmez kazalardan korusun inşallah.


İnci Germenliler
Kayıt Tarihi : 3.2.2020 13:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İnci Germenliler