Tuz Da Kokmuşsa!
T.C.Devleti’ nin başındaki kişi, o ülkenin başı olarak anayasa, yasa, tüzük ve yönetmeliklere uyar; özellikle örnek olur ve her kişi ve kurumun da aynı şekilde davranmasını ister…diye düşünülür değil mi? Ne gezer, bize göre değilmiş o işleyiş! Balık baştan kokmuş!
Hak hukuk, anayasa, yasalar falan biz tebaaya göre (!) imiş meğer! Sayın Padişah ve sadrazamı ile kör nazırları bu düzende istediği gibi davranırlarmış! Hepsinin astığı astık, kestiği kestik!
Yani imam osurabilir hatta sıçabilir ve onların şürekası da aynı naneyi yiyebilir, aynı haltı işleyebilirlermiş! Bunun adı da İLERİ DEMOKRASİ imiş!
Hay sizin ileri demokrasinize demez mi insan! ? . Yüce Güldüşüncü Nasreddin Hoca gibi “keramet kavukta değil” ama, madem kavuğu giyiyorsun, başına kelebek konmuş gibi değil de adam gibi giyin demezler mi giyene? ! .
Bu konuya nereden geldiniz diyecekseniz; ne kadar kültür yoksunu varsa onları eğitim-kültürle ilgili kurumların başına getirenler, hars sahibi olanları hep saf dışı etmiş ve etmektedirler. O yetkisiz / yetkililere imrenen, gıpta eden birileri de varmış ki hemen onları kendi yanına alıvermiş! O kişi kim diye bakınca da ne görelim? ! .
Biz başın farklı olduğunu düşünürken, kıçtan farksız olduğunu aşağıdaki haberden bir kez daha öğrenmenin ayıp ve utancını yaşadık! ! !
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sayın Ertuğrul Günay makam aracıyla gezip tozmakla, devletin olanaklarından yararlanarak haksız harcama (zimmet) yapıyor, haksız rekabet yapıyor.
Bakanlık adına toplantı ve gösteriler yaparak,haksız politika yapıyor. Devlet kesesinden elini çeksin de öyle politika yapsın.
Konaklama giderlerini kim karşılıyor?
Yolluk / harcırah almıyor mu?
gittiği, gezdiği yerlerde görevi gereği yapması gerekenleri, partiye mal ederek yapmıyor mu?
Yazık, yazık, yazık!..
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta