Hüseyin Erdoğdu'nun anısına
mevsim kış
gecelerimizde zemheriydi Sarıkamış
kum gibi dağılırdı patatesler
tandırın narında
ebemin dilinde
buz kesmiş öyküydü
ölüm…
Allah-u Ekber dağlarında
halılar nakış, nakış işlenirdi bizim konuklukta
kaç kirkit inerdi bilinmez
genç kızların yüreğine
seninle açlığımız
sofrada anamın elinde emek
içtiklerimiz
halı tezgahının ardında
dudaklarımızda acı tütündü
tatlı gülüşler olurdu sonra
acı dumanımız
zulamızda
Ali amcamdan sakladıklarımız
devrimi sevdik
yirmilik delikanlı olmaya
yüz tutmuşken yaşımız
kız sevmeyi unutmuştuk
dünyayı değiştirmek gibi
ağır bir yükün altında ezilmedik
onurluyduk...
umutla geleceğe
çocuklar büyüttük
deniz gibi engin
ekim gibi devrim
sır gibi saklıydı
içimizde İbrahim
umutla yarınlara
çocuklar büyüttük
elimizde kitaplar
dilimizden dökülürken
devrim türküleri
mevsim kıştı
sen uzaklara gittiğinde
mani olurdu
'ayrılık...'
Kibar bibimin dilinde
'Uzun çubuk uzadim
Uzun yollar gözedim
Eşin yok yerenin yok
Seni kime benzedim'
ve sıra türkülerinde yüzümüzde
utangaç gülüşler olurdu ezgiler
gecenin kasvetini alarak içine
gecelerden…
ne geceki
yanar yüreğim
yanar ki...
umudu cemse de yatan
karlı ayaz sokağında
tuttuğumuz umut
avuçlarımızda eridi
mevsim kıştı
ocak ayının rakamları
filiz verirken takvim yapraklarında
seksen yılının karakışında
kızıl bir gül gibi düştün
karın beyazlığına
ve seni toprak
beni demir parmak dört duvar
aldı bağrına...
halılarda nakış
soframızda aşımız
artık olmayacak seninle zulamızda
acı tütün dumanımız.
söküp aldılar
ellerinden genç kızların
halılarda gülleri nakış nakış
söküp aldılar ayak izlerin
gözü yaşlı binlerce bakış
seni tanıdı
Yağbasan köyü, Sarıkamış
seni tanıdı karakış
karlı okul yolları
ardından gelen
küf yeşili dağları
seni tanıdı
Sırbasan köyü
ve karlı tren yolları
ve sır gibi aldı aramızdan seni
anlamını yitirmiş boğmaca mı?
tifo mu?
hala anlayamam
senin sır dolu gidişini
ve bir seksenlik bir yiğidi
nasıl yediğini
ve soğukmuş karakışta ölümün
soğukmuş ezgisi
'Ölür isem örtmeye siz yüzü mi
Hesiretim vardır yummam gözü mi
Kabirime bir pencere koysunlar
Anam gelir ise görem yüzüni.'
ve penceresinden yaşamın
kanatsız kuşlar uçtu
sonsuzluğa soluksuz...
ve seni
Sarıkamış’ı
içimdeki karakışı
uzun uzun görestim
biliyor musun
suretindeki isyansız gülüşü
ve tutuşurdu dilim
değdiğinde dudaklarıma adın
yangın olurdu Sarıkamış
her karakışta
yüreğimde adım…
adım...
‘tarihsiz ve tarifsiz’
Kayıt Tarihi : 24.2.2006 12:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sevgili kardeşim içinde umutlara dair her türlü duyguyu barındıran fakat acı bir sonla bu güzel şiirinizi hayata geçirdiğiniz için sizi kutlar başarılarınızın devamını dilerim.
TÜM YORUMLAR (1)