Sıradanım, yemin ederim kaynak yapmadım hayata. Önümde ve arkamda insanlar, ve inan yok onlardan hiçbir farkım. Öyle sıra dışı bir hayat serüvenim yok ki film yapıp gişe rekorları kırayım... Hayatı varoşlarda acılı arabesklerden öğrendik bir de duvar yazılarından... Büyüklerimiz kavga ederdi biz seyrederdik. Arabesk babalarımızın şimdilerdeki deyimiyle en hit parçalarını ezbere bilirdi mahalleli abilerimiz.... Sevdaların ne kadar yanık koktuğunu abilerimizin kokularından anlardık. Biz küçüktük ve aşk neyimizeydi bizim. Açık hava sinemaları vardı ve tüm mahalleli akşam orada ağırlardı birbirini.... Film başlar ve en acıklı göz yaşlarıyla sel basardı sinemayı... En acıklı filmlerde çocukça kahkahaları basınca acının ne olduğunu popomuzdan anlardık... Büyüklerimiz film seyrederdi biz de büyüklerimizi...
Ali’nin Ayşe’yi sevebilme ihtimali yoktu olsa olsa bu hak sadece Cin Ali’nin olabilirdi.Allah muhafaza gerçekten böyle bir şey oldumu cephe duvarlara manşet atılırdı yedi mahalle duyardı. “ Ali Ayşe’yi seviyor” hemen altlarında kahrolsun diye bir şeyler yazardı Ali de Ayşe de rezil olurdu.... Bu konuda rahatım çünkü hiçbir duvara hiçbir şekilde hiçbir kişiyle adım yan yana oturmadı. Sıradanım dedim ya o sıralar sadece seyretmek vardı.
Fener’den şimdi ki oturduğumuz yere taşındığımızda saçım o kadar uzundu ki kız sanıp öğretmenim bir kızın yanına oturtmuştu beni. Ve bu benim ilk defa bir kızın kazayla vücuduna değdiğim tarihi bir vakaydı... Erkek olduğum anlaşılınca sürgün yollandım bir başka sıraya....Bir okul arkadaşıma bir şeyler duyuyordum ayıptır söylemesi ki o zamanlar söylenmesi gerçekten ayıptı aynı Cüneyt Arkın abimize benziyordu gözleri..ben her ikisine de hayrandım o zamanlar.
Türk istikbalinin bir ferdi olan ben, birilerine layık olma çabası içinde sadece kitaplarıma aşıktım. Arkadaşlarımın Zagor kitapları da vardı pembe dizileri de...Dersleri kırıp İstanbul sokaklarında sevda kovalarlardı ben okulda kalırdım. En moda edebi mektuplar ve şiirler hep bana yazdırılırdı. ama. Yazımda güzeldi cümlelerimde ama ben hiç bana ait birine yazamadım.Her teneffüs başka bir arkadaşım olurdum. Ben olamazdım. Herkesin kitap kapaklarının arkasında isimler yazılırdı ben kitaplara kıyamazdım.hiç sevmedim mi? sevdim deli gibi bir zaman sonra... yıllarca sürdü sevgim yüreğimin en gizli yerinde...korkaktım...bir gün cesaretimi toplayıp söylemeye karar verdiğimde ise çok geç kalmıştım çünkü kızcağızın babasının sanırım beni bekleyecek vakti kalmamıştı.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...