Biz bir evin kiracılarıydık. Farklı farklı evlerde oturmamıza ve kapılarımızın farklı farklı yönlere açılmasına rağmen, her ay ev kirasını aynı adama veriyorduk. Karşı komşumuz sevecen, herkese yardım etmeyi seven birisiydi ve genelde komşularıyla ilişkilerini hep olumlu yönde yürütüyordu. O, sabah erkenden uyanır, işe gidinceye kadar ev işleriyle uğraşır, işlerin hepsini yetiştirmeye çalışıyordu.O yüzden her işini aceleyle yapıyordu. Saat dokuzda işte bulunmak için. İki çocuğu vardı. Büyük kızı Natevan üç yaşındaydı, küçük çocuğu Umut’sa henüz altı aylıktı. Çocukları kreşe bırakmaya kocası izin vermiyordu. Ama, ev çıkarları ve genel olarak harcamalarını ayarlayamadıkalrı için kadın çalışmak zorunda kalmıştı. Çocuklarınaysa akrabaları bakıyordu. Özel bir işte çalıştıgı için az daha evde otursaydı, kesin işini kaybedecekti. O kadının bir huyu vardı: Çalışırken aynı zamanda durmadan yapacağı işleri tekrarlıyordu. Kimi zaman yaptığı işlere kendini o denli kaptırıyordu ki, yanında birisi varmış gibi yüksek sesle konuşuyordu. Hem de ondan yardım istiyormuşcasına. Geneldeyse yüksek sesle bağırıyordu:
- Natevan, kundağı salla! Natevan, Umut ağlıyor. Umut’un sakinleşmesi için değişik emirler buyuruyordu Natevan’a. Bir gün yine sabah erkenden uyanmıştı. Yıkadığı çamaşırları çamaşır ipine asarken yine kızına bağırmaya başladı:
- Natevan, Umut’u salla!
Birkaç kez tekrar etmesine rağmen çocuğun sesi yine duyuluyordu. Galiba, Natevan Umut’u susturamıyordu.
- Natevan, kundağı iyi salla, şimdi geliyorum.
Ama, yine de Umut’un sesi duyuluyordu. Kadının hâline azıcık da olsa gerginlik eklendi:
- Rezil kız, sen beni duymuyor musun? Ben sana kardeşinin kundağını sallamanı söylemedim mi?
Çocuk yine ağlıyordu. Sesiyse daha gür çıkıyordu.
- Canım benim, şimdi geliyorum. Natevan! Nerdesin, kız? Bekle, şimdi geliyorum. Geliyorum, bakalım sen ne diye kardeşinin kundağını sallamıyorsun? ! Gebertecegim seni! ...
Kadın aceleyle çamaşırları ipe astı ve söylenerek odaya geçti. Az sonra ağlamaktan yüzü şişmiş Umut’la beraber dışarı çıktı. Ama, Natevan’a dövmedi. Galiba bağırmadı bile. Dövmüş olsaydı, şimdiye kalmaz, kızın sesi duyulurdu. Bizim kapıyı açıp kafasını içeriye uzattı:
- Natevan sizde mi?
- Hayır, bize gelmedi, diye yanıt verdim.
- Nereye gitmiş olabilir ki? Benim yanıtımdan sonra iyice şaşıran kadın ev sahibinin de kapısını çaldı. Onlarla konuşmasıda kısa sürdü. Daha sonra kadın yüksek sesle “Natervan” diye bağırarak koşturmaya, kızını aramaya başladı. Onun sesinin tizliğine dayanamayan komşular ve ev sahipleri kapalı kapılar arkasında duramayıp dışarıya attılar kendilerini.
- Nereye gitmiş olabilir ki? , diyerek memleketten yenice gelmiş amcası da biranda merdivenleri inerek avluya çıktı. «Nereye gitmiş olabilir ki? » sorusu artık tüm komşuları rahatsız etmeye başlamıştı. Herkes aklına gelen yerleri arıyordu. Arama uzadıkça çevredekilerin de yüzü bir karış oluyordu. Çocuğun kaybolmasına teessuf ediyordum, kim sallayacaktı Umut’un kundağını? Bir kız çocuğunun çocukluğu kardeşinin kundağını sallamak uğruna heba oluyordu. Ansızın durdum, “Ben napabilirim? ” sorusuyla karşı karşıya kaldım. Herkes bir tarafa koşturuyor, Natevan’ı arıyordu. Ben de az sonra evden çıkmak zorundaydım. İşe geç kalma ihtimalim de vardı. Ama, onu arayıp bulmak, annesine vermek benim komşuluk görevimden daha fazla insanlık görevimdi ve bu yolda çareler aramaya koyuldum. Çöp kovasını elime alıp çok ender durumlarda, yalnız çöpümüz çok oldugu zamanlarda, kullandıgımız kapıyı açıp merdivenlerle aşağıya indim. Kapının arkasında bulunan merdivenlerle duvarın arası birkaç adımlıktı ve bu birkaç adımlık yerde Natevan duruyordu, göğsünde sıktığı oyuncağıyla. Rengi bembeyaztı. Beni görünce ilk önce hayretten donakaldı, daha sonraysa dikkatle beni seyrederek yumruğunu sıkıp orta parmağını ağzına götürdü:
- Sus, dedi. Hem de yavaşça. Bu işareti sık sık yapıyorlardı ona. O, her defasında Umut’un yanı başında bulunurken gördüğü herhangi bir ilginç olayı anlatmak istediğinde bu işaretle karşılaşıyordu.
Ben de sustum. Ama, gürültü yaparak Umut’u uyandırmamak için değil, Nateva’nın oyuncağıyla bir süre daha böyle oynaması için. Özgürlüğünün tadını çıkarabilmesi için.
29 Umit Günü, Hazan Ayı,
24 -cü il
29.10.02
Kayıt Tarihi : 6.7.2007 14:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Afiq Ağdami
TÜM YORUMLAR (1)