1/
Perdeleri çekmeyelim çıkarken
Bizi bekleme duygusuyla bırakalım bu evi
Bu evi öyle sevdik, bir ölünün tabutu
Kirpinin dikenlerini sevdiği gibi
Eşyalara bakmaktan birbirimize
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Evleri ev yapan içindeki hayatlardır.Bir dünya pencerelere açılan hayatlar.Sürmelerine diplenmiş bir sabahın koynunda, kah hüzün rengi bir düşe uyanmanın sızıyla, kah masmavi bir mutluluğun huşusunda kaybolmanın edasıyla nefes aldığımız dünyamız hayallerimizdir evlerimiz.. Kelebeğin rüyaya yattığı sığınağında dünyanın korunaklı yeridir evlerimiz ...
Şair; duygularını gerçekle özleştirmiş. anlamlı şiir olmuştu. severek okudum. ++ kutluyorum. selam olsun.
'Ülkemde evler düşünüyorum. Nerde, nasıl, kaç odalı olduğu önemli değil. Duygusallık dolu, huzur veren, sıcacık bir ortam olsun yeter. Huzurla gülümsesin eşyalar, perdeler sevinçle açılsın, romantizmle kapansın.
Artık ekranlarda bile boy gösteren anlaşmazlıkların yaşandığı işkence mekânlarının yok olmasını istiyorum. İşte o zaman ülkemin mutluluk dolu altın çağını yaşayacağına inanıyorum.
Bir oda bir mutfaktan ibaret de olabilir. İki sedir yeter. Somya olsa da olur. Bir masa, dört sandalye, bir kitaplık, çalışma masası, gardırop… Aslında çok eşya kullanmaz insanlar. Fakat nedense evi tıklım tıklım doldurmadan edemezler. Hele misafir odalarında; koltuklar, kanepeler oturur. Sonra da içinde yaşayacak bir yer bulamazlar. Sıkışıp kalırlar. Boğulduklarını hissederek, kendilerini dışarıya atmadan rahatlayamazlar. Lüzumlu lüzumsuz herkesle doldurdukları hayatları gibi huzursuz hale gelir, yuvaları da.
Sabahları neşeyle, hızla aralansın perdeler. Gün ışığı dolsun içeri, müzik sesinin yanı sıra. Gülümseyerek uyananların etkisiyle gülümsesin eşyalar, duvarlar, kapılar… Kapı kolları, musluk başları, çaydanlık kulpları, bardak belleri, çatallar, giysiler… Her şey nasibini alsın, okşanmadan yana. Gün boyu avuçların sıcaklığını saklasın, akşam eve dönülünce iade etsin, gülümseyerek.
Vücut diliyle anlaşır olsun insanlar. Şiirlerle konuşur olsun. Bakışarak sevişir olsun. “Oh! ..” la dolsun, evin içi, dışına yayılsın. “Oh! ..” desin komşular; sokak, mahalle, şehir! .. Ülkem “Oh! ..” desin! “Ah! ..” lar, mezarlıkların duvarları içine hapsedilsin, “Keşke…” lerle birlikte!
Her gün, bir aşk masalı tadında yaşansın. Her gece farklı bir öykü yazılsın; iyilik, güzellik, mutluluk, sevgi ve aşk içerikli. Sevme sanatını anlatan yazılar, şiirler, romanlar… İbadetler yapılsın, tadına doyulmayan. Sabahlara kadar uyutmayan ibadetler… Nur insin, ta İlliyyın’dan. Yer gök, meleklerle dolsun. Bir tek Müheyminil kalmasın, inmedik! Öylesine açılsın, öylesine açılsın ki yüreklerimiz; tüm insanlar, melekler, iyi niyetli cinler, en önemlisi Rabb’imiz sığsın içine! O hazzı düşünün!
Bir kişinin sevgisiyle, ılık ılık, hoş bir duyguyla sancıyan yürekteki hazzı, bahsettiklerimin adedince çarpın, bir de Allah’ın sevgisinin yarattığı etkiyi toplayın ve düşünün!
Nedir mutluluk? Sadece iki karşı cinsin yaşadıklarıyla sınırlı, sevgi özetli, aşk temalı basit bir duygu mu? O zaman siz hiç mutlu olmamışsınız demektir. Bahsettiğim hazzı yaşamadan ölmeyin! Aksi halde, cennetin sekizinci katındayken dahi pişmanlık duyarsınız. Çünkü en güzel makam, kulluk makamıdır. Aile, ev, sevgi ve huzur ortamı, bu makama ulaşabilmek için gerekli mekân ve paylaşımdan başka bir şey değildir.'
BİNBİR GECE ÖYKÜLERİ - EVLER DÜŞÜNÜYORUM - Onur BİLGE
Manevi değerlerimizi kör paraya sattık evden eşyaları eskimeden attık cümbür cemaat battık tebrikler
1/
Perdeleri çekmeyelim çıkarken
Bizi bekleme duygusuyla bırakalım bu evi
Bu evi öyle sevdik, bir ölünün tabutu
Kirpinin dikenlerini sevdiği gibi
Eşyalara bakmaktan birbirimize
Bakamaz olmuşuz fark etmedin mi?
Ev önce sığınak, bir tuzak sonra
Yolculuk birbirimizi görmek için bir fırsat
Ayna da eşyadır, valize koma!
2/
“eşyanın konumunu biçimini rengini almışlardır”
En büyük cakaları karşı komşuya karşı
Çay içme bahanesiyle balkona çıkmalarıdır
Böyledir evlilikler, evlerden çıkmayınca
Evimizden çıkalım, özleriz belki
Otobüse binelim kuşların durağından
Hatırla, ne demişti evden çıkarken kirpi?
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta