Nicedir; Nice okumuyordum, onun felsefi savında seni bulurdum.Nicedir sensizliğin derdime yumurtlayan gönül kuşumu zağoslara attım.
Öfkelerimin sunusunu malihulyalarına sunan bir geçmişin gelecek vadisinde beni senden vurdular.Gözyaşlarının aktığı alel acel pınarlarının sahilinde narlar yetişti. Dehlizlerinde binlerce kin,gizlediğim varışların nar suyunda beni yıkadılar.Yüreğim nar ve ar sularınla yıkandı.
Hüznüm ayaza,yazılmış yazgılar sundu,mateme esas duruşta kalan, selamsız, senden bir mesaj geldi.Gayrı beni unut.Hasretin giyotin gibi doğrarken kalakalışlarımı, kalmakla,kalmamak arasında bir Arasat uzar,seni sırat köprüsünde bekler ecelden öte ahlarım.
Üç güzel içimi, görmeye geldi. Paris’ten gök tanrıçası Hera, zeka tanrıçası Athena ve aşk tanrıçası Afrodit …İçimi görmeye gerek yok dediler.Dışından okunuyor onu özleyişin,onu bekleyişin, unutamayışın, saçlarının beyazından dünyanın bütün büyük aşkları aklanmış,sen yazmana,sen sevmene devam et dediler.Ha bir de kim bu Nazlıcan,üçümüzün Bütün özelliklerini kendinde toplayan taş yürekli.
- Biliyorum,çile yumaklarını söküp atmışsın canın demenin en ince yerinde. Yalansı,yabansı yangınlarına yeni sevda ormanı bulmuşsun.Yanılarak, yakılmışsın sevgi pazarında.
Eski acılarından ,öfkelerinden yorumlar mayalayıp yeni başlangıçların yoğurdunu bin kez üfleyerek yemeye çalışıyorsun. Arınmanın fırınlarına hep benden; ama bensiz yeni tutku pidesi yaptırmışsın.
Volkanların çıldıran uğultusunda pembe bir gelecek şevkinden öper,şavkın okşar ayı…Yıldızlar ağlar bensiz kalışına.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta