tavan arasına atılmış
tozlanmış yarısı boş bir tuvalin
ana kucağında oturan miskin bir zerdali sağırlığı üzerimde
dünyanın uğultulu sesine kapalı bir panjur edasında
güneşe yağmura fırtınaya karşı dirençli
olma gayreti üzerimde
geceleri taş sokakların siyahi tonlarıyla
küfürleşen sarhoşların ayak izlerinin karanlığının
gündüz karıncaların dinamik devingenliğinin
hayatla geçimsiz ilişkilerin duvar anatomilerine
yazılan çizilen sözlerin kargaşalığını
taşır zihnim
bıktım artık
taraftarlık oyunlarından bertarafım tüm kalabalıklardan
sümüklü böceklerin yol haritalarını takip eden
yaralı gövdemle beraber
can hevesini yitirmiş
durgun ve yılgın
ölgün ve sönük
oynak rüzgârlara sırtı dönük bir kaya kadar sert
göğün sırtına dayanmış izini kaybettirmiş bir gezegen gibi
çığlığımı boğarak yokluğumu ilan ediyorum dünya’ya kainata
bütün aynalar dargın yüzüme bütün kuşlar kırılgan
içimin denizleri bir kabarıp bir inerken
akçaağaçlara küskünlüğümü dile getiren
martıların son lokmasıyım
ne toprak tanır beni ne hava ne su
hüznün karanlığına bürünmüş bir yalnızlık sever beni
bir de kelimeleri içine yutmuş suskunluk
her şeyden ırak bir masalın tuhaflığı içimde
sabah akşam boşluğa uyanan gözlerime
çivili dünya
baktıkça göğüs kemiklerime çarpan ölülerin
aktığı sulardan içen serçelerin mide bulantısı gibi hayat
sen bana acı ulu Tanrım!!
bu derbeder yere serilmiş yerleyeksan aciz kulunu
bu elleri kanlı ahir zamandan muaf kıl artık Mevlam !!
..........
1704202500:16
Kayıt Tarihi : 20.4.2025 17:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!