TÜTÜN TADI BİR YAŞAMA TERK EDECEĞİNİ BİLEMEZDİK
El değmemiş bir kavlin çıplak şafağında, bizi bırakıp gitmeden önce,
bitmeyen umutlarımız vardı, yüzüne bakılmayan sahipsiz yoksulluklar gibi.
Ayakta alkışlanan ıtır kokulu sevdalar taşırdık, umutlarımızı süsleyen.
Dile getiremediğimiz hislerimizin yanında, utanan yanlarımız vardı, bir tarafı karanlık.
Ad konulmayan çocuklar vurulurdu, dipsiz kuyularda.., bilemezdik.
Avuntular saklardık kanadı kırık korkularımız için, kadim aşklara soyunurduk,
salça sürülen ekmeklerimizle boşalırdık seksek oynanan, naylon sokaklara.
Her akşam, kaşık sallardık dört bir koldan çorbaya, telaşımızda cenkler doğardı, Ali olurduk.
Çocuksu yanlarımız erirdi tahta kılıçlarda, sobe diyemediğimiz hayat hep galip gelirdi.
Düşerdi tarihe şerh, saltanatlar dağılırdı günübirlik. Yeşil için darağacı kurulurdu.., bilemezdik.
Solarken yakamızda çocuk ağlamaları, çelenklerle karşılanan terleyen bıyıklarımız belirirdi köşe başlarında.
Vururdu sahile ay delikanlı hayallerimizin resmini, camlatırdık, el yazması aşklarımız büyürdü.
Dilimizden düşmeyen şarkılarımız vardı, gece indiğinde güftesinde konakladığımız,
tütün tabakalarına kitlerdik sevdamıza yaktığımız türküleri, efkara inat.
Bulurdu tavını özlemler iki telli akortsuz sazlarda, kına yakardı yavuklumuz.., bilemezdik.
Çatardık kaşlarımızı kahpe gülüşlere, kıvamını bulmayan öfkeler kuşanırdık,
seslerimizin sabıkalı resmi asılırdı karakol duvarlarına, fişlenirdik.
Geçmişine ağladığımız beyhude yanlarımız vardı, boş vermişliğe terk ettiğimiz hayata inat.
Bahar kokulu yanlarınızla geçerdiniz göz mesafemizden, kalp atışlarımız hızlanırdı.
Pencere aralığında bizi süzen gözlerin, yaprak kokan sancılar taşıdığını bilemezdik.
Tanıdık yüzler birer birer göçerdi kara bayramlarla, yüreğimizin saklı kalan yanlarına.
Ağıtlarda geçerdi isminiz tüm sokaklarımız vurulurdu, siyahın en sığ koynunda.
Feryatlar söndürecek ırmak yüklü gözyaşlarımız vardı, acıya boyanırken bakışlar,
dururdu hep cebimizin zulasında sakladığımız aşk. Zencefil bulanırdı toprak.
Annem haberlerde dayım gibi kazada ölenlere ağlardı.., bilemezdik.
Deniz mavisi hasretler yüklenirdik ikindi vakitleri, vurgun yemiş nevruz kırıklığında.
Karanfil damıtan yanılgılarımızın yanında, inadına yorgunluk giyer susardık.
Furkan hükümlerine saygılı yazgılarımız vardı yalın, Yusuf olmaya namzet.,
siz çıra daldasın da gelirdiniz düşlerimize, biz ise ay karanlığında el sallardık ayrılığın hüznüne.
Yağmur diliyle konuşan yürekteki çığlıklar kayıtsız kalırdı.. bilemezdik.
Gençliğin son demleri geçerdi hayatın bulvarlarında, toprak kokardı saçlarımız.
Buğulu gözlerinizin rüzgârına bir kanaviçe gibi işlenirdi hasret, çatlardı ellerimiz.
Karanlığında ihtilallerimizi saklayan firari gecelerimiz vardı, bizi sana mecbur eden.
Asardık yağlı urganlarla sizden gelen sancıları, gurbetin soğuk duvarlarına.
Tarumar bir künye, sıtmalı bir utanç, ve acıdan başka sermaye bırakacağınızı bilemezdik.
A VAHAP DAĞKILIÇ
Bu şiir Şairin GÜN GÖRMEMİŞ DÜŞLER adlı şiir kitabından alınmıştır.
Kayıt Tarihi : 22.3.2005 09:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
NOT;Sevgili şair..kitabınıza nasıl ulaşabilirim bilgilendirirseniz çok mutlu olurum ..
vahap bey,
sizi ve değerli çalışmanızı yürekten kutlarım....emeğine, yüreğine sağlık....
başarınızın devamını......kaleminizin tükenmez olmasını diliyorum....nice başarılara....
selam saygı sizedir......
Kutluyorum deneme/şiir tadını ortak veren güzel çalışmanızı...
Galiba yeni öğreniyor insan...
Mükemmeldi...
Gönülden kutlarım...
TÜM YORUMLAR (9)