Tutsaklığın Kelepçelerini, Kağıttan Düny ...

Funda Kocaevli
224

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Tutsaklığın Kelepçelerini, Kağıttan Dünyamıza İşleyerek Kırıyoruz (Deneme)

Bilinmezliklerle yaşamayı seviyordum belki. Sürekli gözlerimde soru işaretleriyle bakıyordum bana bakan diğer gözlere. “ Acaba sen misin? ” der gibiydi hep sessiz sözcüklerim. Sessiz cevaplarımı alıyordum her seferinde.
“ Evet, benim. Aradığın yürek, özlediğin ruh, aslında senden eksilen ve sen olan her şey benim.”

Sen miydin?
Özlediğim, bilmeden beklediğim, sinemi iki dağ arasına sıkıştıran sen miydin?
Bilemezdim…

Sabah yeniden uyanacak insanlık güne, yeniden dolacak sokaklar ve herkes benim gibi mi bakacak acaba başka gözlere? Soru işaretlerin arkasına saklanmış anlamsızlıkları mı yakalayacağız birlikte? Ellerimizi bunun için mi birleştireceğiz? Bu ana dek yaşanmış tüm imkânsızlıkları mı aşacağız aniden? Yeni doğan güneşle birlikte, yeniden mi başlayacağız yaşamaya?

Issız kentlerde tutsak olduğumuz pencerelerde geçen ömrümüzü, değiştirelim şimdi başkalarının ömürleriyle. Değiştirip, bambaşka kimliklere bürünelim. Kalıplarımızdan çıkarak yaşayalım isyanlarımızı, sevdalarımızı, hatta yaslarımızı. Yitip gidenlerimizin ardından fenerler yakarak aydınlatalım yollarımızı. Her birinin sonuna, siyah kapılar koyalım. Bizim cehennemlerimize açılan kapıları ters çevirelim hatta. Değiştirelim aklınıza gelecek her şeyi.

Değiştirelim bu şehirleri…

Dingin denizlere sürelim sandallarımızı. Kâğıttan olsun evlerimiz, sandallarımız ve küreklerimiz. Maviyi deldikçe küreklerimiz, yazalım satır satır düşlerimizi. Seni, beni, bizi, herkesi anlatalım. Sır olmaktan çıksın her şey. “Tutsaklığın kelepçelerini, kâğıttan dünyamıza işleyerek kırıyoruz” diye haykıralım bir şarkıda. Dilimize pelesenk olmuş tüm cümleleri serbest bırakalım.
Saralım kâğıtlara kendimizi ve öyle saklayalım mum kokulu geceler için…

Funda Kocaevli
Kayıt Tarihi : 19.11.2010 23:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yüksel Balcı
    Yüksel Balcı

    Gece ilk önce kirpiklere düşer . Ben ise ışığın ısrarlı adımı sormasından hoşnut değildim . Garip bir öfke ile sana sarıldım . Lakin mevsimin rüzgarında savrulan ben , sürekli ıssızlık aradım .

    Sen şarkı bilirmisin hiç . Ben en son oyuncağımı kırarken söylemiştim . Televizyonda bir savaş filmi vardı . Yalnızlığı böyle öğrendim . Birde yerdeki yaprak ölülerinin fısıltısı .

    yıllardır koyu sis içindeyim
    duvarda salınan
    rüzgarsız bir pelerin

    Garip zamanlar düşündüm sonra , gitmenin olmadığı . Bilmek ve bildikçe derinleşen bir özlemle , sana sunulacak ne varsa yaşama dair ... Hepsi senin olmalıydı .

    Gece ısrarını sürdürürken , cama vuran arka bahçenin tinerci çocukları periler ölürken özür diler deyip birbirlerini ölesiye dövüyorlardı . Bak dedim daha sonra , periler yakışmaz bu dünyaya , öyküsü kalsın aşkların . Olur abi dediler . Oysa bir peri az önce göz kırpmıştı gözlerimin içine . Doğrusu bir sevdaydı şüphesiz yaşamı sürdüren .Yanılgımdı belkide uzaklık . Yakınlaştıkça sana korkunç bir soluma istenci doğuyordu ciğerlerime . Meğerse uzun zamandır çekmemişim temiz bir havayı , seni düşüne düşüne .

    Eski yazılar hatırlatıyor , parmak ucuna batan iğnenin sızısını . Birde eski yüzler silinmek üzere olan . Oysa sana demiştim ya çocukluk aşklarının unutulmayacak yüzleri olmalı . Zaman geçtikçe silikleşen en değerli olmaz mı hatırladıkça . Ben hala gözlerinde bu noktaya bakmaktayım .

    Ne kaldıysa sevdaya dair avuçlarımda , her ölümlü sabahın ardından seni duymak isteyeceğim .







    Nasıl bir ışıktı beni yazgımdan sürükleyen
    Öykündüğüm bir gülüşle sana kandım kadın
    Kuruyan dudağına sığınmışım
    Şaşkın ve istekli bir mülteci incinişleriyle

    Belki de aşk bir teslim oluştu , belki de isyan . Ama en çok sevdadaki senin tanımını sevdim . Bilirsin her yüzün bir öyküsü vardır , her öykünün bir yüzü . Senin öykünde olmak yaşamla anlamdaş . Senin renginde olmak , seni yazmak ; yani sen olmak diyorum , denize koşan sular gibi . Aktıkça yorulmak güzel . Senin sevdiğin güller kadar .

    Ben hiç ben olmadım . Değer verdiğin yürek attıkça , kederde kaybolur . Sen gülümse yeter – sen gülümse ve özümse – ve güle benze –Bende güleceğim .

    Sokakta garip giyinişli bir adam , ak saçlarının üstünden , penceredeki sevgilisine -sana ne verebilirim , bir çok ölü düşten başka – derken ağlıyordu . Ben ise esen rüzgarda seni dinliyordum .

    ben seni
    bir mevsimin kanat yelinden tanıdım
    suretine saklanmış
    sürekli iz bozan
    doğu sesinle
    düştükçe saçlarının üstüne
    yağmurun parmak izleri
    eteğinde yıldızlar un ufak
    ve kuzey boyunca
    senden arta kalan her şey ...

    TÜM TUTSAKLIKLARDAN ARINDIRMAK GEREKLİ YAŞAMI . SEVDANIN KIYILARINA YASLANARAK . GÜZEL DENEME İDİ . SEVGİLERİMLE....

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Funda Kocaevli